HAVZALARIN ZENGİNLİĞİ

Devlet yönetimi, yapay devletlerin sınırları içerisinde; İbn Haldun'un "Mukaddime"si; Adam Smith'in "Milletlerin Zenginliği"; Karl Marks'ın,"Das Kapital"de belirlenen, asabiyeti ele geçirmiş hükümran sınıflar değil!.. Yenilikçi fikrim: "Havzaların Zenginliği ve İade Kuramı", havza sakini emekçilerin asabiyeti, denetimi ile doğal havza sınırları içerisinde olmalıdır!.. İade Kuramım ile “ birim-emek-değerin” kişiye ve kamuya has tespiti "gün/yevmiye-iş gücü" ölçeğinde yeniden yapılmalıdır.

14 Nisan 2024 Pazar

1.BÖLÜM /TANIMLAMALAR

 

1. BÖLÜM/ TANIMLAMALAR

 İLİM EDEBİYAT ESERLERİNE İLİŞKİN KAYIT-TESCİL BELGESİ

Kayıt-Tescil No: 2021/5453
Kayıt-Tescil Tarihi: 28.09.2021


r.keklikci23@gmail.com

@Havza_Devleti



 

 

 

HAVZALARIN ZENGİNLİĞİ

ve

HAK İADE KURAMI

ÖNSÖZ

Adam Smith: (1723-1790) “Milletlerin Zenginliği” eserinde; milletlerin/ulusların zenginliğini iktisadi varlıklarını, iktisadi değerlerini: katma-değer, emek-değer ve artı-değerini (ücret, kar, faiz, rant) asırlardır;  siyasi, iktisadi ve içtimai ilm-i zeminlerde anlatırız!...

 “Havzaların Zenginliği”ni, iktisadi varlıklarını, iktisadi değerlerini: katma-değer, emek-değer ve artı-değerinin (ücret, kar, faiz, rant) nasıl sömürüldüğünü; havza sakini emekçilere anlatmanın zamanı geldiğini belirtmeliyim!...

Havzasal bazda, sınıf temelli olarak yapılandırılacak; idari, siyasi, iktisadi, askeri ve istihbarı yapılanmaları, içtimai ilm-i zemininde, yenilikçi fikirlerimi yazmak, anlatmak, belirlemek istedim!...

Havza sakini emekçilerin, artık Milletlerin Zenginliği yerine, Havzaların zenginliğini paylaşma zamanı gelmiştir.Mevcut zaman ve zemin bu paylaşımın yapılmasını gerektiriyor!...

Havzaların Zenginliği: toprak-su-hava-maden/enerjisi ve iktisadi varlıkları, iktisadi değerleri “hak iade kuramı” ile “gün/yevmiye-iş gücü ölçeğinde”,“ birim-emek-değerinin” tespiti yapılabilir diyorum!...

Kur’an emeğin sömürüsünü, arka arkaya vahiy oluna dört ayet ile reddeder!...

Birinin yükü (vizr) başkasına yüklenmez. Necm-38

İnsan için emeğinden (sa’y) başkası yoktur. Necm 39

Emeğinin karşılığını mutlaka görecektir. Necm-40

Hiç bir şey karşılıksız bırakılmayacaktır. Necm -41

Çalışmadan, başkasının yükünü hafifletemeyiz; çalışmazsak, başkalarına yük oluruz!..

İnsan, kendisi, ailesi ve kamu için ürettiği mal ve hizmeti, kullanım hakkı vardır!...

Başkalarının, çalışmadan, bu mal ve hizmetleri alma hakkı, izinsiz yararlanma hakkı, sömürme hakkı, gasp etme hakkı yoktur!...

Başkasına ait mal ve hizmet üretiminden/ürününden faydalanmak zora değil rızaya dayalı olmalıdır!...

İnsanın, emeğinin hakkı “hak iade kuramı” ile belirlenmeli ve “sahibine iade” edilmeli, emeğinin karşılığı verilmelidir diyorum!...

İnsan emeği karşılıksız bırakılmamalı, emeğinin karşılığını mutlak görmelidir; insan emeğini, gasp edenler de karşılık görmelidir diyorum!...

Birey, aile/hane halkı ve kamunun/toplumun hakkı olan iktisadi değerlerin, “iade kuramı” ile sahibine iadesinin; mülkiyet ve mülkiyetin verasetten intikali hakkının adil-eşit-ortak olarak belirlenmesi, uygulaması ve yaşama geçirilmesi mümkündür diyorum!...

Havza sakini emekçilere; en güzel meziyetin: İyilik, güzellik ve dürüstlük olduğunu ve bu meziyetlerin “SÜREKLİ CİHAT” olduğunu söylüyorum!...

Yaşamın amacı: İnsanın, kendi havzasında, havzadaşlarıyla birlikte pisliğe, necasete, hırsızlığa, harama bulaşmadan refah ve mutluluk içinde yaşamak olmalıdır diyorum!...

Havza yaşam-yağış alanında, havza ayrım çizgisi içerisinde; Havzaların Zenginliğini, iktisadi varlıklarını, iktisadi değerlerini  “hak iade kuramı” ile adil-eşit-ortak paylaşmak olmalıdır diyorum!...

Havzada ortak yaşamayı başarmak ve havzasında, hayatı idame ettirebilmek; hayatta, yaşamda, havzasında kalmak olmalıdır diyorum!...

Yağmur damlalarının peşine düştüm, damlalar düşünce dünyamda akmaya başladı ve havza akarsuları, durgunsuları üzerinden bir sav/tez yazdım!...

Şunu savunuyorum:  

İnsanlık, ister diyalektik idealist; ister diyalektik materyalist; isterse diyalektik metafizik değerlerle düşünsün!...

Sınırlarını, yağmur suyunu ayrım çizgisinin belirlediği, havza yaşam-yağış alanlarında; Havzaların Zenginliği’ni, iktisadi varlıklarını, iktisadi değerlerini adil-eşit-ortak kullansın istiyorum!...

İçtimai yaşamda, ortak faydalarda anlaşarak, kendi havzasında rahat, huzurlu, mutlu, refah, borçsuz, harçsız, haraçsız yaşasın istiyorum!...

Toplumsal yapılanmasını, havza ve sınıf temeline dayalı olan "Havza İşçi Devleti" ni kurmak için hak ve adalet mücadelesi verip, “sürekli cihat” ederek gerçekleştirebilir diyorum, bunun mümkün olduğunu söylüyorum!...

Havza İşçi Devleti, insanlık için, içtimai devlet yapılanmalarının son doğal halkası olmaya aday değişime, gelişime, ilerlemeye müsait toplumsal olgusu olacak diyorum!...

Arazide, havza sınırlarını, fiili olarak, yağmur suyunu ayrım çizgisi belirler, bu çizginin doğada karşılığı vardır, içtimai/sosyal yaşamda da olmalıdır diyorum!...

Havza İşçi Devletinin başarısı, tali havza yaşam-yağış alanlarında; denetimli, örgütlü, özerk nüve (Çelik Çekirdek) olarak faaliyete başlaması ile daha kolay olacağını iddia ediyorum!...

Tali-havza yaşam-yağış alanlarında kurulacak “Tali Havza İşçi Devletleri”nin; “ortak fayda/erdemli ittifak/onurlu ittifaklarla” anlaşarak; “Ana Havza İşçi Devletleri”ni daha kolay olgulaştırabilmek kabiliyetine sahip olduğunu söylüyorum!...     

Havza yaşam-yağış alanının sınırlarını belirleyen, havza yağmur suyunu ayırım çizgisinin, havzada yaşayan tüm canlılarının yaşamında karşılığı vardır; beşeri hayatta, içtimai yaşamda da karşılığı olmalıdır diyorum!...

Havza yağmur suyunu ayrım çizgisi, görünmez ama vardır. Doğada, hakkaniyetli, varlığına inandığımız, adaletine güvendiğimiz, görünmeyen bir el, doğayla birlikte, “yerin çekim kuvveti” kanunuyla, havza ayrım çizgisini adil-eşit-ortak-doğal olarak çizer diyorum!...

Tabii afetler, bu çizgileri, havza sınırlarını, yüzeyde, yer altında ve derin denizde kendi içinde, ilahi nizam, nizam-ı alem içinde dengesini bularak, bazen değişir diyorum!...

Doğa, Allah’ın yaratmasıdır, ayetidir!..

“Göklerde ve yerde olan her şey O’na muhtaçtır. O, her gün yeni bir iş ve oluştadır.  RAHMAN/29”

O’nun yarattığı: Doğa. O’nun sözü: Vahiy arasında çelişki yoktur!..

Son peygamber geldi, son uyarı yapıldı!...

İnsanlık kendi kendini idame edebilmesi için “Diyalektik Metafizik Felsefe” yaparak; fiziği ve metafizik ilm-i sabitelerle; ileriye doğru, aklını, bilgisini deney ve gözleme dayanarak; ruh-zihin-beden içleminden, bütünlüğünden; kendi çabası ile gönlünde, yaratanı ile birlikte, yürümesi, ilerlemesi gerekir diyorum!...

İnsanlık, bundan sonrasında, uzay-zaman-mekânda, kendi kararlarını; anlığında/ dimağında, deney ve gözleme dayanarak bulduğu: fizik ve metafizik sabiteler ile “Diyalektik Metafizik Felsefe” yaparak, kendisinin akli-mantıki karar alması gerektiğini, belirlememize bilmem gerek var mı?...

Havza sakini emekçiler can, mal, akıl, nesil, ırz değerlerini; cehalet-esaret-fikirlik içleminden çıkarak; havza yaşam-yağış alanında, beslenme, sağlık, eğitim, barınma, güvenlik gibi hayati ihtiyaçlarını kendileri belirleyeceklerdir diyorum!...

Tüm yaratılan varlıklar, su bölüm çizgisinin belirlediği, doğal havza sınırlarında;“Havzaların Zenginliğini" ve “hak iade kuramı”nı kullanarak;“adil-eşit-ortak”paylaşacak; havza aidiyet şuuru/bilinci” ile yaşayacak, yaşama tutunacaktır diyorum!...

Yarı kapalı havza manyetik alanı sınırları kapsamında; “havza aidiyet şuuru/bilinci” ile hareket edilmesinin nedeni; “Havza Elektro Manyetik Alanı’nın,” (HEMA) “Havza Kuantum Çekim Yasası" (HKÇY) olgusudur diyorum!...

Olguların içerisinde saklı gerçekler, görünür ve saklı düzende; deney ve gözleme dayalı olarak, bilimsel veriler ve beyine ile belirlenmelidir diyorum!...

Havzada sağlıklı yaşam akışı, devinimi, döngüsü; Newton ve kuantum fiziği sabiteleriyle; ruh-zihin-beden içleminde, bütünlüğünde dikkate alınmalı ve “havzasal tıp” içtimai yaşam, "havzasal sosyoloji " yeniden tanımlayabileceğimiz yenilikçi bir kavramla belirlenmelidir diyorum!...

Hormonal bezlerin, yarı kapalı, havza yaşam-yağış alanlarımızda; havza elektromanyetik alanlarında; (HEMA) yeni bir kavram olarak ele alınmalı; “havzasal beslenme “ve “havzasal sağlık “ile “havzasal tıp” bu minvalde sağlanmalıdır diyorum!...

Aksi takdirde yanlış çıkış yolları arar, cahillik-esaret-fakirlik içleminde, sarmalında derin çıkmaza girer diyorum!...

Bireysel, ailesel ve kamusal/toplumsal alanda; “havzasal buhran”diye tanımlanabilecek; içtimai yaşamı yeniden belirleyebilecek; yenilikçi bir kavramlarla karşı karşıya kaldığımız bilinmelidir diyorum!...

Havza yaşam alanlarında ki havza sakini emekçiler ve tüm canlılar mikro ve makro yaşamda, hücre ve düşünce bazında morfogenetik alan oluştururlar!...

Ben bunu “Havza Morfogenetik Alanı” (HMG) ve “Havza Bilgi Alanı” (HBA) olarak belirlenmelidir diyorum!...

Havza Bilgi Alanı, havza sakini emekçilerin, toplumsal anlağından çıkan enerji alanının, yani  “Havza Enformatik Alanı;” (HEA) önemle (!) üzerinde durulması gereken yenilikçi bir kavram olup; yaşamımızda var olan ama yeni belirlediğim, yenilikçi bir bilgi alanıdır diyorum!...

“Madde ve hareketinin” doğada, “değişken kısmi zamanda” ısıl/enerji aktarımının/termodinamiğinin denetimli, kendi içinde doğal oluş, oluşum, olgu/görüngü, gelişim devinim ve değişim ardışık ve döngüsel olarak akıştadır diyorum!...

Havza sakini emekçiler, havza yaşam-yağış alanlarındaki tüm yaratılmışların;  pH’ı, ısıl/enerji transferi/iç-termodinamiği, morfogenetiği ve enformatiği kendi düzensizliğide/entropisinde tekamüle uğrar diyorum!...

Havzadaşlar, havzasını doğal yaşam-yağış alanı olarak benimseyecek; yaşamını, bu sınırlar içinde, kendi habitatında, doğal ortamında, doğal olarak idame ettirme mücadelesi vermelidirler diyorum!...

Havza sakini emekçiler, Havzasal Zenginliklerini, iktisadi varlıklarını sömüren; havzalarını kirleten, küresel-wahşi-şahsi-sermaye-sınıfını; havza yaşam-yağış alanının dışına atması zamanı gelmiştir diyorum!...

Havza yaşam-yağış alanında bireysel, ailesel ve kamusal/toplumsal anlamda; ”havzasal beslenme”,” havzasal yaşam”,”havzasal sağlık”,”havzasal şifa”,”havzasal otofaji” devinimi, döngüsel, ardışık, sıralı olarak sağlaması gerekmektedir diyorum!...

Hayat, yaşam, canlılık "fizik ve metafizik sabite"lerin, nizam-ı âlemde, atomların ve atom altı parçacıkların (-) elektronlar, (+) proton yükler sayesin şarj ve deşarj olarak, titreşerek, belirli frekanslarda rezonansa girerek akar!...

Yaşam özellikle elektronlar üzerinden titreşerek akar, elektronlarını kaybeden, rezonansa giremeyen canlı, nihayetinde ölür diyorum!...

Lepton, kuark ve fotonların  hareketliliği üzerinden, güneş'ten aldığı enerji ile yaratanının denetiminde mikro/hücresel, bedensel ve makro/evrensel boyuta titreşir devinir ve döngüsel olarak; saklı ve görünür evrende titreşerek döngüsel, ardışık olarak akar diyorum!...

Saklı ve görünür evrende, mikro ve makro boyutta oluşan titreşimler; evrensel, kıtasal boyutta oluşan termodinamik yasalar; siklon/alçak ve antisiklon/yüksek basınç alanlarını ve havzasal boyutta ise özel havza iklim koşullarını oluşturur diyorum!...

Nizam-ı Âlem, kâinat, evren, havzalarımız, hücrelerimiz, atomlarımız kendi sınırları-sınırsızlıkları, düzenleri-düzensizlikleri içerisinde döngüsel, ardışık olarak akar diyorum!...

Sınırlı, sıralı, belirlenmiş surede, anda,  ahenkli, ritimli, düzenli, disiplinli, ilahi nizam ve yaratıcısının izniyle, O' nun nasihatleri ile O’nun denetiminde kendi mecrasında akar diyorum!...

O'nun sayesinde, seyrinde doğal olarak titreşir, aynı dalga boyunda rezonansa girer , aynı frekanslarda birleşerek, buluşarak döngüsel, ardışık olarak akar diyorum!...

Tüm olgular/görüngüler mikro ve makro boyutta sınırlı, süreli, sürekli ve denetimli, döngüsel ve ardışık olarak akar diyorum!...

Nizam-ı Âlem/Havza Nizamı:  oluş, oluşum, olgu/görüngü, gelişim, değişim, devinim, döngüsü, diyalektik hareketliliğin, hep birlikte, bir denetleyeni olduğunu artık kabul etmemiz gerekiyor diyorum!...

Külli zaman/Sabit zaman/bütün zaman/toplam zaman, maddenin enerji boyutunda, manevi âlemde; metafizik oluş, oluşum, olgu, gelişim, devinim, değişim, döngüsel olarak, O’nun denetiminde sabit zamanda hakikat olarak devam ediyor diyorum!...

O, ol (kün) dedi ve kısmi zaman/ara zaman/değişken zaman/an, madde ve enerji boyutunda, maddi-manevi âlemde; fizik ve metafizik oluş, oluşum, olgu, gelişim, devinim, değişim, döngüsel olarak, O’nun denetiminde, külli zaman içinde, kısmi zamanda, an olarak devam ediyor diyorum!...

Havzalarımızın barış yurdu olması, havza sakini emekçilerin, havzada ortak yaşamı sağlayarak, Havza İşçi Devletini kurmaları, yapılandırmaları ile mümkün olacaktır diyorum!...

Ana havza ve ona bağlı tali/alt havza yaşam-yağış alanlarında, havza aidiyet sınırı doğal olarak çizilmiştir!...

İdari, siyasi, iktisadi, askeri ve istihbarı toplumsal demokratik içtimai yapılanmaların, kurum ve kuruluşların, görev ve sorumluluk sınırları da bu doğal çizgi ile belirlenir ise kendi içinde uyumlu olur demek istiyorum!...

Demokratik içtimai yapılanmalarının, demokratik cumhuriyet devlet yapılanmasının ve devletlerarası demokratik çatı yapılanmalarının; kurum ve kuruluşlarının, sınırlarının, havza ayrım çizgisi ile belirlenebileceğini; günümüze kadar hiçbir siyasetçi, iktisatçı, toplum bilimci, (sosyolog) bilim insanı öngörememiş, önermemiştir diyorum!...

İlhamımı hayattan, yaşamdan, arıtılmış yağmur damlalarından, Allah’ın herkese eşit olarak dağıttığı yerin çekim kuvvetinden aldığım; Adam Smith’in “Milletlerim Zenginliği” fikrinin ve ardılı siyasetçi, iktisatçı ve sosyolog larına karşı; “Havzaların Zenginliği” tezimi ileri sürerek, eleştirel eleştirinin, eleştirisini yaptım; insanoğlunun geçmişte yaptıkları yanlışlıkları olumlama yaparak eleştirdim!...

Bilin istiyorum!...

Ulusalcılığın geçer akçe olmadığını, faşizm ve komünizm gibi hayali yapay toplumsal oluşumlara meylettiğini belirlemek için  “Havzaların Zenginliği ve Hak İade Kuramı” tezimi; “Havza İşçi Devleti” demokratik toplumsal yapılanması ile birlikte anlatmaya çalıştığım bu tezim “fikr-i yeniliktir” diyorum ve buna can-ı gönülden inanıyorum.

Bu fikrim, öngörüm, içtimai anlamda bir  “yeniliktir”diyorum.

Ve insanlığa, havza sakini emekçilere sunu mumdur diyorum!...

 

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

TANIMLAMALAR

1.1. Havza Nedir?

Havza: Bir akarsuyun ve kollarının, yağış alanının oluşturduğu, doğal yaşam alanıdır.

Dünyanın yedi büyük havzası:

Amazon Nehri Havzası: 6.144.727 km² (Dünyanın en uzun ikinci nehri)

Kongo Nehri Havzası: 3.730.474 km²

Nil Nehri Havzası:3.254.555 km² (Dünyanın en uzun nehri)

Mississippi Nehri Havzası:3.202.230 km²

Obi Nehri Havzası:2.972.497 km²

Parana Nehri Havzası:2.582.672 km²

Yenisey Nehri Havzası:2.554.482 km²

Devletler arasında ve devletler arası çatı örgütlerde idari, siyasi, iktisadi, askeri ve istihbarı kurum ve kuruluşların görev ve sorumluluk alanları; ilişkileri, havza yaşam-yağış alanı sınırları içerisinde, havza ve sınıf temelli değerlendirilmediğinde; yanlış değerlendirilmiş olur ve de değerlendirme eksik kalır.

Yeryüzünün tüm havza yaşam-yağış alanlarında, yapılandırılmış; kurulu diğer devletler tarafından tanınmış; mevcut, yapay-ulus-üniter-devletlerin refah ve mutluluğu; ancak ve ancak, havza sakini emekçilerin; Havzaların Zenginliği, iktisadi varlıkları ve iktisadi değerlerinin “hak iade kuramı” ile belirlenip, sahibine iade edilebilmesiyle mümkün olacaktır.

Tüm havza yaşam-yağış alanlarında kurulmuş, sermaye sınıfı ve işçi sınıfının hükümranı olduğu yapay devletlerde; (Örnek: ABD, ÇİN) işçi sınıfının “katma-değeri”,“emek-değeri” ve “artı değeri,“ hükümran kapitalist ve komünist güçler tarafından, rızaya dayalı olarak “hak iade kuramı” ile adil-eşit-ortak, hakkaniyetli paylaşılmadığından, sürekli sömürülmekte ve gasp edilmektedir.

Tüm havza yaşam-yağış alanlarında, orantısız paylaşım, küresel-wahşi-şahsi-kirli-denetimsiz-kapitalist-komünist-sermayenin; işgal, istila, ilhak, sömürü, soygun, savaş, tecavüz ve talanı ile oluşan “kanlı sömürge düzeni”; yapay devletler aracılığıyla ve hükümran güçlerin yapılandırdığı uluslararası çatı örgütler aracılığıyla sağlanmaktadır.

Kanlı sömürü düzeni, çatı kuruluşları, uluslar arası/devletler arası kurum ve kuruluşlar bu kurumlarda görevli uzman akademisyenler marifetiyle sağlanmaktadır.

Bu uluslar arası kurum ve kuruluşlar, uzman akademisyenler, yüksek ücretlerle çalıştırılarak ayakta tutulmaktadır.

Dünyanın tüm havza yaşam-yağış alanlarında, havza sakini emekçilerin, emek sömürüsü; politikacı, bürokrasi ve iş dünyasında, uzman işbirlikçilerinin yetenekleri ölçüsünde yapılmakta ve yürütülmektedir.

Yukarıda sadece yedi tanesinin adı ve yüz ölçümlerini belirlediğim, büyük havza yaşam-yağış alanlarında; küresel kapitalist ve komünist sermaye sınıfı tarafından yapılandırılmış; yapay-ulus-üniter-devletler ve bu yapay devletler arası yapılandırılmış üst/alt birim beşeri örgütler vasıtasıyla, bölgesel kurum ve kuruluşlar oluşturulmuştur.

Devletler ve devletler arası çatı örgütler, bölgesel kurum ve kuruluşlar, hattı zatında havzaların doğal şartlarında, havzasal bazda idari, siyasi, iktisadi, askeri ve istihbarı sorunların, küresel wahşi sermaye sınıfı lehine çözümlenmesi için oluşturulmuş kurum ve kuruluşlardır.

Bu kurum ve kuruluşlar havzasal baz da kurulmuş olsa da yapay devletlerin bölgesel kurum ve kuruluşlar olarak tanımlanması; havzasal doğal oluş, oluşum, olgu/görüngü, gelişim, değişim, devinim, döngüsünün; küresel wahşi sermaye sınıfı tarafından perdelenmesi içindir.

Yapay devletler ve devletler arası çatı örgütler, bölgesel kurum ve kuruluşlar, hal bu ki havzasal bazda sınıf temelli olarak tanımlanmalı ve görev ve sorumluluk alanları, işlevsel faaliyet alanları, havza yaşam-yağış alanı sınırları içerisinde olmalıdır.

Devletler arası çatı örgütlerin, kurum ve kuruluşların görev ve sorumluluk alanlarının havza sınırının,  havza suyunu ayırım çizgisi ile belirlenmesinin daha doğru olacağını savunuyorum.

Bu nedenle;

Prof Dr. Davut Ateş’in “Uluslar arası Örgütler-Devletlerin Örgütlenme Mantığı” kitabından alıntı paragraflara kuramsal katkı sunmak; devletlerin ve devletler arası çatı örgütlerin, kurum ve kuruluşlarının görev ve sorumluluk sınırlarının havza yaşam-yağış alanları olarak belirlenmesinin mantığını açıklamaya çalışacağım.

 

“Bu ayırım temelinde elinizdeki kitapta, uluslararasında devletlerin katılımıyla teşkil edilmiş olan ve “hükümetler arası” veya “devletler arası” nitelemesiyle tanımlanan örgütler genel anlamda “uluslar arası örgütler başlığı altında incelenmiştir.”

Uluslararası Örgütler; Say: 1;Davut Ateş.

Kuramsal eleştiriye katkı:

*Uluslararası örgütleri oluşturan yapay devletler ve bu devletlerin hükümran; idari, siyasi, iktisadi, askeri ve istihbarı yapısal güçleri havzasal baz/temel/taban da etkin faaliyet gösterebilmek için bölgesel/havzasal kurum ve kuruluşları yapılandırma gereği duymuşlardır.

*Havzasal bazda faaliyet gösteremeyen hükümetler, devletler; havzasal yaşamın doğal oluş, oluşum, olgu/görüngü, gelişim, değişim, devinim, döngüsünün çözümünde güçlükler çekmiş ve idari, siyasi, iktisadi, askeri ve istihbarı sorunlar çıkarmışlardır.

*Havza yaşam-yağış alanında oluşan bu gibi ciddi sorunların çözümü için uluslararası çatı örgütlerin yapılandırılmasına ihtiyaç duyulmuştur.

*Uluslar arası örgütler, toplumsal yaşamda var olan, sınıf çelişkisini yani “işçi ve sermaye sınıfı” çelişkisini göz önünde bulundurarak; havza yaşam-yağış alanı sınırları içerisinde belirlenmeli ve havzasal bazda yapılandırılmalıdır.

*Bunu yaparken, sadece küresel sermeye sınıfının çıkarını değil; havza sakini emekçilerin de çıkarını; işçi sınıfının refah ve mutluluğu da düşünülmelidirler.

* ”Toplumsal başat çelişki işçi ve sermaye sınıfı çelişkisidir. (Mao Zedong)” Bu çelişki günümüzde de devam etmektedir.

* Ama “Gerçekler olgular içinde saklıdır.( Konfüçyüs)” Mantığıyla uluslararası toplumsal olgulara açıklık getirilmelidir.

*Yazarımız Prof. Dr Davut ATEŞ’de, gerçekleri işçi ve sermaye sınıfı çelişkisinde değil; gerçekleri olgularda arama gayreti göstermiştir.

*Uluslar arası örgütlerin, görev ve sorumluluklarının, havza yaşam-yağış alanı sınırı içerisinde; havza sakinlerinin refah ve mutluluğu için olması gerektiğini belirleyememiş, bu noktayı gözden kaçırmıştır.

 

“Uluslararası örgütler beşeri hayatın bir gereği olarak ortaya çıkarlar Toplumsal hayattaki en küçük birimlerden başlayarak devlete, oradan da uluslararasına taşan beşeri örgütlenme devletleraracılığıyla bölgesel veya evrensel boyuta taşınır.”

Uluslararası Örgütler; Say: 24;Davut Ateş.

Kuramsal eleştiriye katkı:

*Uluslar arası örgütler, doğal olarak, havzasal yaşamın gereği olarak yapılandırılırlar; Yapay-ulus-üniter-devletlerarası örgütler; feodal, kapitalist ve sosyalist ideolojilerin, hükümran güçleri tarafından yapay olarak yapılandırıldı ve günümüzde de işlerliğini yapay olarak sürdürüyorlar.

*Hükümran güçlerin, hükümranı olduğu havza yaşam-yağış alanlarında; sömürü düzeninin oluşumu için idari, siyasi, iktisadi, askeri ve istihbarı alanlarda faaliyet göstermesi için yapay olarak oluşturulur.

*Küresel wahşi feodal, kapitalist, komünist (Komünist Devlet Sermayesi) sermaye sınıfı güçleri,  doğal havza sınırlarını gözetmeden, havzalar-arası beşeri örgütler oluşturarak hükümranlıklarını gerçek yaşamda, kaotik olarak sürdürme gayreti içindedirler.

*Hükümran güçlerin, tüm zamanlarda ve havzalarda, geçmişte ve günümüzde sömürgeci faaliyetlerin devam ediyor; gelecekte de devam ettirme gayretleri, siyasi, iktisadi ve içtimai ilimin bakış açısıyla bakarsak deney imlenebilmekte ve gözlemlenebilmektedir.

*Küresel sömürgecilerin kurum ve kuruluşları faaliyetlerini icra ederken; görev ve sorumluluk sınırlarını; doğal sınır olan,  havza yaşam-yağış alanı sınırları olarak belirlememektedirler.

*Havza İşçi Devleti yapılanması, yapay devletlerarası örgütlenmeyi, işin doğası gereği, Havza İşçi Devletleri arası örgütlenmeye doğru meyledecek ve ortak fayda/erdemli ittifak/onurlu ittifaklar”kurularak, anlaşılarak;havzasal örgütlenmelere dönüştürecektir.

 

“Oysa daha öncede ifade edildiği gibi uluslar arası örgütler en küçük beşeri birimlerden başlayarak ulusal sınırları aşan örgütlenme eğiliminin doğal bir uzantısıdır. Bu yönüyle her hangi bir toplumda var olan örgütlenmelerin üslendiği diğer pek çok işlevlerde uluslar arası örgütlerince yerine getirilir. Uluslar arasındaki örgütlenme dünyada yaşanan ekonomik, siyasal ve sosyal dönüşümlere paralel biçimde güçlenme eğilimindedir. “

Uluslararası Örgütler; Say: 50;Davut Ateş.

Kuramsal eleştiriye katkı:

*Uluslar arası örgütlenmeler, doğası gereği, tüm havza yaşam-yağış alanlarında siyasi, iktisadi ve diğer içtimai oluş, oluşum, olgulara paralel olarak güçlenme ve büyüme eğilimlerindedirler.

*En küçük beşeri birim “aile”dir ama evrensel boyutta, en büyük iktisadi yapılanmalarda, ne yazık ki, az sayıda varlıklı ailelerin denetimi altındadır.

*Küresel sermaye sınıfına sahip aile ve hanedanlıklar, kendi çıkarları doğrultusunda, yapay-ulus-üniter-devletler içindeki hükümranlıklarını korumak içindevletlerarası örgütlenmeleri, havzasal bazda, havza sınırlarını gözetmeksizin, kendi denetimlerinde yapılaştırarak, kendi  öz çıkarları doğrultusunda kurumsallaştırmaktadırlar.

*Görev ve sorumluluk alanları, havza sınırları olarak belirlenen, havza sakini emekçi ailelerin refah ve mutluluğu için faaliyet gösterecek olan, havzasal örgütlenmeler; yapay uluslararası örgütlenmelerin yerini aldığında, insanların kendi havzalarında refah ve mutluluğu daha da artacaktır.

*Yapay devletlerin içinde kamufle olmuş, iktisadi yaşama hükümran olan ailelerin, havza sınırlarını da aşan sömürgeci faaliyetleri, havza sakini emekçilerin kuracağı havzasal örgütlenme ile son bulacaktır.

 

“Örneğin 1815’te Ren Seyrüsefer Merkez Komisyonu kurulmuştur. Komisyona Ren nehrine sınırı olan ülkeler üyedir ve her ülke kıyısının uzunluğu oranında temsil kabiliyetine sahiptir. Komisyon bünyesinde ayrıntılı bir karar alma mekanizması oluşturmuştur.”

Ulusalararası Örgütler; Say: 52;Davut Ateş.

Kuramsal eleştiriye katkı:

*Ren Havzası Zenginliği, iktisadi varlıkları, iktisadi değerlerinin paylaşımı için kurulan “Ren Seyrüsefer Merkez Komisyonu”; Havzaları Zenginliğini, sermaye sınıfına aktarımı işlevini yerine getirmek için kurulmuştur.

*Ren nehri üzerinde kurulan devletçiklerin, içinde yuvalanmış küresel sermaye sınıfının hak ve menfaatlerini sınır uzunluğu oranında yerine getirmek için yapılandırılmıştır.

*Havzaların Zenginliği, yapay devletlerarasında oluşturulan, “merkez komisyonu” marifetiyle, sermaye sınıfına aktarımını gerçekleştirmiş, işçi sınıfının hak ve menfaatleri kulak arkası edilmiştir.

*Havza İşçi Devleti yapılandırıldığında, Havzaların Zenginliği, iktisadi varlığı ve iktisadi değerler; havza sakini emekçilerin siyasi, iktisadi ve içtimai menfaatleri doğrultusunda kullanılacaktır.

*Yapay da olsa Ren havzasında, sermaye sınıfın hak ve menfaatlerini koruyan; havzasal bir örgütlenme gerçekleşmiştir. Olması gereken de budur ama Havzaların Zenginliğinin sahibine iade edilmesi istenmemiştir.

*Ren havza yaşam-yağış alanının tüm iktisadi zenginlikleri; havza sakini emekçilerin, var oluştan kaynaklanan, doğal hakkı olarak değerlendirildiğinde daha adil-eşit-ortak paylaşım olacaktır.

 

“Yine 1856 yılında Tuna Rejimi Avrupa Komisyon Kurulmuştur. Komisyon Tuna nehri üzerinden geçişleri düzenlemek ve uygulamakla görevlidir. “

Ulusalararası Örgütler; Say: 52;Davut Ateş.

Kuramsal eleştiriye katkı:

*Geçmişte ve günümüzde Tuna Nehir Havzasında, kurulu yirmi altı yapay devlet içinde olgulaşmış sermaye sınıfı; kendi çıkarları doğrultusunda, kendi hak ve menfaatleri için, devletlerarası “Tuna Rejimi Avrupa Komisyonunu” kurmuştur.

*Havzanın Zenginliğini, iktisadi varlıklarını, iktisadi değerlerinin aktarımını; iktisadi yaşamın devinimini, döngüsünü ardışık olarak sermaye sınıfı lehine sağlamış; işçi sınıfını hak ve menfaatleri hesaba katılmamıştır.

*Günümüzde de Tuna havzası yaşam alanı içinde kurulu 26 yapay devletin içinde yuvalanmış, küresel sermaye sınıfı ve işbirlikçi yerel sermaye sınıfının çıkarlarını gözetecek kurumsal faaliyetler gözlemlenmektedir.

*“Tuna Rejimi Avrupa Komisyonunu”; havza sakini emekçilerin, hak ve menfaatlerini ve evresel faktörleri gözetmeden, havza yaşam-yağış alanının kirlenmesine sebebiyet vererek faaliyetlerine devam ettirilmektedir.

*Tuna nehri sınır olarak kullanıldığı yerlerde, havza sakini emekçilerin işleri daha da güçleşmiş, sorunların çözümü için devletlerarası örgütlerin, kurum ve kuruluşların yapılandırılmasına, kurulumuna ihtiyaç duyulmuştur.

*Küresel sermaye sınıfının denetimi altında oluşturulan; Avrupa Birliği teşekkülü içinde, bu kurum ve kuruluşlarının oluşumu; birliğe bağlı yapay-ulus-üniter-devletlerin,  idari, siyasi, iktisadi, askeri ve istihbarı faaliyetlerinin koordineli şekilde yapılması ihtiyacından doğmuştur.

 

“Benzer biçimde 1923 yılında Lozan anlaşmasıyla Lozan Boğazlar komisyonu kurulmuştur. Ve Türk Boğazlarından geçiş kurallarını uygulamakla görevlendirilmiştir.”

Ulusalararası Örgütler; Say: 52;Davut Ateş.

Kuramsal eleştiriye katkı:

*Karadeniz ve Marmara kapalı havza yaşam-yağış alanları, hangi yapay-ulus-üniter devletten olursa olsun, havzada yaşayan, havza sakini emekçilerinindir.

*“Lozan Boğazlar Komisyonu “ Küresel kapitalist ve komünist sermaye sınıflarının, deniz ticari ve askeri varlıklarının ulaşımını gerçekleştirmek amacıyla kurulmuştur.

*Bu komisyon, devletlerarası çıkar ilişkilerinin, havza bazında çözümlenmesi için oluşturulmuştur.

*Komisyonun faaliyet alanını, o günün hükümran güçler tarafından, çıkar ilişkileri üzerinden belirlenmiştir.

*Küresel sermaye sınıfının, ”gereksiz deniz ticaret taşımacılığı” faaliyetlerinin, deniz trafiğini zorlandığı İstanbul Boğazı’na; alternatif geçiş için “Kanal İstanbul” projesi düşünülmektedir!...

*Küresel sermaye sınıfı tarafından yapılması için teşvik edilmekte; ticari ve askeri deniz taşımacılığını kolaylaştırmak, zaman kaybını, yıllık iki milyar dolar nakit kaybını önlemek için küresel sermaye sınıfı tarafından yapılması önerilen, bu büyük, stratejik proje!...

*Eğer, Havza İşçi Devleti yapılanması gerçekleşirse, bu projeye ihtiyaç kalmayacaktır!...

*Çünkü o zaman, gereksiz ticari deniz taşımacılığı olmayacak; “Kanal İstanbul” ihtiyaç duyulmayacak; Trakya toprağımızın yüzüne derin bir çizik atılmayacak, doğal topografyası korunmuş olacaktır.

*Bu tezimi yazarken oluşan, İsrail’in, Filistin işgali, soykırımı, yine aynı nedenlerle, gereksiz deniz taşımacılığı nedenleri ile; “Kanal Akabe “ projesi olarak; küresel sermaye tarafından dayatılmaktadır!...

*”Kanal Akabe” vesiyonist yapay İsrail Devleti’nin sınırlarının genişletilmesi için; Küresel wahşi sermate sınıfı desteğinde; İsrail tarafından, Gazze bonbardumana tutularak, Filistin Halkına soykırım yapılarak işgal edilmektedir!...

*Filistin Halkı, aydınlanmış batı (!) ABD, AB, UK içinde yuvalanmış, wahşi sömürgeciler ve işbirlikçileri tarafından; bile isteye, dünyanın gözleri önünde  katledilmekte;  insanlığın umudu olan tüm insani değerleri Filistin işgal edilerek YOK edilmektedirtedir!...

 

“Küresel bazda örgütlenmiş olan ve çeşitli alanlarda faaliyet gösteren ve çoğunluğu BM ler uzmanlık kuruluşları olan başka pek çok uluslar arası örgüt bulunmaktadır. Burada sadece bunlar arasında uluslar arası politikayı en fazla etkileme şansına sahip olan birkaçı incelenmiştir. ILO çalışan kesimin taleplerinin uluslar arası ortama taşınmasında ve çalışma hayatındaki uygulamaların küresel ölçek de standart hale getirilmesinde uzmanlaşmıştır.

DB, IMF ve DTÖ ise küresel ekonomik düzenin köşe taşları olarak faaliyet göstermektedir. UNCTAD ise gelişme yolundaki ve az gelişmiş ülkelerin taleplerinin ve sorunlarının uluslar arası toplumun gündemine sokmaya çalışan bir kuruluştur. Bunların içerisinde sadece DTÖ ,BM’ye bağlı bir uzmanlık kuruluşu değildir. Zaten örgütlenmesi itibarıyla da diğerlerinde farklılık arz etmektedir. Küresel ölçekte BM siyasal bir örgütlenme iken, diğerleri (BM’ye bağlı olsun veya olmasın) ise beşeri hayatın farklı alanlarında BM’nin genel amaç ve ilkeleri çerçevesinde yapılanmış ve çeşitli işlevler yerine getiren uluslar arası örgütlerdir.”

Ulusalararası Örgütler; Say: 217;Davut Ateş.

Kuramsal eleştiriye katkı:

*Küresel bazda örgütlenmiş olan, çeşitli alanlarda faaliyet gösteren BM’ler uzmanlık kuruluşları, işin doğası gereği fiili olarak havzasal bazda faaliyet göstermelerine rağmen, küresel ve yerel sermaye sınıfının havzasal çıkarları doğrultusunda hareket ederler. 

*İşçi sınıfının, küresel bazda yapılanmış revizyonist kuruluşu ILO’nun, çalışma hayatında, görev ve sorumluluk sınırı; bölgesel bazda,  yapay devletler içinde şekillenir.

*Buna rağmen; yapay sınırları tanımadan, gerçek hayatta, havzasal bazda, havza sakini emekçilerin sendikal faaliyetleri olarak oluşturulmalı, havza sakini emekçiler gerçek anlamda sınıf mücadelesi verilmelidir.

* DB, IMF ve DTÖ ise küresel iktisadi yapılanmalar;  iktisadi köşe taşları olarak faaliyet göstermelerine rağmen; bu tür devletlerarası yapılanmaların küresel sermaye sınıfının denetimindedir!...

*Gerçek faaliyetleri, tüm havza yaşam-yağış alanının zenginliğini; iktisadi varlıkları ve iktisadi değerleri: katma-değer, emek-değer, artı-değeri üzerinden olgulaşmakta ve yapay-ulus-üniter devletler içinde yuvalanmış , sömürgeci küresel sermaye sınıfına hizmet etmektedir.

* BM’nin genel amaç ve ilkeleri, küresel sermaye sınıfının, bölgesel/havzasal bazda çıkarları için düzenlenmiş, kurum ve kuruluşlardan ve türevlerinden oluşmaktadır.

 

“Uluslar arası politikada bölgenin (region) tanımlanmasında iki ayrı ölçüt kullanılır. 

Birinci maddi tanımdır. Bölge, Dünya coğrafyası üzerinde belirli bir alana ilişkindir. Bahse konu olan hem kara parçası hem de deniz olabilir. Uluslar arası politika üzerinde en az birden fazla sayıda devletin yer aldığı belirli bir coğrafya bölgeyi oluşturur. Maddi tanımda esas kriter coğrafyadır.

İkincisi ise yine coğrafya ile bağlantılı olan normatif (etnik, dini ve kültürel temeller) tanımdır. Coğrafi olarak aynı bölgede yer alan devletlerarasında ekonomi, ticaret, güvenlik alanında sürekli ve benzer ilişkilerin bulunması, ayrıca bu ilişkinin bir kısım ortak etnik, dini veya kültürel temellere dayanması “bölge” tanımında belirleyicidir. Hem maddi hem de normatif kriterler (değerler) çerçevesinde “bölge” dünya coğrafyasında bir alt-sistemi oluşturur. Sistem içinde devletlerarasındaki ilişkiler kısmen karşılıklı bağımlılığa dayanır.

…..

Uluslar arası sistemde bölgelerin kesin sınırlarının belirlenememesinin en önemli nedeni elbette bölgeler arasındaki geçiş genliktir. Yani dünya coğrafyası üzerinde bazı kriterlere göre tanımlanan bölgelerde yer alan devletler başka bir kısım kriterle kapsamında başka bir bölge içinde değerlendirilebilir.

Örneğin Türkiye coğrafya, din ve bazı kültürel noktalar itibarıyla Orta Doğu Bölgesi içinde değerlendirilebilir.”

Ulusalararası Örgütler; Say: 223; Davut ATEŞ.

Kuramsal eleştiriye katkı:

* Evet, maddi tanımda esas belirlenim coğrafyadır. Coğrafi maddi tanımlar ve etnik, dini, kültürel temeller üzerinden yapılan normatif tanımlar; doğada sınırları belirlenmiş havza yaşam-yağış alanı kapsamında değerlendirilmeli, belirlenmelidir.

*Doğada sınırları belirli olduğu halde, havza yaşam-yağış alanları, küresel sömürgeci, sermaye sınıfı tarafından; işgal, istila, ilhak, sömürü, soygun, savaş, tecavüz ve talan edilmektedir.

* Tüm havza yaşam-yağış alanlarında “kanlı sömürge düzeni” kurulduğu için yapay-ulus-üniter devletlerin yapay sınırları içerisinde; sermaye sınıfının, işine gelen normatif kuralları ile olgulaşmakta ve gerçek yaşamda, uygulamada işlerlik kazanmaktadır.

*Normatif değerler, sömürgeci sistemde, Adam Smith’in “Ahlaki Duygusal Teori” si değerleri çerçevesinde;sahte olduğu halde, doğal değerler olarak addedilmektedir ama asıl olan havzasal doğal değerlerdir.

*Örnek olarak gösterebileceğimiz, bölgesel bir örgüt olan Avrupa Birliği (AB) yapılanması, kurum ve kuruluşları, havza bazında kurulmadığı gibi, görev ve sorumluluk alanları da havza doğal sınırları içerisinde değerlendirilmemektedir.

*Avrupa Birliği toplumsal yapılanması, sermaye sınıfının hükümran olduğu yapay devletlerin, çıkar ilişkilerinin yürütülmesi için devasa bir, yapay birliğe dönüştürülmüştür.

*Avrupa havzalarında, havza sakini emekçilerin, işçi sınıfının sömürüsü devam ettirdiği için nihai hedefte Avrupa Birliği bozulacak ve yıkılacak; “Avrupa Birleşik Ana Havza İşçi Devleti” yapılanması gündeme gelecektir.

*Avrupa Birliği, Sen, Rein, Elbe, Tuna, Dinyeper, Dinyester, Volga ve diğer nehirler gibi Avrupa nehirlerinin oluşturduğu havza yaşam-yağış alanlarında“havzasal birlik” olarak kurulacaktır.

*Havza İşçi Devleti olarak yapılandırıldığında; yaşamda, hayatta kalabilecek; “Avrupa Birleşik Ana Havza İşçi Devleti” olarak kurulacak, olgulaşacak ve asıl doğal birlik o zaman sağlanabilecektir.

*AB’nin şu anda sınırlarının belirlenememesinin nedeni, kurum ve kuruluşların görev ve sorumluluk alanlarının havza sınırı olarak belirlenmemesi ve küresel güçlerin ve yerel sermaye sınıfının çıkarları doğrultusunda hareket edilmesi, Avrupalı işçilerin hak ve menfaatlerinin gözetilmemesidir.

 

Bölgeselcilik (regionalizm) kavramı, bölgesel düzeyde devletlerarası işbirliğini geliştirmeye çalışan siyasal girişimleri ifade eder. Bölgeselcilik genel bir olgudur. Bölge düzeyinde çeşitli alanlarda işbirliğinin geliştirilmesini teminen devletlerin öncülük ettiği resmi proje veya süreçlerdir.

Ulusalararası Örgütler; Say: 224; Davut ATEŞ.

Kuramsal eleştiriye katkı:

Bölgeselcilik kavramı aslında havza yaşam-yağış alanıdır. Yağmur suyunu ayırım çizgisinin belirlediği doğal havza sınırları; sömürgeciler tarafından, havza sakini emekçiler dikkate alınmadan yapay olarak tanımlanmıştır.

*Bölgesel politikalar, bölgesel normlar; doğal havza politikalarının ve doğal havza normların yerini almıştır.

*Yapay-ulus-üniter-devletlerin hükümran siyasileri; toplumsal başat çelişkinin “İşçi ve sermaye sınıfı” çelişkisi olduğunu çok iyi bilirler.

*Havza yaşam-yağış alanında, yapay-ulus-üniter-devletler içinde oluşan, ulusal kapitalist ve komünist partilerin ideolojik davranışları; bölgesel düzeyde faaliyet gösteren kurum ve kuruluşları; bölgeselcilik yapılanmasına neden olmakta, Havzaların Zenginliği, iktisadi varlıkları, iktisadi değerleri bölgesel kuruluşların, uzman kişilikleri marifetiyle küresel sermaye sınıfına akıtılmaktadır.

*Kapitalist ve komünist hükümran güçlerin, yapılandırdığı, sınırlarını belirlediği yapay-ulu-üniter-devletlerin oluşturduğu kurum ve kuruluşlar bölgeselcilik yaparak olgulaşmakta ve sömürgeci işlevlerini yerine getirmektedir.

 

Bölgeselleşme (regionalization) kavramı bölgesel düzeyde devletlerarasındaki işbirliği olgusunun fiili gelişimini ifade eder. Ekonomik, güvenlik ve siyasal alanlarda bölgesel düzeyde devletlerarasında reel olarak gerçekleşen işbirlikleri bölgeleşme olgusunu oluşturur.

Ulusalararası Örgütler; Say:225; Davut ATEŞ.

Kuramsal eleştiriye katkı:

*Havza yaşam-yağış alanlarında, devletlerarası ilişkilerde, idari, iktisadi, siyasi, askeri ve istihbarı faaliyetleri organize eden güçler; havza yaşam-yağış alanlarının etnik, dini, kültürel yapılarını göz önünde tutarak, reel organizasyonlar içine girmek mecburiyetinde kaldıkları için bölgeselleşmektedirler.

*Gerçek yaşamda doğal olarak gelişen havzasal faaliyetler, yapay bölgesel siyasi, iktisadi ve içtimai faaliyet alanlarına dönüştürülmüştür. Havza yaşam-yağış alanlarının doğal değerleri gözetilmeden,  yapay normlar üzerinden devletlerarası ilişkiler kurulmuştur.

*Bu nedenle, kapitalist ve komünist sermaye sınıfının çıkar ilişkileri, sömürü düzeninin devamı için bölgede yapılandırılan, yapay-ulus-üniter uluslararası örgütlerin yapay olarak bölgeselleşmesini desteklemektedir.

*Bu tür yapay yapılanmalar, bölgeselleşen yerlerde, ilerleyen zamnlarda, içtimai buhranlara sebep olmaktadır.

 

“Uluslar arası örgütlerin sınıflandırmasında başlıca kıstaslar coğrafya ve faaliyet alanlarıdır. Coğrafi bazda sınıflandırıldığında örgütler küresel veya bölgesel kapsamda değerlendirilir. Faaliyet alanı itibariyle sınıflandırma ise, örgütlerin kurucu statüleri gereği tüzel kişilik kazandıkları beşeri alan bazında yapılır. Teknik, ekonomik, siyasal, güvenlik, sosyal, kültürel ve başka alanlar dikkate alınarak sınıflama yapılabilir. Ancak uluslar arası politikayı etkileme dereceleri itibariyle bu iki sınıfta yer alan örgütlerin tamamı eşit değildir. Bu kapsamda küresel ve bölgesel örgütler içerisinde siyasal, ekonomik ve güvenlik işlevleri olanların uluslar arası politikada daha fazla etkili olduğu varsayılmış ve inceleme de bu eksende yapılmıştır.

Ulusalararası Örgütler; Say:282; Davut ATEŞ.

Kuramsal eleştiriye katkı:

*Bölgesel yapılar, gerçekte havza yaşam-yağış alanlarında oluşturulan, idari, siyasi, iktisadi askeri ve istihbarı yapılardır. Bölgesel yapılar, doğal havzasal siyasi, iktisadi ve içtimai olguların yapay örgütlenmeleridir.

*Uluslararası örgütlerin, tüzel kişiliklerinin belirlediği, görev ve sorumluluk sınırları, havza yaşam-yağış alanı sınırları içerisinde belirlenmediği için idari, iktisadi, siyasi, askeri ve istihbarı sorunlar yaşanmakta ve örgütlerin dağılımına neden olmaktadır.

*Sömürgeci güçler, kendi çıkarları doğrultusunda, havza yaşam-yağış alanlarında, kendi normları üzerinden yapay örgütler, tüzel kişilikler oluşturarak, bölgesel örgütler eliyle sömürmeye devam etmektedirler.

*Küresel bazda kapitalist ve komünist sömürge güçler, havza sakini emekçilerin Havzasal Zenginliklerini, iktisadi varlıklarını, iktisadi değerlerini: katma-değer, emek-değerini ve artı-değerini gasp etmek için bölgesel örgütlenmelerden yararlanmaktadır.

  

“Bu kapsamda realizm ve Marksizm uluslar arası örgütlerin aktörlüğünü kabul etmeme eğilimindedir. Realizme göre bu örgütler büyük güçlerin birer dış politika aracından başka bir şey değildir. Büyük güçler kendi çıkarları doğrultusunda uluslararasında oluşturmak istedikler düzene örgütler yoluyla diğer devletlerin katılımını sağlamakta ve çıkarlarını korumaya çalışmaktadır. Örgütler bu işlevi yerine getirmediği noktada zaten son bulmaktadır. Marksizm ise uluslar arası örgütleri devleti kontrol eden hâkim ekonomik ve sosyal sınıfların uluslararasındaki işbirliği platformu olarak algılamaktadır. 

Fonksiyonalizm, yeni liberalizm ve oluşturmacılık ise uluslar arası örgütleri birer aktör olarak kabul eder ve bunların üstlendikleri işlevler yoluyla uluslar arası politikaların gidişatında etkin olduklarını varsayar. “

Ulusalararası Örgütler; Say: 385; Davut ATEŞ.

Kuramsal eleştiriye katkı:

*Küresel realist, klasik/kara kapitalist ve klasik/kızıl komünist devlet sermayesi- komünist işçi sınıfı ve komünist uzman işbirlikçileri; uluslar arası örgütlerin aktörlüğünü kabul etmiş; bu kurum ve kuruluşların içerisinde aktif görev almıştır.

*Küresel sömürgeci realist-kara-kapitalist ve kızıl-komünist sermaye kendi çıkarları doğrultusunda uluslar arası örgütleri kullanmışlardır.

*Fonksiyonalizm, yani liberalizm, oluşturmacılık; küreselcilerin, uluslar arası örgütlerini yapılandırarak; işgal, istila, ilhak, sömürü, soygun, savaş, tecavüz ve talan ettikleri havza yaşam-yağış alanlarında; Havzaların Zenginliğini, iktisadi varlıklarını, değerlerini kendi öz çıkarlarının korunması anlamında, örgütlerin yapılanması için oluş, oluşum ve olgu/görüngü içinde bulunmaktadırlar.

 

 “Uluslar arası bölgeselleşme olgusu devletlerarasında örgütlenmeyi teşvik etmektedir. Bölgeselleşme, aynı coğrafyayı paylaşan devletlerarasında çeşitli alanlarda işbirliği yapılması, ortak örgütsel zeminler yaratılması ve genel olarak dünya politikasında bölgesel dinamiğe bağlı biçimde ortak bir duruş sergilenmesidir.”

Ulusalararası Örgütler; Say:391; Davut ATEŞ.

Kuramsal eleştiriye katkı:

*Aynı havza yaşam-yağış alanı sınırları içerisinde kurulan değişik yapay-ulus-üniter devletlerin, çıkar kavgası yaşamı zora sokmaktadır.

*Özellikle, nehirlerin sınır olarak kullanıldığı havza yaşam-yağış alanlarında zora sokulan siyasi, iktisadi ve içtimai yaşamın çelişkileri; yapay ülkeler arasında belirlenen normlarla, kurulan bölgesel örgütlenmeler vasıtasıyla giderilmeye çalışılmaktadır.

*Aynı havzada kurulan değişik yapay-ulus-üniter-devletler; küresel bazda faaliyet gösteren, şirketlerin çıkar ilişkilerini hal yoluna koymak için bölgesel örgütlenmeler kurarak, kendi çıkarlarını korumak adına normlar geliştirmektedirler.

*Havza yaşam alanı bütünlüğünde, aynı etnik, dini ve kültürel yapıya sahip havza sakini emekçiler; Havza İşçi Devleti yapılandırmasında bu tür yapay bölgesel faaliyet gösteren kurum ve kuruluşlara ihtiyaç duymayacaklardır.

*Doğada, sınırları belirli havza yaşam-yağış alanlarında, havza ve sınıf temeline dayalı, Havza İşçi Devleti ve devletlerarası kurum ve kuruluşlar kurmak mümkün müdür? 

İnsanlık bu soruya cevap aramalı mıdır?...

“Havzaların Zenginliği” Tezimle bu soruya cevap arayacağım!...

 

1. 2. Havza Yağış Alanı Nedir?

Bir havzanın yağış alanı, o havzanın yaşam alanıdır. Akarsuların ve durgunsuların oluşturduğu yerüstü ve yer altı yaşam alanları havza yaşam-yağış alanındır.

Havza yaşam-yağış alanının can suyu, akarsuyu, durgunsuyu havzada yaşamın sırlarını taşır; havzada, uzay-zaman-mekân da, yaşama tutunmak için kristalize şekiller alarak verdiği anlık, orta ve uzun süreli gizli mesajları vardır. 

Su hayattır!... Havza akarsuyu, durgunsuyu, donmuş buzulu hayatttır!...

Suyun hafızası vardır!... Havza akarsuyunun, durgunsuyunun, donmuş buzulunun hafızası

Havzalarımızdaki tüm yaratılmışlar, hayatiyetlerini en iyi şekilde, havzasınırları içerisinde devam ettirme kabiliyetlerine, hayatını idame etme yetisine sahiptirler!...

Havzadaşlar, kendi havza yaşam-yağış alanlarında, toprak-su-hava sahasında; pH değerlerinin ve ısıl/enerji aktarımını, (iç-termodinamiği) dengesini koruyarak sahip olurlar.

Havza yaşam-yağış alanı, havza sakinlerinin, havza canlılarının, kendine münhasır yaşam biçimini belirler!...

Havza sakinlerinin ve diğer canlılarının havzasal beslenmesiyediği, içtiği, çıkardığını belirler!...

Havza aidiyet duygusunu ve dahimikro ve makro boyuttaki tüm canlılığın morfo-genetiğini, özelliğini, niceliğini, niteliğini, türünü, huyunu, suyunu belirler!...

1. 3. Havza Yaşam Alanı Nedir?

Havza Yaşam-Yağış Alanları: (Masaru EMOTO)

Ana havza yaşam-yağış alanı: Havza ana akarsuyunun ve kollarının oluşturduğu yağış alanının tamamıdır.

Tali/birincil alt havza yaşam-yağış alanı: Havza ana akarsuyuna bağlı, akarsu kollarının, yağış alanlarının tamamıdır.

Tali/ikincil alt havza yaşam-yağış alanları: Birincil tali havza akarsuyuna bağlı, küçük akarsu kollarının kaynak ve akarsuların tamamıdır. Bağlı kollar arttıkça sıralı tanımlama devam eder.

Yukarı havza yaşam-yağış alanı: Akarsuyun kaynağa yakın yaşam-yağış alanıdır, yukarı çığır da denir.

Orta havza yaşam-yağış alanı: Akarsuyun geçtiği orta kısım yaşam-yağış alanıdır, orta çığır da denir.

Aşağı havza yaşam-yağış alanı: Akarsuyun ulaştığı son noktaya yakın yaşam-yağış alanıdır, aşağı çığır da denir.

Kapalı havza yaşam-yağış alanı: Kendinde toplanan tüm akarsuların ve durgunsuların yağış alanlarının oluşturduğu yaşam alanıdır.

Ada havza yaşam alanı: Adalarda, ana akarsu ve kolları ile durgun suların oluşturduğu yaşam-yağış alanlarıdır.

Kutup havza yaşam-yağış alanı: Kutuplarda, buzullarda oluşan havza yaşam-yağış alanlarıdır.

Uzay havza yaşam alanı: Uzay-zaman-mekânda oluşacak muhtemel fizik yaşam alanlarıdır.

 

“Önce farklı bölgelerdeki musluk sularının kristallerini inceledim. Tokyo’nun suyu felaketti. Tek bir kristal bile oluşmadı. Musluk suyu starilize edilmesi için bir miktar klor içerir, bu da doğal suda buluna yapıya hasar verir.

Bununla birlikte nereden gelirse gelsin (doğal kaynak, yeraltı sular, buzullar ve nehirlerin üst kısımları) doğal suda bütün kristaller oluşuyordu.”

Suyun gizli Mesajı; Say:15; Masaru EMOTO

Kuramsal eleştiriye katkı:

*Havza kullanım ve içme suyuna karışan kimyasalların, (Pestitlerin) havza akarsuyunun pH’ını ve ısıl/enerji aktarımını, iç-termodinamiğini ve biyo-kimyasal değerlerini bozar.

*Havza akarsuyunun yukarı-orta-aşağı çığırlarında, bölümlerinden, değişik yerlerinden, değişik zamanda alınan su örnekleri, dondurulup fotoğrafı çekildiğinde, değişken kristalleşmelerle karşılaştığını söyleyen Masaru Emoto.

*Havza akarsuyunun, doğal akışının korunmadığında, makro ve mikro düzeyde tüm canlılara verdiği bir gizli mesajının olduğunu, çektiği fotoğraflarla ve anlatımlarıyla belgelemektedir.

*İki hidrojen ve tek oksijenin birleşiminde oluşan atom altı dünyasındaki vakum boşlukta neler oluyor!...

*İnsanlığa bu boşluklardan verilen, ciddi uyarı mesajlar mı var?...

 

“Ve bir Japon okuyucu şöyle yazıyordu:

Su herhangi bir madde değil, muhteşem doğanın yaşam gücüdür. Bu, suyun temizleme ve bütün canlılara hayat verme gizemli yeteneğini bir kez daha fark etmemi sağladı. Ruhun, duyguların ve titreşimin buz kristalleri oluşumu üzerinde bir etkisi olduğunu görebiliyorum ve bu sayede ruhun ve kelimelerin önemini hissediyorum. Bu bilgi çok muhteşem ve eşsiz şekilde etkileyici.”

Suyun gizli Mesajı; Say:54; Masaru EMOTO

Kuramsal eleştiriye katkı:

*Diyorum ki!..

*Havza akarsuyu herhangi bir su değil, havza yaşam-yağış alanının gücüdür, maddi ve manevi/ruh-enerji boyutunda olgulaşan etken gücüdür, bu güç, havza canlılarına, havza aidiyet duygusu sağlayan morfogenetiğini olgulaştıran güçtür!...

*Havza akarsuyu, havzanın enerji kaynağı, pH değeri, iç-termodinamiği; hareket halinde olan atomların, elektronların, atom altı parçacıklarının; enerjisini, güneşten aldığı öz kaynağıdır!...

*Havza akarsuyunun temizlenmesini ve havza canlılarına hayat vermede oluşan gizemli yeteneğini, havza sakini emekçilerin fark etme zamanı gelmiştir!...

*Havza akarsuyunun, makro ve mikro düzeyde, havza canlılarının, morfogenetiği ve havza sakini insanların üzeride tartışılmaz doğal etkileri gözlemlenerek deney-im-le-ne-bi-lir.

*Havza canlılarını hayatta ve havza sınırları içerisinde tutan, havza akarsuyu, “havzasal yaşam”,“havzasal ziraat”,“havzasal beslenme”,”havzasal sağlık”, ”havzasal tıp”,“havzasal şifa”,”havzasal otofaji ”,”havzasal yenileme” ve “havzasal iktisadi döngü” ve ”havzasal devinime”,“havzasal aidiyet hissinin” doğuşuna, oluş, oluşum, olgusuna/ görüngüsüne, değişimine, devinimine, ardışık doğal döngüsüne ve havza aidiyet şuuruna sebep olur diyorum!...

*Bu yenilikçi kavramlar, muhatapları bilim insanlarınca deney ve gözleme dayalı olarak ele alınmalı, incelenmeli, irdelenmelidir diyorum!...

*Havza aidiyet şuuru, havza sakini emekçilerin, havzanın idari, siyasi, iktisadi, askeri ve istihbarı anlamda görev ve sorumluluk alanları ve sorumluluk sınırlarını ve havzasal anlamada toplumsal yapısını oluşturacak histir.

 

“Su ruhun aynasıdır. İnsanların bilinçleriyle uyum sağlayarak oluşan pek çok yüzü vardır. Suya insanların ruhlarında olanları yansıtma yeteneği veren nedir?

Varoluş titreşimdir.

Bütün evren bir titreşim halindedir ve her şey kendi eşsiz frekansını meydana getirir.

….. Ellerinize aldığınız ve incelediğiniz şeylerin.-odun, kayalar ve beton gibi şeyler- hepsinin titreştiğine inanmak gerçekten zordur.

Ama artık kuantum mekaniği bilimi maddenin titreşiminden başka bir şey olmadığını genel olarak kabul etmektedir. Bir şeyi küçük parçalara ayırdığımızda, var olan her şeyin parçacıklar ve dalgalar olduğu garip bir dünya içine gireriz.”

Suyun gizli Mesajı; Say:55; Masaru EMOTO

Kuramsal eleştiriye katkı:

*Havza yaşam-yağış alanındaki tüm varlıkların titreşimleri, eşsiz havza frekansını/ titreşimini meydana getirir. Havza canlıları bu frekanslarla/titreşimlerle rezonansa girer. Hayatta kalma mücadelesi verirler.

*Havzanın toprak-su-hava sahası, kendi sınırları içerisinde, havzanın iç-termodinamiğini, ısıl dengesini, havzanın titreşimini, canlılığını, varoluşunu, enerjisini/ruhunu, havza aidiyet bilincini/şuurunu ve varlığının hayatta kalmasını sağlar.

*Havza akarsuyu, havza canlılarına hayat verme, hayatta tutma kabiliyetine, yeteneğine, bilgisine, cibilliyetine /karakterine, morfogenetiğine etki etme gizemine sahiptir.

*Havza akarsuyunun yukarı, orta ve aşağı çığırlarında alınan, numunelerin, kristallerinin çekilen fotoğrafları incelenip, gözlemlendiğinde; havzanın geçmişi ve şimdiki yaşamı hakkında önemli ipuçları veriyor.

*Havza toprak-su-hava sahasının atom-altı/üstü-enerji boyutundaki titreşimleri; ardışık, döngüsel devinimleri; akarsuyun şırıltısı, dalgaların, dalarlın, yaprakların, rüzgârın sesi; tohumun toprağına kavuşması, canlıların morfogenetik şifresi, toprak-su buluşmasının gizemi!...

*Havza canlılarının, çeşitli dalga boylarında, aynı frekanslarda rezonansa girip buluşması; her gün içinde oluş, oluşum ve olgulaşarak; varlık, hayatiyet, canlılık göstermesi, yaratanı tarafından morfogenetik şifresi sayesinde denetimlidir.

 

“İlk çağlarda insanlar doğanın içinde yaşarken, kendilerini korumaya ihtiyaç duyuyorlardı, bu yüzden onlara gizlice yaklaşmadan önce tehlikeyi sezebilmek için doğa tarafından yaratılan frekanslara ve seslere karşı hassastılar.

Esasen rüzgârın sesi, akan suyun sesi, çimlerde yürüyen bir hayvanın sesi, ,hayatta kalmak için bu sesleri anlama ve kişinin kendi sesini kullanarak bunları başkalarına aktarma yeteneği gerekiyordu.

Öyleyse neden insanların konuştukları diler bu kadar farklı? Dilin doğal çevrenin titreşimlerinden öğrenildiğini düşünürseniz, bunu anlaması çok kolaydır. Doğal çevre yerine göre büyük ölçüde değişir ve her çevre farklı titreşimler yaratır. “

Suyun gizli Mesajı; Say:58; Masaru EMOTO

Kuramsal eleştiriye katkı:

*Havza yaşam-yağış alanları, havza genelinde farklı titreşimler yarattığı için, doğal havza yaşam ortamında, havza sakinlerinin maddi ve manevi varlığında oluş, oluşum, olgu/görüngü, değişim, gelişim, devinim, döngüsel fiilleri Masaro Emoto’nun çalışmalarıyla yeni bir boyut kazanmıştır.

*İlmi sabiteler ile havza akarsuyunun değişken zamanlarda, verdiği gizli mesajlar keşfedilmeli, havza yaşamında geliştirilerek ilerlemeler kaydedilmelidir.

*Havza yaşam-yağış alanı buzullarında, havzanın diyalektik materyalist ve diyalektik metafizik tarihi aranmalı mıdır!?...

*Batıl dinleri ile olgulaşan yanlış toplu yaşam biçimleri; ideolojileri ile kendi yaşamlarını zora sokan, köleleşen insanları; özgür kılmak için; Yaratıcısı, yoldan çıkmış kavimleri, doğru yola koymak için vahiy dinin tebliğini yapan peygamberler gönderdi; vahye uymayanları helak etti!...

*Havza sakini emekçilerin, anlağında/dimağında, vahiy dinin nasihatleri ile birlikte; anlağını/dimağını kullanarak, kendine has sözcüklerle, havza dilini, kültürünü, havza bilincini oluşturdular.

*Hava sakini emekçilerin kültür birliği, diğer havzalara göre farklılığı, havza da oluşan doğal ses titreşimlerinin, frekanslarının, aynı frekanslarda girdikleri rezonansların etken sonucudur.

*İşgal ve istilaya uğrayan havzaların, kültürel değerleri, havzada toplumsal kültürel birlik, sömürgeci güçler tarafından sistemli olarak, sömürüyü devam ettirebilmek için bozulmuş yok edilmiştir.

*Havzalarda istilacı güçler tarafından yapılan kültürel baskı, medeniyetlerin karışmasına, kaynaşmasına harf ve yazı değişikliğine neden olmuş, yeni kültürel toplumsal yapıların oluşumuna neden olmuştur.

*İşgale uğrayan havzalarda değişim, ya mevcut kültürel yapının tamamen ortadan kalkmasına veya yeni sömürgeci toplumsal birliğin oluşumuna neden olmuştur.

*Havzada oluşan doğal kültürel yapı, işgalci güçlerin kültürel yapılarıyla harmanlanmış, yeni toplumsal oluş, oluşum, olgu/görüngüler, değişim, devinim, doğal ardışık döngüler ortaya çıkmıştır.

 

“Peki, frekansı ses olarak görmek bizi nasıl bir aydınlatmaya götürür?

Ortaya çıkan en önemli şey tınıdır. Aynı frekanstaki sesler tınılar. Bu, bir enstürman ya da sesi akort etmek için kullanılan, Y şeklindeki ensturman diyapozondan yararlanarak anlaşılabilir.

Benzerlerin biri birlerini çektiği söylenir, öyle görünüyor ki, titreşimlerde biri birlerini çekiyorlar ve etkileşiyorlar.”

Suyun gizli Mesajı; Say:60; Masaru EMOTO

Kuramsal eleştiriye katkı:

*Her havza akarsuyu, havza yaşam-yağış alanlarında, kendi doğal titreşimini, frekansını, tınısını yaratır.

*Her canlının çıkardığı ses, değişik frekanslarda, değişik anlamlar yüklüdür. Aslanın ve ceylanın yaşamda kalması bu sesleri algılamasıyla mümkündür.

*Yaşam frekansı/titreşimi iledir ki, havza canlıları biri bilerini çeker ve etkileşirler, değişik/aynı tınıda çıkardıkları ses ile topluca, yaşamda kalma savaşı verir ve yaşamlarını idame ettirirler.

*Frekans, titreşim, aynı frekansta tınılaşma havza yaşamının devinimi, döngüsü, canlılığı, ruhu anlamına gelir.

 “Su bilgileri kaydeder, sonrada dünyada dolaşırken bilgiyi dağıtır. Evrenden gönderilen bu su yaşam bilgisiyle doludur ve bu bilginin şifresini çözmenin bir yolu buz kristallerinin incelenmesidir.”

Suyun gizli Mesajı; Say:55; Masaru EMOTO

Kuramsal eleştiriye katkı:

*Başka galaksilerden, evrenlerden gönderilen su molekülleri; geldiği evrenin yaşam bilgisiyle doludur ve bu bilginin şifresini çözmenin bir yolu da en eski buz  kristallerinin incelenmesidir.

*Havza akarsuyu, havzalarımızın yaşam bilgilerini kaydeder. Havzanın yaşam-yağış bilgileri havzanın döngüsel, ardışık olgulaşan akarsuyunda saklıdır.

*Havzalarımızın gizemine ulaşmak, “havzanın morfogenetik şifresini” (morfogenetikşifresi var mıdır?) çözmenin yolu havza akarsuyunun; kaynağından, yukarı, orta ve aşağı çığırından alınan su-buz kristallerin foto görüntüsünde gizlidir.

* Havzanın yüksek yerlerinde, dağ başlarında oluşan, yüksek buz kristallerinin incelenmesinden havzanın diyalektik materyalist ve diyalektik metafizik tarihinin izleri görülebilir mi? Bu soruya ciddi anlamda cevap aramalı mıyız!?...

 

“Bir şeye olumlu ya da olumsuz ilginizi göstermek enerji vermenin bir yoludur. En zarar verici davranış şekli ilginizi esirgemektir.“

Suyun gizli Mesajı; Say:72; Masaru EMOTO

Kuramsal eleştiriye katkı:

*Havza yaşam-yağış alanına ilgi göstermek, havzaya enerji vermenin bir yoludur. İnsanın kendi havzasına ilgisizliği, hem kendine hem de havzasına olabilecek en kötü davranış biçimlerinden biridir!...

*Havza sakini emekçiler, Havza İşçi Devletlerini yapılandırarak, havzasına olan ilgisini yoğunlaştırmalı; Havzaların Zenginliğini, iktisadi varlıklarını, iktisadi değerlerini korumalı; havzalarında özgür, mutlu, huzurlu refah içinde yaşamalıdırlar.

 

“Bu dünyaya ulaşan yaşam hatırası suyun ruhu tarafından taşınmıştı. Bu hatıradan yaşam uyandı, insan meydana geldi ve sonuçta siz ve ben doğduk. Şimdi bir kere daha suya bakıyoruz ve ona can katıyoruz. Bilinciniz, farkındalığınız, iyi niyetiniz ve sevgiyle gülümsenmeniz, hepsi suya yeni bir yaşam katar ve yeni ve görkemli bir evrenin yaratılmasıyla sonuçlanır.”

Suyun gizli Mesajı; Say:73; Masaru EMOTO

Kuramsal eleştiriye katkı:

*Havzada oluşan yaşam, havza sakini yaratılmışların, canlıların hücrelerindeki ve cansızların atomlarındaki titreşimler, atom altı vakum boşluklarında,  havza akarsuyunun ilettiği “Suyun Gizli Mesajı”nda havza akarsuyunda, sicim teorisinde ve havzasal bilinçte saklıdır.

*Havza aidiyet bilinci, havza yaşam-yağış alanında, havza sakinlerinin, yaşama kabiliyeti sonucunda gelişir ve yerleşir. Havzaların içtimai yapısını da bu hal üzere oluşturur.

 

“Sadece çıplak gözle görülebilene inanma günleri geçti, artık ruhun önemine gözlerimizi açmaya başlıyoruz. Bu doğru yönde bir ilerlemedir ve bence bu yüzyıl içinde çoğunluğun düşünce şekli bu olacaktır.

İnsan vücudu temelde sudur ve bilinç ruhtur. Suyun pürüzsüz akmasına yardım eden yöntemler bizim için var olan diğer bütün tıbbi yöntemlerden üstündür. Bütün mesele ruhu kirlenmemiş bir halde tutmaktır. Bütün vücudumuzdan güzel kristaller oluşturabilen suyun akmasının nasıl bir şey olacağını düşüne biliyor musunuz? İzin veriniz olur.

Bütün ilaçlar bir yana sevginin iyileşme gücünden daha üstün olan bir şey yoktur. Bunu fark ettiğimden beri, insanlara bağışıklık sevgidir, demeye devam ediyorum. Olumsuz güçlerin üstesinden gelmek ve vücuda canlılığı geri getirmekte daha etkili ne olabilir ki?”

Suyun gizli Mesajı; Say:81; Masaru EMOTO

Kuramsal eleştiriye katkı:

*Artık moleküler tıbbın, insan sağlığına olan faydalarını aşmak, atom altı parçacıklarının, insanın ruh-zihin-beden içleminde, bütünlüğünde oluşturduğu etkileri belirlemek, deney imlemek durumundayız.

*İnsan vücudu temelde sudur. Havzalarımızda akan suyun kaynağı, makro ve mikro boyutta ki tüm havza sakini yaratıklarında yaşam kaynağıdır.

*Atom altı dünyası, " Newton fiziği" ile açıklanamaz, ancak "Quantum fiziği" ile açıklanır derler!... 

*Fizikçi değilim ama yine de konuya/topa girmek isterim.

*Yeni keşfedilen elektro mikroskoplarda içe dönük baktığımızda!...

*Bizler hücrelerden, hücrelerimiz moleküllerden, molaküllerimiz atomlardan oluşur. 

*Atomun çekirdeğini futbol topu büyüklüğünde kabul edersek!...  

*En yakın elektron 10 km uzakta olur!... 

*İki ayrı hidrojen atom çekirdeği arası 20 km kabul edebiliriz!...

* % 70’i su kabul edilen bedenimizde gerçek anlamda bulunan, fizik-metafizik oluş, oluşum, olgular; bu atom altı parçacıkların kıpıları; ruh-zihin-beden enerjimizin hareket alanı, boşluklar içinde/vakumda cereyan eder!...Vakum/boşluk= %99.9 kabul edilir!...

 *Suyun/H2O’nun atom çekirdekleri arasındaki boşluklarını, çekirdeğindeki olguları, bu söylemlerimi anlığınızdan geçirerek; öznel dünyamızda, bilinç/enerji/ruh buutunda ve nesnel dünyamızda; beden, organ, organel, hücre boyutunda yarattıkları psikosomatik oluş oluşum ve olguları artık sizler düşünün!?... 

*Havzalarımızda olumsuz güçlerin, emperyalist sömürgecilerin üstesinden gelinmeden, havza yaşam-yağış alanına can veren akar ve durgunsuların temizliği ve ısısı korunmadan; havzasal yaşamda, refah ve mutluluğu, olumluluğu yakalamam mümkün değildir.

*Sağlıklı bir yaşam için, tanımlanmamış hastalıklara yakalanmamak için, morfogenetiğimizi korumamız için,bütün temel mesele; havza akarsuyunun pH’ını ve havzanın iç-termodinamik yapısını/ısıl dengesini korumak ve sömürgecileri havzalarımızdan çıkarmak olmalıdır!...

 

“Belki de gitmekte olduğumuz yolun bizi hiçbir yere götürmediğini, nihayet görmeye başlıyoruz. Yaşamın zenginliklerini garantiye almak için çok şey feda ettik. Ormanlar yok edildi, temiz su bitti, dünyayı kesip biçip sattık.

…  Sizin şükranla dolduğunuzda, vücudunuzu dolduran şeyin ne kadar saf olacağını bir düşünün. Bu olduğunda, size de çok güzel olacak, kristal gibi parlayacaksınız.”

Suyun gizli Mesajı; Say:83; Masaru EMOTO

Kuramsal eleştiriye katkı:

* Küresel sermaye sınıfı tarafından işgale uğrayan havza yaşam-yağış alanların da mevcut yaşamın zenginlikleri: Havzaların Zenginliği, iktisadi varlıkları, katma-değer, emek-değer, artı-değerleri; havza sakini emekçilerin can, mal, akıl, nesil, ırz değerleri yok edildi!...

*Cehalet-esaret-fikirlik içleminden çıkarak; havza yaşam-yağış alanında, beslenme, sağlık, eğitim, barınma, güvenlik gibi hayati ihtiyaçlarını kendileri belirlemelidirler diyorum.

*Havzalarımız sömürgeciler ve yerli işbirlikçileri tarafından kirletilerek işgal, istila, ilhak, soygun, sömürü, savaş, talan, tecavüz edildi.

*Şükranla dolan, mücahit havza sakini emekçilerinin kurtuluş mücadelesi; Havzaların Zenginliğini, iktisadi varlığını, iktisadi değerlerini: katma-değer, emek-değer, artı-değerini koruyacaktır.

*Kendi havzasal çıkarları doğrultusunda; küresel sermeye sınıfına karşı, şükranla mücadele eden havza sakini emekçiler; havzalarını, cahillik-esaret-fakirlik içleminden, kurtularak bağımsızlıklarını mutlak suretle kazanacaklardır diyorum!...

 

“Ünlü kuantum kuramcısı Davit Bohm duyularımız için geçerli olan dünyayı “görüngü düzen” ve onun içindeki var oluşu “saklı düzen” olarak adlandırmıştır. Görünür düzende olan her şeyin saklı düzen tarafından sarıldığını ve görünür düzenin her bir parçasının saklı düzenin tüm bilgilerini içerdiğini düşünmektedir.

Bunu anlamak zor olabilir, ama söylediği şey, evrenin her parçasının evrenin tüm parçalarına ilişkin bilgiyi içerdiğidir. Bir başka deyişle, bir bireyde- tek bir hücresinde bile- evrenin bütün bilgileri bulunmaktadır.”

Suyun gizli Mesajı; Say:87; Masaru EMOTO

Kuramsal eleştiriye katkı:

*Havzanın “görünür düzenini” korumak, havza akarsuyunun temizliğini; yani, pH’ını ve termodinamiğinin/ısıl dengesinin, morfogenetiğinin korunması anlamına gelir.

*Havzanın “saklı düzenini” korumak, atom altı dünyasında, enerji buutunda cerayan eden, tanımlanmış/tanımlanmamış oluş, oluşum, olguları korumak, morfogenetiğini korumak anlamına gelir!...

*Havzanın “saklı düzeni” ve ”görünür düzeni” havza akarsuyunun verdiği “Suyun Gizli Mesajında” saklıdır, suyun gizli mesajına bağlıdır diyebilir miyiz?...

*Yarı kapalı havza yaşam-yağış alanının, havzanın her bir yeri, her köşesi, saklı ve görünür düzende, tüm olguların, titreşimi, diğer olgularla, titreşimlerle bir birleriyle ilintilidir!...

*Bu ilinti/bağıntı havza varlıklarının morfogenetiğinde şifrelenen, sistematik bir düzen içerisinde saklıdır, bu şifrelenmiş saklı değerler,Yaratıcısının denetimindedir!...

*Tüm havza yaşamız alanlarında, havza sakini yaratılmışlar, biri birleriyle, yaşamda kalma mücadelesi vermek için biri birleri ile rezonansa/titreşime girerek bağlantı ve ilinti kurarlar!..

*Bu minvalde düşünürsek, olası “Havza İşçi Devletleri,” yapılandırıldığında, saklı ve görüngü düzende, makro ve mikro boyutta; morfogenetik öznel ve nesnel değerler; diyalektik halkalarla biri birlerine ilintili, bağlantılı olacaktır.

 

“Hepimizin önemli bir görevi var. Suyu tekrar temiz hale getirmek ve içinde yaşaması kolay ve sağlıklı bir dünya yaratmak. Görevinizi başarmak için öncelikle kalplerinizin berrak ve temiz olduğundan emin olmalıyız.”

Suyun gizli Mesajı; Say:140; Masaru EMOTO

Kuramsal eleştiriye katkı:

*Havza sakini emekçiler, cahillik-esaret-fakirlik altında olsa bile, verecekleri özgürlük/ kurtuluş savaşıyla; sermaye sınıfının kirlettiği havzalarını; damıtılmış yağmur damlalarının da etkisiyle tekrar temiz hale gelmesini sağlayacak imkân ve kabiliyete sahiptirler.

*Havza akarsuyu kaynağından deltasına kadar bizi izliyor. Havza sakini emekçiler bundan emin olduklarında havzalarının bağımsızlığı için “sürekli cihat” edeceklerdir!..

 *Evrendeki su molekülleri, gökyüzünde, okyanuslarda, içdenizlerde buluşarak; havzalar arasında mesajı, tüm dünyaya yaymakta; havza akarsuları ve kolları arasında da havzasal ve evrensel boyutta iletişim kurmaktadır.

*Havzaların akarsuları doğal seyrinde akarken, biri birleri ile iletişim halinde ise havza sakini yaratılmışlarda biri birleri ile iletişim halindedirler. Bu birlik ve beraberli sürekli cihat edilerek sağlandığında, havzanın bağımsızlığı da sağlanmış olacaktır.

*Havza sakini emekçiler, özgür yaratılmış havza yaşam alanlarında, yaşama tutunmak, yaşamda kalmak için mücadele etmelidirler.

*Suyun hafızası var ise havza akarsuları, akifeleri, kaynak suları, durgunsuları arasında da iletişim olması mümkündür diyorum!...

*Ama nasıl? Bu soruya havza sakini emekçiler, kendi havzaları adına cevap aramalıdırlar.

 

“Su vücudumuzun %70’ini oluşturur ve suda ki bilginin kişiliklerimizi oluşturmada uzun yol kat ettiğine pek kuşku yoktur.”

Suyun gizli Mesajı; Say:143 Masaru EMOTO

Kuramsal eleştiriye katkı:

*Havzalarımızı da havza akarsuyu oluşturur, havza sakini emekçilerin ve diğer yaratılmışların, canlı-cansız, nesnel-öznel tüm değerlerin oluş, oluşum ve olgusunda en önemli etken unsur: Havza akarsuyu ve havza sakini emekçilerin emek-değerdir.

*Havza akarsuyunu pH’ını ve ısıl/enerji aktarımını, (Termodinamiğini)morfogenetiğini korur ve temiz tutarsak, havza sakini emekçilerin “havza bilincini/ hafızasını” ruh-zihin-beden içlemini korumuş ve havzalarımızı temiz tutmuş oluruz.

 

 1.4.Yağmur Suyunu Ayırım Çizgisi Nedir? (Mesut Küçükkalay)

1.4.1.Tezimin Birinci Çıkış Noktası

Yağmur suyunu ayırım çizgisi/su bölüm çizgisi/havza ayırım çizgisi:

İki komşu havzayı birbirinden ayıran, yağmur damlalarının belirlediği, havzaların sınır ayırım çizgisidir, doğada mevcuttur, bilimsel olarak araziye tatbiki (aplikasyonu) mümkündür.

İki komşu havzayı birbirinden ayıran bu çizgi; yerin eğiminden dolayı, yağmur damlalarınınyerin çekim kuvvetine, çekim yasasına tabii olarak ayrıştığı noktaların birleştirilmesinden oluşur.

Yağmur damlası, yere düştüğü noktadan itibaren yerin çekim yasasına bağlı olarak, bitişik havzalarla olan, sınır çizgisini belirleyerek ayrışmaya ve akmaya başlar.

Damlaların, ayrıştığı noktaların birleşmesi ile yağmur suyunu ayırım çizgisi, yani havzaların ayırım çizgisi oluşur. Bu çizgi içinde kalan alan havza yaşam-yağış alanıdır. Böylece, iki komşu havza yaşam-yağış alanını biri birinden ayıran, doğal havza sınırı da belirtilmiş olur.

Bazı şeylerin varlığını hissederiz ama göremeyiz, tıpkı yerin, gezegenlerin, galaksilerin çekim yasası gibi; yağmur suyunu ayırım çizgisini de göremeyiz ama istersek arazide belirleyebiliriz.

Bu çizgiyi, yerin çekimi kuvveti, su damlalarını aşağı doğru akmasını sağlayarak belirler. Kâinatta tüm varlıklar çekim yasasına tabidir. Havzaların sınırını da, çekim yasası nedeni ile ayrışan, aşağı doğru yatağından akan yağmur damlaları belirler.

Havza sakinlerini ve diğer canlıları, havza yaşam-yağış alanlarına bağlayan, yaşama isteği de çekim yasasının doğal bir sonucudur. Havza ayırım çizgisi, havzanın fiziki çerçevesidir, çerçeve içerisinde kalan canlıların, ortak faydaları için birlikte hareket etme alanıdır. Havza canlıları, yaşamlarını, fıtratlarına en uygun olan, bu alanlarda geçirmeyi yeğlerler.

Havza sakinlerinin yaşamını kolaylaştıran, doğal kurallar/doğal yasalar bütünü; çekim yasası sonucu, bu çerçeve içerisinde vuku bulur. Çekim yasası, havza yaşam alanını belirleyen sınırlar içinde daha güçlüdür. Ve havza sakinlerinde ve tüm canlılarda havza aidiyet bilinci, duygusu, şuuru, hissi uyandırır.

Tezimin birinci çıkış noktasını, yağmur suyunu ayırım çizgisi/su bölüm çizgisi/havza ayırım çizgisi belirlediği için, konuyu biraz daha açmak istiyorum.

Havza ayırım çizgisi nasıl çizilir?

*Havzanın en üst noktasından, kotundan başlayarak, yağmur suyunu ayırım noktalarının birleşmesinden oluşan çizginin, ana akarsuya (nehir, çay, dere, ırmak) birleştirilmesiyle çizilir.

*Havzanın en üst kotundan başlayarak, yağmur suyunu ayırım noktalarının birleşmesinden oluşan çizginin, durgun suyun (göl, deniz, okyanus) sıfır kotuna birleştirilmesiyle çizilir.

*Göl ve deniz gibi durgun suların, karayla birleştiği, yağmur suyunun durgun suyla buluştuğu, sıfır noktaları birleştirilerek çizilir. Bu noktalar birleşerek kapalı durgunsu yaşam alanlarını oluşturur.

*Ana ve tali havza sınırlarını belirleyen bu tabii çizgiler, eş yükselti eğrilerini (Münhanileri) keserek birleştirilir; havza ayırım çizgisi, dağların doruklarından ve yamaç sırtlarından geçer.

*Havza yüzey şekillerinin, su altında devam eden kısmı; aynı havzanın, su altı arazi şekli (topografyası), su altı havza yaşam alanı çizgisi olarak devam eder.

*Akarsu yatağının en derin noktaların oluşturduğu talveg eğrisinin, (Bir akarsu yatağının en derin yerlerini birleştiren çizgi.) devlet sınırı olarak kabul görmesi doğal yaşamın akışına, makro ve mikro tüm canlılarının doğal yaşam biçimine aykırı olduğu gibi havza insanının idari, siyasi, iktisadi, askeri, istihbarı ve içtimai yaşamına da aykırıdır.

*İki komşu havza sınırı, durgunsunun altında da, birbirinden ayrılır. Havzaların su altı havza sınırlarını belirler. Havza ayırım çizgisi, Okyanus, deniz, göl tabanında da devam eder durgunsu tabanın ayrım çizgisini, ana-tali akarsu havzasının sınırları belirler.

*Yeraltı kaynak akarsuları, havza ayırım çizgisinin, şakuli doğrultusunun kesiştiği yer yeraltı kaynak suyunun ayırım çizgisi olarak kabul edilebildiği gibi; ilgili komşu havzaların “ortak faydası” için alınan kararlarla da bu durum belirlenebilir.

*Şakuli doğrultuyla ayırımı kabul edilen diğer kısım, ilgili komşu havzanın uhdesinde kabul edilir ve bu gibi fiili durumlarda, iki komşu havzada ortak fayda/erdemli ittifak/onurlu ittifaklarla”anlaşarak, adil-eşit-ortak kararlarlaanlaşmaya varılır.

*Su ayırım çizgisi, doğal ayırım çizgisidir, tabii sınırdır, görünmez ama vardır. Arazide mevcuttur. Hayali değildir, arazide haritacılar tarafından da çok rahat çizilebilir.

*Bu çizgiyi doğada görünmez, hakkaniyetli, varlığına inandığımız, adaletine güvendiğimiz göründürmez bir el, doğayla birlikte görünür şekilde çizer.

*Yerküre kabuğunu zaman zaman deprem, volkan, sel, kasırga,yer kayması, su akıntıları gibi tabii afetler, sınır değişikliklerine neden olur!...

*Bu gibi durumlarda havza yaşam-yağış alanı sınırlarını kısmi olarak da olsa değiştirir.

*İnsanoğlunun kendi eliyle, yer altı ve yer üstü maden üretimi nedeniyle; doğaya verdiği yapısal zararlar da bu çizgilerin değişmesine neden olur!...

*Yeni havza ayırım sınırını, insani yapay değişimler değil, doğal değişimler belirler, doğal değişimler, ortak faydalarda anlaşarak, karşılıklı rızaya dayalı olarak havza ayırım çizgisi yeniden belirlenir.

Milletlerin Zenginliği  ve  Havzaların Zenginliği.

İdari, siyasi, iktisadi,askeri, ,istihbarı ve içtimai oluş, oluşum, olgular; sınırları belirlenmemiş yapay-ulus-üniter-kapitalist veya komünist devletlerde “Milletlerin Zenginliği” kapsamında değil; sınırları doğada belirlenmiş, Havza İşçi Devletinde “Havzaların Zenginliği”kapsamında ele alınmalıdır.

Ahlaki konularda, Adam Smith’in veya diğer felsefecilerin, yani bireyin “ahlak felsefesi” anlatımları değil; Allah’ın öğütleri ile belirlenmelidir.

Çünkü O’nun vahyi ile o’nun doğası arasında çelişki yoktur.

Evren hiçbir konuda denetimsiz değildir, dünyada coğrafyasında belirlenmiş, havza yaşam-yağış alanlarında; Havzaların Zenginliği, iktisadi varlıkları, iktisadi değerleri ve havzada yaşam neden denetimsiz olsun ki?..

Havza İşçi Devleti yapılanmasında, oluşacak havzada ortak yaşamda anahtar sözcük“denetim” olacaktır.

Newton’un “evrensel çekim yasasının” görünmez elini, ahlaka ve kâinat ekonomisine uyarlamaya çalışanAdam Smith; sınırsız, isabetsiz, kaotik belirlenimleri ile 1776 yılından beri iktisadi ahlak ve kâinat ekonomisinin kılavuz KARGAMELİ oldu!...

Ütopik bilgileriyle, insanlığa evrensel ve bölgesel boyutta sömürgeciliği başlatarak; sıcak- soğuk, evrensel-bölgesel/havzasal savaşların neden ve sebebi oldu; insanlığa, havza sakini emekçilere, tarifi imkânsız acılar yaşattı; beşeri facialara, içtimai afetlere, evrensel iktisadi çöküşlere, buhranlara  neden oldu, olmaya da devam ediyor!...

Müteşebbis ruhlu insanların, kapitalist ve komünist sermaye sınıfının; denetimsiz ve başıboş bırakılması, “bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler” mantığı; bölgesel/ havzasal, kıtasal, evrensel savaşlara kapı araladı iki büyük cihan savaşının da nedeni oldu!...

Küresel-wahşi-şahsi-kapitalist-komünist-sermaye-sınıfı; kendi çıkarı ve menfaatleri için ilahi nizama; havzasal doğal nizama, doğal diyalektik gelişime, maddi/manevi yaşamda, saklı ve görüngü düzende, mikro ve makro boyutta müdahale etti, kendi çıkarları doğrultusunda denetlediler!...

Kendine göre ahlaki kurallar ve hukuki normlar geliştirmek cüreti gösteren, sömürgeciler; “ahlak felsefesi” ve “serbest iktisadi” alanlarda, “ulusalcılık” tezleri ile yapay sömürge devlet düzenlerini oluşturdular!...

Bu yapay-ulus-üniter devletlerin, düzenlerin sınır çizgilerini kendi çıkarları doğrultusunda belirlediler. Dünyanın doğal akışını, döngüsünü kendi menfaatleri doğrultusunda değiştirdiler.

Denetimsiz sermaye, sermaye sınıfı saflarında, tek elde birikmesine neden oldu, sömürgeciliği meşrulaştırdılar; küresel sermaye sınıfı, sonsuz, sınırsız mülkiyet edinme hakkı ve bu hakkın verasetten intikalini normlara bağladılar.

Sermaye sınıfı, tüm havza yaşam-yağış alanlarında denetimsiz olarak hızla büyüdü, devasa denetimsiz sermaye şirketleri, şirket çıkarları için kontrolsüz, işgalci, istilacı askeri ve istihbarı güçler oluşturdular.

Havzaların Zenginliğini, iktisadi varlıklarını ve iktisadi değerlerini ele geçiren, denetimsiz güçler yapay devletler içinde yuvalanarak, insanlığın başına bela oldular.

 

“F. Hutcheson, Smith’in ahlak teorisini tesis etmesinde son derece etkili olmuştu. Nitekim F. Hutcheson’na göre ahlaki duygu günah ve erdemi ayırmak için hislere dayanırdı ancak bizzat ahlaki vasıflar, bu vasıfları onaylayıp onaylamamayı düşünen gözlemciden bağımsız ele alınmalıydı.

Aynı zamanda F. Hutcheson bireylerin özgürlüğü ve mülkiyet hakkı lehinde bir görüşe de sahipti. İnsanların tamamının özgürlük, mülkiyet ve evlilik aile kurmak gibi şeylere istekli olması hiçbir insanın bir diğer insan üzerinde egemenlik kurması için gerekli olan araçları sağlamazdı.

Üstelik halkın güvenliği ilkesi politik teorinin temeliydi ve devletin belirlenebilir sınırlarının olduğunda iddialıydı. Halk, büyüyen ve kendi haklarını ihlal eden devletten bunları alabilirdi. “

Adam Smith, ”Ahlak felsefesinden Politik Ekonomiye Bir Flozof.” Sayfa:76

Yazarı: Abdullah Mesud Küçükkalay. 

Kuramsal eleştiriye katkı:

*İnsanoğlunun, Allah’ın kutsal kitaplarında verdiği “ahlaki öğütleri” görmezden gelip, haşa!.. Tanrı’yı devre dışı bırakıp, zamanda ve mekânda değişkenlik gösteren davranışlarını, kendi zamanında ve mekânında bireysel çıkarları için “ahlak felsefesi” başlığıyla işine geldiği gibi yorumlaması, insani ve ahlaki açıdan yanlıştır. Ahlaki değildir!...

*Yaratanın kutsal kitaplarda verdiği ahlaki öğütler, “aile yapısı” kavramı,  tüm zamanlarda ve tüm mekânlarda, havza yaşam-yağış alanlarında geçerlidir; Dünya var oldukça aile yapısı kavramı geçerliğini koruyacaktır!...

*Havza İşçi Devletinde, ahlaki kurallar vahiy edilmiş kurallardır. Havza sakini emekçilerin tamamının; özgürlük, mülkiyet, evlilik, aile kurma ve veraset hakkı, kendi lehinde, kurumsal ve kuramsal belirlenimi, havza sakini emekçilerine vahiy edilmiş şekliyle kendi özgür iradelerine bırakılacaktır!...

* İnsanların özgürlük, mülkiyet, evlilik, aile kurma, veraset ve verasettin intikali hakkı, sınırsız değildir; doğası gereği denetimlidir. Denetim kutsal kitaplarda ahlaki olarak belirtildiği gibi, medeni kanunlarla da sistem içinde, nasıl devrolunacağı belirlenmiştir.

* Temel insani haklar, soyut-somut, öznel-nesnel değerler “iade kuramım” ile belirlenebilir diyorum!...

*İade kuramıgün/yevmiye-işgücü ölçeğinde, birey, aile/hane halkı ve kamu hakkı; “birim-emek-değeri” belirlenerek; maddi-manevi/ruh-enerji (ahlaki) hakkın, hak edene, hakkın sahibine iadesini belirleyen kuramdır.

*İade kuramının uygulanması, bireyin, kifayetinin, kol gücünün, işgücünün, iş yapma yeteneğinin; havzasında, kararında ve zamanında denetimli olarak belirlenmesi ile mümkündür.

* Temel insani hakların, fiziki ve hukuki güvenliği, “Havza İşçi Devleti”nin temel yapı taşı olup, birey, aile/hane halkı/ev halkı ve içinde yaşadığı devletini/toplumsal yapıyı oluşturan, kamuoyu ile birlikte, devletin kolluk güçleri, asabiyeti ile büyüyecektir.

*Havza sakini emekçilerin güvenliği, Havza İşçi Devletinin sınırları içinde, havza sakini emekçiler tarafından sağlanacak; güvenlik alanı, havza yaşam-yağış alanı sınırları olarak belirlenecektir.

 

“Milletlerin Zenginliği, dünya çapında ses getiren bir entelektüel gülleydi. İskoçyalı bir aydınlanma çocuğu olan Smith, gelecek yüzyıl boyunca vatandaşların ve liderlerin iktisat ve ticaret hakkındaki düşünce ve uygulama biçimlerini kökten değiştirecek bir evrensel zenginlik ve finansal bağımsızlık formülünü kâğıda dökmüştü.

Eser sadece altın ve gümüş biriktirmekten ibaret olmayan bunun ötesine uzanan zenginlik dolu bir dünya vaat ediyordu. Üstelik bu yenidünya sadece iktidar sahiplerine ve zenginlere değil sıradan insanlar da bunu garanti ediyordu. Kısacası “Milletlerin Zenginliği” bir ekonomik bağımsızlık bildirgesiydi.”

Adam Smith, ”Ahlak felsefesinden Politik Ekonomiye Bir Flozof.” Sayfa:101

Yazarı :Abdullah Mesud Küçükklay. 

Kuramsal Eleştiriye katkı:

Havzaların Zenginliği ile Havza işçi Devleti yapılanması fikrimin, dünya çapında ses getirecek, okuma-yazma bilen her bilinç düzeyinde insanın anlayacağı bir yapıt oluşturmak, bireysel gayretim olacaktır.

*Harput Yetiştirme Yurdun’da yetişmiş bir yetimin; Eskişehir, Anadolu Üniversitesi-AÖF’de açıktan İKTİSAT okumuş bir iktisatçının; otuz iki yıl “maden topograflığı” yapmış, Dicle Havzası sakini emekçinin; Yeryüzünün tüm havza sakini emekçilerine sunumu olacaktır!...

*Evrensel zenginlik ve finansal bağımsızlık formülünün, sınırları doğada belirlenmiş, Havza İşçi Devletinin denetimli ve dirayetli yönetimiyle, havza sakini emekçilerin hak ve hukukunu koruyacak, havzasal yaşamda ortaklığı/demokrasiyi sağlayacak yapının kâğıda dökümü olacaktır.

*”Milletleri Zenginliği” yenilikçi fikri,sermaye sınıfına, büyük imkânlar sundu; zorla işgal, istila, ilhak, sömürü, soygun, savaş, tecavüz ve talan edilen havza yaşam-yağış alanların da “kanlı sömürge düzeni” kuruldu!...

*Yapay-ulus-üniter-kapitalist ve komünist devletlerin yapay sınırları içerisinde, sermaye sınıfının ve hâkim ulus komünist partilerinin işine gelen normatif kuralları ile olgulaşarak işlerlik kazandı!...

* Küresel sömürgeciler, sınırsız topraklarda, hristiyan dünyasının incili sayılan bu “Milletlerin Zenginliği” yapıtıyla; dünyanın tüm havza yaşam alanlarında; Ortodoks, hetorodoks iktisadi kuramlar üreterek sömürge amaçları için kullanıldı.

*Sömürgeciliğe meşruiyet kazandırdılar; havza sakini insanların insani değerlerini can, mal, namus, ırz, mülkiyet haklarının; maddi ve manevi değerlerinin elinden alınmasına vesile oldular!...

*Aydınlanmış batı, tekelinde tuttuğu ilimi, önce silaha, daha sonra iktisadi teknolojik yeniliklere dönüştürdü; ilimi sömürge amaçları için kullandığı gibi;  “Milletlerin Zenginliği” yapıtını da işine geldiği gibi sömürge amaçları için kullandı ve başucu kitabı yaptı.

*Denetimsiz, evrensel iktisadi yaşamın ilk adımlarına atan Adam Smith’in ölümünden sonra, dünyanın tüm havza yaşam alanlarında; Adam Smith’in “Ahlaki Duygular Teorisi” heyecanla devreye girdi!...

*Tanrının öğütleri bir kenara bırakıldı; “Ahlaki Duygular Teorisi” ile “ahlak-felsefesi” yapılarak; ahlaksız, wahşi emperyalist kanlı sömürü düzeni başladı!...

*Sıradan insanların varını yoğunu ellerinden alarak ışığını söndürdü!...

* Havza sakini emekçiler, sıradan insanlar, kapitalist sistemin “asgari ücretli kölesi” oldu!...

*İslam’ın ret ettiği kölelik düzeni günümüze kadar uzandı; tüm havza yaşam-yağış alanlarında kölelik resmen ve gayr-ı resmi olarak “asgari-ücret” düzeyinde devam ediyor.

 

“Ancak bu bağlamda incelenmesi gereken iki önemli alt soru daha bulunmaktadır ki bunlardan ilki, Ahlaki Duygular teorisinde ifade edile duygudaşlık ve onay ile Milletlerin Zenginliği kitabında ifade edilen kişisel çıkarı izleme duyguları arasındaki ilişkidir.”

Adam Smith, ”Ahlak felsefesinden Politik Ekonomiye Bir Flozof.” Sayfa:110

Yazarı :Abdullah Mesud Küçükkalay 

Kuramsal eleştiriye katkı:

*Havza sakini emekçiler, vahiy edilen ahlaki öğütleri benimseyerek; doğal havza aidiyet duyum ve duygusu ile birlikte; havzadaşların, emekçilerin Havzaların Zenginliğini, adil-eşit-ortak paylaşım duygusu ile havzada ortak yaşamı sağlayarak, havzada ortak yaşama onay verecektir.

*Bireyin, ailenin/hane halkının, toplumun/kamunun; ortak, denetimli, sınırlı, toplu çıkarları; iade kuramı: bir gün/yevmiye-işgücü ölçeğinde, birim-emek-değerinin, belirlenimi; havza zenginliklerinin paylaşımına, bireyin ve ailenin mülkiyet ve verasetten intikal hakkının tanınmasına, tanımlanmasına neden olacaktır.

*İade Kuramı, bireyin ve ailenin/hane halkının, kamu hakkının korunması, yaşamda kalması, refah ve mutluluk içinde yaşamasına ilmi manada vesile olacak ve havzasal toplumsal birliktelikte dirlik sağlayacaktır.

 

“Adam Smith’in bilimsel bilgi anlayışının üç temel niteliği bulunmaktaydı.

İlki bilimin görevinin, tabiatın gizli ve bağlantılı ilkelerini veya tabiattaki gerçek nedensel mekanizmaların, gözlemlenmesi mümkün olan özel unsurların sabit yasalarına özgü unsurları açığa çıkarmaktı.

İkincisi, bilimsel gerekliliğin, gerçekteki her olayın tabiatta zorunlu bağlantılarının veya nedenselliğin sert bir yasasının konusu olmasını önceden varsaymasıydı. Böylece Smith’e göre nedenler ve sonuçlar arasında tabiatın tesis ettiği gerekli bir bağlantı bulunmuyordu.

Üçüncüsü, sağduyusal bilginin de bilimin araştırma konusu olabilmesiydi. Simith bu nedenle teolojik din adamlarının bakış açısından ayrılıyordu.

Adam Smith için felsefe yalnız bilgeliği sevmek değil, tabiatın birbiri ile bağlantılı ilkelerinin bilimiydi. Tabiat, kendinden önce ne olduğu ile bağlantısız görülen olaylarla doluydu ve bu olaylar hayal gücünü kolayca hareket etmesini de zorlaştırdı.”

Adam Smith, ”Ahlak felsefesinden Politik Ekonomiye Bir Flozof.” Sayfa:120

Yazarı : Abdullah Mesud Küçükkalay 

Kuramsal eleştiriye katkı:

Birincisine cevap:

*Adam Smith’in doğanın diyalektik bağlantısının farkında olduğunu, ilm-i sabitelerin olduğunu, bunların açığa çıkartılması gerektiğini söylüyor!...

*Diyalektik zincirin görünmez elin denetiminde olduğunu bildiği halde; bu durumun, kendi hayal gücünü zorlaştırdığını belirtiyor; bilinçle,“realist ekonomisinin” temellerini atıyor ama aslında bilinçaltı, “sürrealist ekonominin” temellerini atmış oldu!...

*Sürrealist ekonomi o günden beri sömürgeci ekonomistlerin ağzında kenger sakızı gibi çiğneniyor!... Ne tadı var ne kokusu!?...

*Teolog, akademisyen, Adam Smith’in, mekânda-zaman-uzayda; denetimli, sınırlı ama özgür kutsal bir yaşamı terk edip; mekân-zaman-uzayda, denetimsiz, sınırsız, sözde özgür, tümel/evrensel ve Tikel/bölgesel alanlarda, tekil/bireysel ama ahlaksız bir kanlı sömürge yaşamın yolunu açtığının farkında mıydı bilmem?!...

İkincisine cevap:

Adam Smith’in, hükümran güçlerden korkan; korkak akademisyen kimliği ile Tanrı’yı toplumsal yaşamın dışına çıkardığını ve  “Milletlerin Zenginliğini”, “Ahlaki Duygular Teorisiyle” ile de laik çizgide kaldığını vurgulayarak içtimai yaşama, evrensel boyutta düzen vermeye ve izah etmeye çalışıyor!...

Üçüncüsüne cevap:

*Adam Smith, evrensel çekim yasasının doğada diyalektik zincir olarak devam ettiğini ahlaki ve iktisadi anlamda bu zinciri görünmez bir elin yönettiğini vurguluyor, bunu bildiği halde!....

* Kırılması mümkün olmayan, ilmi sabitelerle belirlenmiş, diyalektik zincirin; kırılmaması için doğanın ve beşeri yaşamın; sınırsız özgür kılınması gerektiğini önemle vurgulayarak belirtiyor.

*Yanlış tam da burada işte!... Sınırsız yaşam düşünülemez!...

*Mikro yaşamda hücre sınırı, makro yaşamda havza sınırı içtimai yaşamda, belirlenmesi gereken ilm-i sabitedir!...

*Evet!... Sağduyusal bilgininde araştırma konusu olabilmesi gerekir. Diyalektik Metafizik felsefe “yaparak bu mümkündür!...

*O günün beyinde, teleskopun ve mikroskobun nesnel belirlenimleri ışığında, sağduyusal, öznel belirlenimler ile düşünmek mümkün müydü bilemem!?...

*Adam Smith, kendisi bir ahlak profösörü olduğu halde; diyalektik metafizik yaşamı terk etmiş; diyalektik fizik yaşamın evrensel çekim kurallarıyla, ahlaki ve iktisadi yaşam hakkında tümel/evrensel yenilikçi fikirlerini beyan etmiş; geleceğin teologlarına, sosyologlarına, iktisatçılarına ve diyalektik materyalist felsefecilerine kör-zayıf-ışık olmuştur.

*İktisadi ve ahlaki anlamda “Diyalektik Metafizik Felsefe” yapmanın yolunu kapatmıştır.

*Felsefe ilimin yorumudur, ilmi gelişmelere, açılımlara ışık tutar; bu minvale, “Diyalektik metafizik Felsefe”  yaparak belirlediğim;” iade kuramım” ile ahlaki olarak; “Havzaların Zenginliğinin, adil-eşit-ortak paylaşımının yolunu açmış bulunuyorum.

 

“Smith’e göre birbirinden bağımsız ve bağlantısız olan doğanın fenomenlerinin birbirine olan bağlılıklarını göstermek için bir tasarım kurmak, farklı bir söylemle felsefi bir sistem inşa etmek felsefenin işi olmalıydı.”

Adam Smith, ”Ahlak felsefesinden Politik Ekonomiye Bir Flozof.” Sayfa:121

Yazarı :Abdullah Mesud Küçükkalay 

Kuramsal eleştiriye katkı:

*Doğal yaşamda ardışık olarak gelişen olguların, fizik ve metafizik sabitelerin, deney ve gözlemlerle bilimsel olarak tespitinin yapılması, felsefi yorumlarla açılımlarının sağlanması gerekir.

*Fizik sabitelerin deney ve gözlemlerle bilimsel tespiti yapıldı; “diyalektik materyalist felsefe” ile maddi yaşamın açılımları, belirlenimleri yapılırken; Metafizik sabitelerin “diyalektik metafizik felsefe” yapılarak; deney ve gözlemlerle varlığı hissedilip, sezinlenmesine rağmen açılımları, belirlenimleri yapılamadı, yapılamadığı gibi yok sayıldı.

*Adam Smith’den sonra, “müspet ilim” ve “ahlak felsefesi,” fütursuzca, sınırsızca küresel-wahşi-şahsi-kapitalist ve komünist sermeye-sınıfının çıkarları doğrultusunda kullanıldı.

*Oysa fiziki konularda olduğu gibi ahlaki konularda da sınır önemliydi!?...

*Hükümran güçler, ulusları, esareti altına aldıkları havzalarda; esir ulusların, tüm insani değerlerini sömürmek için bilimi, moleküller bazda değerlendirdi ve hükümran güçlerin çıkarları için kullandı.

*Küresel-wahşi-şahsi-sermaye sınıfı, bilimsel çalışmaları kendi çıkarları doğrultusunda kullanırken; mikro düzeyde moleküler bazdan daha ileri, temel/esas ayrıntılara, atomaltı parçacıklarının denetimsiz, dünyasına gidilmedi; oysa insan, ruh-zihin-beden içleminde, bütünlüğünde ele alınmalı, ruh devre dışı bırakılmamalıydı.

*Adam Smith, “Ahlaki Duygular Teorisini” yazarak, vahiy öğütleri bir kenara bıraktı, kendini ilahlaştırdı, insan ruhunu unutturdu, sömürüde her şeyi mubah saydı, güçlünün zayıfı ezmesini görmezlikten geldi, sömürüyü meşrulaştırarak ahlaksızlıkta dip yaptı.

 

 “Smith’in “Milletlerin Zenginliği”nde de kullanacağı gelişmeci bir tarih yaklaşımı yer alıyordu. Toplumlar avcı-toplayıcı, göçebe-çoban, yerleşik-tarımcı ve ticari olmak üzere dört aşamadan geçerlerdi.

Smith’e göre ise hükümet, göçebe-çobanlık ve tarımsal aşamanın önemli bir unsuru olan mülkiyetin korunması için yaratılmıştı. Sonrasında ise açık faydası olan bu oluşum, doğal insan eğiliminin otoriteye duyduğu saygı ile pekiştirilmişti. Fakat demokrasiye yol veren şey piyasa ekonomisiydi. Çünkü üreticiler, çok sayıda insan kendi müşterileri olduğu için, onlar tarafından yönlendirilirdi. Böylece temsili hükümetin tohumları da atılırdı.”

Adam Smith, ”Ahlak felsefesinden Politik Ekonomiye Bir Flozof.” Sayfa:124-125

Yazarı :Abdullah Mesud Küçükkalay 

Kuramsal eleştiriye katkı:

 

*”Adalet mülkün temelidir.” Özdeyişini hatırlayın!... Zenginlerin mülkünü korumak için devlet; devleti korumak için adalet normlarını çıkaran hükümran güçler; güzel özdeyişler  söylemişler!...

*Demokrasiye yön veren piyasa ekonomisi, havza yaşam alanlarında kişinin ve ailenin/hane halkının, kamunun mülkiyet hakkını, mülkiyetinin verasetten intikali hakkını, havzasında serbest dolaşım hakkını tanımamıştır.

*Hukuki normlar, hükümran güçlerin faydasına olunduğu zaman kabul/onay görmüştür!

*Hükümran güçler, Havzaların Zenginliğini, iktisadi varlıkları, iktisadi değerleri: katma-değer, emek-değer ve artı-değerini gasp etmiş; havza sakini emekçilerin, malını, canını almış, neslinin devamını, haysiyetini, tüm kültürel zenginliklerini sömürmüş; yapısal kültürel değerlerini müzelerine taşıyarak sergilemiş, ticari kazanç elde etmiş, tabiri caizse tekeden süt çıkarmıştır.

* Oysa insani değerlerinin korunması, kollanması, sahibine iadesi havza sakini emekçilerin en temel içtimai hakkıdır.

* Gerçek anlamı idari, siyasi, iktisadi, askeri ve istihbarı anlamada “toplumsal ortaklık” olan demokrasi kavramı, “piyasa ekonomisini” nitelik ve niceliklerini oluşumunda çok önemli faktör olup temel parametreleri oluştururlar!...

*Demokratik ortaklık anlayışı, alt havza yaşam alanlarında küçük iktisadi serbest piyasa oluştururken!...

*Daha büyük üst/ana havza yaşam alanlarında, daha büyük ortaklıkların oluşumunu sağlayan, cumhuriyet/büyük halk ortaklığı anlayışıyla, daha büyük iktisadi serbest piyasa zemini oluşturur.

*İktisadi piyasa, havza yaşam-yağış alanında da üreticinin müşterisi, havza sakini emekçiler olup havza iktisadi serbest piyasasını da bunların ihtiyaçları yönlendirir.

*Aşağı çığırlarda oluşan iktisadi piyasa, orta ve yukarı çığırlarda daralır, küçülür.

*Havza yaşam-yağış alanlarının deltalarında, genellikle, havzanın en büyük şehirleri inşa-imar edilmiş olup, en büyük iktisadi serbest piyasa bu alanları buralarda kurulmuştur.

*Havzalarda, havza yaşam-yağış alanı sınırları baz alınmadan kurulan, yapay-ulus-üniter-devletler; temsili hükümran gücün zayıf düşmesiyle yıkıldı, yeni hükümran güçler tarafından yeni yapay devletler kuruldu ve temsil edildi.

*Temsili devletler yakın geçmişte de kuruldu, günümüzde de yıkıldığına şahit olduk, bu yapay devletler, ömrünü tamamladıktan sonra da yıkılacaklardır.

*Elli yıl önce basılmış siyasi haritaları, günümüzdeki yapay-ulus-üniter-devletlerin siyasi haritalarıyla karşılaştırdığımızda, devlet sınırlarında, küresel sömürgecilerin çıkarları doğrultusunda yapılan değişiklik ve farklılıklar ayan beyan görünmektedir.

 

“Bu nedenle de bu iki kitabı ve bu kitaplarda ileri sürülen empati (duygudaşlık), Sempati (onay) ve kişisel çıkar kavramlarını birlikte değerlendirmek doğru olurdu.”

Adam Smith, ”Ahlak felsefesinden Politik Ekonomiye Bir Flozof.” Sayfa:126-127

Yazarı :Abdullah Mesud Küçükkalay 

Kuramsal eleştiriye katkı:

*Adam Smith’ın, anahtar sözcüğünü “çıkar” olarak kabul edebiliriz. Empati (duygudaşlık) ve sempati (onay), tamamen “kişisel çıkarı” meşrulaştırmak için kullanılmıştır.

*Bireylerin/şirketlerin ve ülkelerin tekil-tikel-tümel/evrensel çıkar ilişkileri üzerinden hareket etmeleri gerektiğini belirlemiş, sömürgeciliği meşrulaştırmıştır.

*Havza yaşam-yağış alanlarına, sömürge amaçlı giren güçlerin, işgal istila, ilhak, soygun, sömürü, savaş, talan ve tecavüz faaliyetlerini;  empeti (duygudaşlık) ve sempatiyle (Onay) sömürgeciliği perdelemiştir.

*Adam Smith, sömürgeci ulusların öz çıkarları, Milletlerin Zenginliğini, meşrulaştırdı; Havzaların Zenginliğinin, havza sakini emekçilerin havzasal çıkarların önüne ise bent, set, regülasyon blokajı ve baraj koydu!...

* Bu durumda Adam Smith’in üç temel kavram üzerine ahlak sistemini inşa ettiğini, sömürgeci ahlaksızlara; bilimi sömürge amaçları için kullanmanın, ahlaksız temellerini attığını ve sömürgecilere ulusal ve evrensel sömürü kapısı araladığını söylemek ve belirlemek istiyorum.

*Adam Smith istila, işgal, isyan, ilhak, savaş, soygun, sömürge, talan ve tecavüzün; yani, dünyanın tüm kıtalarında, havza yaşam-yağış alanlarında; olabilecek en ahlaksız bireysel ve toplumsal davranış biçimlerinin kapısını araladı, ahlaksızlığı, hırsızlığı, sömürüyü perdeleyip, soygunu meşrulaştırdı diyebilirim.

*Hiçbir havzadaş, havzasının sömürülmesine duygusal anlamda kişisel ve toplumsal olarak sempati duyup onay vermez; kişisel ve toplumsal-kamu çıkarlarından vaaz geçmez, Havzaların Zenginliğinin, iktisadi varlıklarının, iktisadi değerlerinin, gasp edilmesini, sömürülmesini istemez.

 

“Adam Smith Milletlerin Zenginliği isimli ikinci kitabında, toplumların ekonomik kâinatına dikkati çevirmiş ve o güne değin olgunlaşmasını tamamlamış olan düşünceleri ile altyapısını da oluşturduğu bu kâinatın işleyiş mekanizmasını ve temel unsurlarının ne olduğunu analiz etmeye soyunmuştu.

Bu kitabında Smith’in ekonomik kâinat için ileri sürdüğü üç sarsılmaz unsur özgürlük, rekabet ve kişisel çıkar olarak tespit edilmişti.

….Üstelik Smith,  Milletlerin Zenginliği’nin beşinci ve son altı kitabında, devleti incelemeye aldığı bölümde, devletin Egemenlik alanlarını belirlerken onun rolünü üç ana alana sıkıştırarak ekonomik kâinata devletin müdahale edebilmesinden hiç bahsetmiyordu Çünkü Ahlaki Duygular Teorisi’nin de toplumu bir satranç tahtasına benzetmesinde olduğu gibi, ekonomik kâinatta  yapılacak bir müdahale, sistemin kendi işleyişini bozarak sistemi etkisizliğe iterdi.”

Adam Smith, ”Ahlak felsefesinden Politik Ekonomiye Bir Flozof.” Sayfa:140-141

Yazarı :Abdullah Mesud Küçükkalay 

Kuramsal eleştiriye katkı:

* Adam Smith, evrensel boyutta, sarsılmaz unsur olarak belirlediği özgürlük, rekabet ve kişisel çıkarı; ardıllarıdahavzasal boyutta ele alıpsavunsa idi daha da başarılı olurdu!...

*Doğada sınırları, doğal olarak belirlenmiş, doğal havza yaşam-yağış alanını, havzasal bazda ele alsaydı; Havzaların Zenginliğini, havzanın özgürlüğünü, havzasal rekabet ve havzasal çıkarı ele almış olacaktı!...

*Havza yaşam-yağış alanı sınırları içerisinde, havzaların kendi iç-termodinamiğinde, morfogenetik yapısında, daha iyi sömürüsüz, tatlı bir rekabetle, daha barışçıl bir içtimai yaşam oluşacak, “iktisadi havzasal hayat”CAN bulacaktı.

*Adam Smith, evrensel boyutta analiz-sentez yaptı. Havzasal boyutta analiz-sentez yapıp, havza sınırları içerisinde, Havzaların Zenginliğini, havza temelli düşünseydi; idari, siyasi, iktisadi, askeri, istihbarı ve içtimai bilimsel sabiteleri, esaslarıdaha önceden belirleyebilirdi.

*Havzasal bazda düşünemediği için, düşüncelerine sınır koyamamış, sapla samanı karıştırmış, kendisinden sonra gelen felsefecilerin; uzman ekonomistlerin, sermaye sınıfının çizdiği sömürü yolunda, yürümesini kolaylaştırmıştır!...

*Tekrar edeyim. Adam Smith sömürgeciliği meşrulaştırmış, evrensel boyuta taşımış, emperyaliznin ayak sesleri taa o zamandan duyulmaya başlamıştır!...

*Tespitini yaptığı, iktisadi bilimsel sabite, emek-değer üzerinden, havza sakini emekçilerin, havza yaşam-yağış alanı sınırları içerisinde doğal olarak oluşturdukları, havzasal bazda kurulan “iktisadi serbest piyasa”yı daha tutarlı belirleyebilir ve Havzaların Zenginliğini içtimai yaşamda ki etkisini,iktisadi ve siyasal bilimler açısından daha belirgin olarak açıklayabilirdi.

*Ekonomik kâinat düşüncesi, evrensel olup, sınır belirlemediği için kapitalist ve komünist küresel sermaye, dünyanın tüm havzalarına sömürge amaçlı yayılmış ve yayılmaya devam etmek için yarışır hal almış; kapitalizm ve komünizm ideolojik olarak hızla emperyalist boyuta taşınmıştır.

*Devletin iktisadi yaşama, yapacağı müdahalenin, üç sarsılmaz unsur olarak belirlediği özgürlük, rekabet ve kişisel çıkarı bozacağını, devletin hiç müdahale etmemesi gerektiğini vurgulaması yanlıştı.

*Bu yanlışlığı, insanlık, “iade kuramım” ile havza ve sınıf temelli hareket ederek, içtimai yaşamını yenilemesi ve düzeltmesi gerekiyor.

*Sermaye sınıfının işine geldiği için özgürlük rekabet ve kişisel çıkarı kendisi için bayraklarına renk yaptı; havza sakini emekçilerin özgürlüğünü, kendi içinde rekabetini, havza sakini emekçi birey ve ailenin mülkiyet hakkını, mülkiyetin verasetten intikali hakkını hiçe sayması hiç de ahlaki değildi.

*Ahlaki açıdan, tüm insanlığı aynı potaya koydu, aynı satranç tahtası üzerinde düşündü. Hâlbuki potanın da satranç tahtasının da sınırları, bölümleri, işlevleri belirlidir.

*Toplumun sınırları olduğunu ve bu sınırların da havza yaşam-yağış alanı sınırları olduğunu, temel bilimlerin felsefesi yapan bilim insanı olarak,aklının ucundan bile geçiremedi!...

*Smith’in ardılı iktisatçılar, kara/klasik/kapitalist ve kızıl/komünist sermaye sınıfının yanında saf tutarak, sömürgeci düşüncelerle dünyanın tüm havza yaşam-yağış alanlarında sermaye sınıfının güdümünde sığır gibi yayıldılar!...

*Her şeyi, düşünceyi, kişisel çıkarı, kendisi için meşru sayarak; ahlaksızlıkta dip yapıp çekirge sürüsü gibi tüm dünyaya yayıldılar; bu yayılım ahlaksızca, beşeri felaketlere sebep olarak devam ediyor!...

* İkinci dünya savaşından sonra da, sıcak savaş dönemi, kendi işçisinin emeğini gasp eden işçi devletleri!...

*Komünist devlet sermayesi”,” Komünist Parti”,”üyesi işçi sınıfı”  sermayesi oluşturarak bu yayılıma, tekil, tikel, tümel/evrensel boyutta sömürgeci yayılıma eşlik etti.

*İktisadi serbest piyasanın işleyişini, devletin adil denetim mekanizmasının işletilmemesi bozmuş; dünyanın tüm havza yaşam-yağış alanlarında, havza sakini emekçilerin, Havza Zenginlikleri ve emek-değerleri, ahlaki-kültürel değerleri yok edilmiştir.

*Yok, ediliş tüm havza yaşam-yağış alanlarında günümüz şartlarında da devam etmektedir.

*Emperyalist güç yapay-ulus-üniter-kara-kapitalist-sermaye sınıfı ve kızıl-komünist-işçi-devletlerin içerisinde faaliyet göstererek varlıklarını koruyabildiler!...

*Kendi yaratıkları insani toplumsal felaketlerin suçlarını, ulusların üzerine yükledi; kendi varlıklarını ve sermayelerini yapay devletler içinde saklanarak korudular ve korumaya devam etmektedirler.

*Havza yaşam alanında, bireyin, ailenin, hane halkının, kamunun, havzanın özgürlük, rekabet ve kişisel çıkarı, Havzaların Zenginliğinin adil paylaşımı; havza sınırları içerisinde havza sakini emekçilerin kuracağı, Havza İsçi Devleti’nin adil-eşit-ortak ve denetimli “iade kuramım”  ile sağlanabilirliği iddiasında olduğum için bu tezimi yazdım.

*Şunu savunuyorum, insanlık, dünyanın tüm havza yaşam alanlarında; alt havza yaşam alanlarında başlayarak; üst havza yaşam alanlarıyla bağlantılı olarak; havza sakini emekçilerin toplu özgürlük, rekabet ve kişisel/toplumsal çıkarını koruyarak; denetimli adil-eşit-ortaklığı sağlayacak; devlet yönetimini olgulaştıracak; Havzalarının Zenginliğini koruyacak olgunluğa erişmiştir.

 

“Gerçi Adam Smit’in yaşadığı çağ ve bu çağın düşünürleri, bu türden bir dönüşüme izin veriyor olsa da Smit’in kendi sistemi içine monte etme niyetinde olduğu açıktı.

Bu nedenle de Smith, kişisel çıkarı izleme siyasetini sessizce günah mertebesinden alarak ekonomi kâinatın merkezine oturttu, meşrulaştırdı ve Tanrının insana yerleştirdiği bu duygudan da ekonomik kâinatta bir ulaşılabileceğine gönderme yaptı.

Bunu yaparken de kişisel çıkarını izleyen bireyin aslında farkında olmadan toplumun çıkarına hizmet ettiğini, niyetlenmiş bir eylemin, niyetlenilmemiş bir sonuca neden olduğunu ifade ederek bunu da görünmez el metaforuyla somutlaştırdı.”

Adam Smith, ”Ahlak felsefesinden Politik Ekonomiye Bir Flozof.” Sayfa:152-153

Yazarı :Abdullah Mesud Küçükkalay 

Kuramsal eleştiriye katkı:

*Yoruma katkı sunmak için söylüyorum, Adam Smith’in görünmez dediği görünmez el:Küresel-wahşi-şahsi-kaptalist ve komünist sermaye sınıfının, kişisel çıkarlarımı, şirket çıkarlarını ön planda tuttuğu eldir!...

*İşbirlikçisi uzman-akademisyenlerin, siyasetçilerin, yapay-ulus-üniter-devletler içinde saklanmış elidir!...

*Hırsızların, sömürgecilerin, soyguncuların, Havza Zenginliklerimizi sömürüp götüren eller eller; ‘görünmez el’ değil, ‘ayan beyan görünen” eldir.

*Tanrı, tüm havza yaşam alanlarında, mikro ve makro boyutta yarattığı tüm canlılığa rızkını adil-eşit-ortak dağıtır.Hakikatte bakarsak,” görünmez el,” rızkı dağıtan Yaratıcının elidir!...

*Sömürgeci emperyalist zihniyet, adil-eşit-ortak dağıtımın dengelerini bozmus, kendi “kanlı sömürge düzenini” oluşturmuştur!... Bu kanlı sömürge düzeni günümüzde daha da wahşileşerek varlığını korumaktadır!...

*Tanrı, yerçekimi kuvvetinde olduğu gibi, iktisadi varlıkların dağıtımında adil davranmayı öğütler!...Yüksekten atlayan her kim ise mutlaka yere çakılır, sömürüyü gerçekleştiren her kim ise hangi güç isegünü geldiğinde mutlaka yere çakılır!...

*Serbest piyasanın tabii kuralları vardır. Bu kurallar havza yaşam-yağış alanında kendi içinde ihtiyaca göre oluşur, insan doğada yaratanı ile birlikte yürür!...

*Denetimsiz üretim, sınırsız iktisadi yapı, havza yaşam-yağış alanlarında, doğal şartlarda olgulaşan serbest piyansın işleyişini bozmuştur. Tüm havzalarda, piyasalar, ana ve tali havza sakini emekçiler tarafından denetim altına alınmalıdır.

*Bu görünmeyen el, işçi sınıfının emek-değerini, özgürce, haksız rekabete dayanarak, kişisel çıkarı için göz göre göre sömüren; hırsız sermaye sınıfının uzun elidir. Rızkı veren Allah’ yarattığı tüm canlıları rızkı ile birlikte yaratır.

*Evet, serbest piyasa havza yaşam-yağış alanlarının, kendi işleyiş kuralları, havzanın hükümran gücü denetiminde, kendi iktisadi serbest piyasa kuraları içinde oluşur.

*Egemen güç, havza yaşam-yağış alanının, kendi sınırları içerisinde, özgürlük, rekabet ve kişisel/toplumsal çıkarını koruyan güç olduğunda; havza sakini emekçilerin öz gücü olduğunda, havza sakini insanlar Allah’ın inayetiyle, egemen gücün asabiyetiyle,  denetimiyle kendi havzalarında, barış ve refah içinde yaşayabileceklerdir.

*Sömürmeye niyetlenmiş hükümran gücün eyleminin; niyetlenilmemiş olgulara, sömürüye sebep olduğu söyleniyor; niyetlenmiş sömürü isteğinin, niyetlenmemiş sömürü ağı oluşturmasını doğal işleyiş olarak lanse etmek ahlaki değildir!... Bunu savunmak, methetmek ahlaksızlığın dikalasıdır!...

*Ardılı iktisatçıların, kapitalist, emperyalist, faşist ve komünist ideolojiyi benimseyenlere kötü örnek olmak; üstelik bunu özgürlükçü demokrasi maskesi ile savunmak ve buna da “görünmez el” yapıyor demek hiç ahlaki olmadığı gibi çok komik oluyor.

*Olay tamamen, bireysel, ailesel, kamusal alanda, bireysel, ulusal, şirket menfaatleri, kararları olarak; duygusal-parasal, maddi-manevi çıkar üzerinden tezahür etmektedir!...

*Minareyi çalan kılıfı uydurmuş. Evet, kabul etmeliyiz ki, yeryüzünde tüm havza yaşam-yağış alanlarında oluşan; kendi doğal işleyişi içerisinde olan ,”serbest piyasa iktisadi” düzeni doğal işleyişiyle zaten var.

*Her şey ortada, küresel wahşi, hırsız kara kapitalist ve kızıl komünist sermaye sınıfı; Havzaların Zenginliğini, iktisadi varlıklarını, iktisadi değerlerini, havza sakini emekçilerin: katma-değer, emek-değer ve artı-değerini gasp ediyor!...

*Havzaların Zenginliğini alıp götürüyor; sonra da görünmez bir el aldı götürdü diyor; hiç utanmadan, sıkılmadan, ahlaksızca bu elin; bir de Allah’a ait olduğunu ima ediyorlar. Ahlaksızlıkta dip yapmak buna denir işte!...

*Adam Smith, ahlaksızlık yaptığının farkında olduğu için işe “Ahlaki Duygular Teorisi” kitabını yazarak ve üniversitelerde toplu konferanslar vererek evrensel iktisadi soyguna zemin hazırlamıştır!...

*Havza sakini emekçileri bu cahillik-esaret-fakirlik içleminden çıkma zamanı gelmiştir. Mevcut konjonktür el durum; insanoğlunu, havzasakini emekçileri, havza zemininde; iktisaden, vahyedilen nasın, ilahi emirlere uyarak, ahlaki mücadele etmeye çağırıyor.

 

“T.Hobbes, öyleyse üst bir güç olarak devletin olmadığı bir ortamda herkes herkesle savaş halinde olmak durumundadır. (bellum omnium contra omnes). Bu türden bir savaş ise ekonomik ve toplumsal sıkıntılara yol açar.”

Adam Smith, ”Ahlak felsefesinden Politik Ekonomiye Bir Flozof.” Sayfa:159-160

Yazarı : Abdullah Mesud Küçükkalay 

Kuramsal eleştiriye katkı:

*Yapay devletin, hükümran güçleri tarafından oluşturulan, sermaye sınıfının hükümran olduğu yapay devletler yapılandırıldığında; bu devletler içerisine kök salmış, sermaye sınıfı; ulusal işçi sınıfıyla sürekli çelişki ve çekişme içerisinde olup mücadele ve savaş halindedirler!...

*Bireyler, aile/hane halkı, kamusal yaşam içinde sürekli olarak; siyasi, iktisadi veiçtimai anlamda oluşturulan, diğer kurumsal yapılarda; herkes, herkesle rekabet, mücadele ve savaş halindedir!...

*Bu savaş hali, sermaye ve işçi sınıf çelişkisi devam ettikçe var olacaktır!...

*Ama!...

*Temel toplumsal başat çelişkinin sermaye ve işçi sınıfı çelişkisi olduğunu söyleyen Karl Marks ve ardılları; işçi sınıfını, sınıf mücadelesine davet etmiş; bunu “Komünist Menifosto” yayımlayarak ulusal/evrensel işçi sınıfına duyurmuştur!...

*Yapay hükümranlıklar: krallıklar, yapay-ulus-üniter-devletler; ekonomik ve toplumsal/ içtimai buhranlar oluştuğunda, sermaye sınıfının çıkarlarını korur.

*İşçi sınıfının iktisadi çıkarları ve toplumsal kurum ve kuruluşlarının sıkıntıları devam edecektir, nitekim bu sıkıntılar günümüzde de devam ediyor.

*Çünkü Karl Marks, Lenin, Mao toplumsal başat çelişkinin “sermaye ve işçi sınıfı çelişkisi” olduğunu belirlemişlerdi. Ve bu çelişki üzülerek söylemek gerekirse, ulusal ve evrensel buutta işçi sınıfı bilinci köreltilerek devam ediyor.

*Günümüzde, çalışanlar büyük bir kısmı, “asgari ücret” ile karın tokluğuna çalışıyor; sınıf bilinci yok olan işçi sınıfı, “ücretli köle” olarak köleleştiriliyor; Asgari ücret, iktisadi buhran anlarında daha da kısılarak, açlık sınırında tutuluyor!...

 

“Böylece ikinci ana soruya gelinmiş bulunuyordu ki bu soru, Adam Smith’in, Newton’un fiziki kâinat için yaptığını sosyal kâinata uyarlama süreciydi.

Bu süreç yalnızca kişilerin bireysel çıkarlarını izlemelerinin toplumların ekonomik kâinatlarında bir düzen oluşacağını söylemiyor, aynı zamanda bu düzenin işleyiş mekanizmasını ortaya koymayı da amaçlıyordu. 

İşte ekonomik kâinattaki bu düzeni, yani kişisel çıkar peşinde koşanın toplumsal faydaya ve ekonomik bir düzene neden olmasının mekanizmasının kalbini ise “görünmez el” oluşturuyordu.

Adam Smith, ”Ahlak felsefesinden Politik Ekonomiye Bir Flozof.” Sayfa:164

Yazarı :Abdullah Mesud Küçükkalay 

Kuramsal eleştiriye katkı:

*Adam Smith, Newton’un fiziki kâinat için yaptığı belirlediği çekim yasasını; evrensel bazda ele alması nedeniyle sapla samanı karıştırmıştır. Eğer konuyu havzasal bazda alabilseydi, daha tutarlı olacaktı.

*Kişiler, aile/hane halkı ve kamunun, kendi çıkarları peşinde koşması; niyetlenmiş bir eylemim, niyetlenmemiş bir sonuca etki etmesi; idari, siyasi, iktisadi, asakeri, istihbarı ve içtimai doğal akışın olgulaşması anlamına gelir kibunun gibi doğal iktisadi olgulaşmalarda; Tanrı ile birlikte yürüyen, insan iradesinin etkilerini, “görünmez el” diye belirlemek çok da doğru değildir. Ahlaki değildir!...

*Havza yaşam-yağış alanlarında, Havzaların Zenginliğini, iktisadi varlıklarını, iktisadi değerlerini gasp eden el Tanrının değil; sömürgecilerin eli olduğunu görmemezlikten gelmek safdilliliktir.

*İktisadi yaşamda, doğal iktisadi serbest piyasa yapılanmasında; Tanrı’nın ilahi nizamı, nizamı- âlemde, her yerde ve sınırları belirli havza yaşam-yağış alanlarında nasıl tesis ettiğini hisseder; yapacağımız gözlem ve deneyimlerle, havzalarımızın doğal ilahi nizamını kendi iç-dinamiği içinde belirleyebiliriz.

*Bu doğal nizamda insani iradenin de etkilerini görmezden gelemeyiz. Denetimli ortaklık amaçlı yapılan iktisadi faaliyetleri, denetimsiz sömürge amaçlı yapılan iktisadi faaliyetler ile karşılaştırdığımızda!...

*Yani işçi ve sermaye sınıfının hak ve menfaatlerini karşılaştırdığımızda,  eli uzun/hırsız sermaye sınıfının haksız fiillerini; emek-değerleri, kişisel çıkarları için nasıl gasp ettiğini ayan beyan, açıkça ortada olduğu görürüz!...

*Havza sakini emekçiler kendi çıkarları peşinde koşarken, havzada bir el havza sınırları içerisinde, Havzaların Zenginliğini, havza sakinlerinin, yaşamda kalması için onların hizmetine sunar. Bu iktisadi hizmeti havza sakini emekçiler kendi özgür- iradeleriyle, kendi elleriyle yaparlar.

*Havzaların Zenginliği ve emek-değeri, eli uzun, hırsız sömürgeci güçler tarafından, havza sakini emekçilerin, işçi sınıfının elinden alınarak; göz göre göre gasp edildiğini dünyanın tüm havza yaşam-yağış alanlarında gözlemleyebilir, deneyleyebilir ve belirleyebiliriz.

*İktisadi doğal serbest piyasanın işleyişini kendi çıkarları için kullanan sermaye sınıfı, hırsızlığını gizlemenin yolunu görünmez ele yüklemekte bulmuş, böylece malı çaktırmadan götürmüştür.

*Havza aidiyet duygusu, empatisi (duygudaşlığı) sempatiye (onaya) dönüşmüş, kişisel çıkar öne çıkarılarak, toplumsal çıkar/ortaklık/demokrasi/cumhur-un/cumhuriyet çıkarı bir kenara itilmiştir!...

*Dünyanın tüm havza yaşam-yağış alanlarında kurulan yapay devletler eliyle; toplum üzerinde, faşizan baskılar kurularak; sömürge düzenler, sermaye sınıfının kişisel menfaatleri için ayakta tutulmuştur.

 

“Belki de Smith’in samimi duygularla ileri sürdüğü bir takım düşünceler, ondan sonra ideolojik bazı bakış açılarının elinde bir tür kullanışlı alete dönüşeceklerdi ama bir sonraki başlıkta ekonomik düşünceleri incelenecek olan Smith’in ekonomik sistemi özgürlük üzerine kurduğunun şüphesi yoktur.”

Adam Smith, ”Ahlak felsefesinden Politik Ekonomiye Bir Flozof.” Sayfa:176

Yazarı :Abdullah Mesud Küçükkalay 

Kuramsal eleştiriye katkı:

*Adam Smith’den etkilenen ardılları, siyasi, iktisadi ve içtimai yaşamda; Milletlerin Zenginliğini; refahını, mutluluğunu “özgürlük” ve ”değişim” kavramlarıyla; bireyin ailenin/hane halkının, kamunun mülkiyet, veraset hakkının ve verasettin intikali hakkının tanınması veya tanınmaması konusunda temel çelişkiye düşmüştür!...

 *Kapitalist sistemde sınırsız, denetimsiz mülkiyet edinme ve veraset hakkı tanınırken; komünist sistemde de mülkiyet ve veraset hakkı kurulan “işçi devletine” devredilmiş, komün/cemaat toplum olarak kullanılması yoluna gidilmiş olmasına rağmen; gerçek yaşamda komün/cemeat toplumun hayal ( ütopya), sömürge yapay toplumsal olgu olduğu, bir asır geçmeden anlaşılmıştır!...

*Bireyin, ailenin/hane halkının, kamunun kapitalist sistemde; katma-değeri, emek-değeri, artı-değeri gasp edilirken; komünist sistemde emek-değerinin tamamı gasp edilmiştir!...

*Uzak doğu havzalarında, Stalini’in “mağara devrimcileri” dediği ÇKP-MAO gibi komünist partiler ve gaddar liderleri nedeniyle çok büyük insani facialar yaşanmış, yaşanmaya da devam edilmektedir!...

*Tüm havza yaşam-yağış alanlarında birey, aile/hane halkı, kamu yoksulluğa terk edilmiş; kurulan işçi devletinin ilk zamanlarında açlıktan, yoksulluk ve esaretten beşeri felaketler yaşanmış; toplumsal beşeri felaketler, evrensel boyutta büyüyerek iki dünya savaşının yaşanmasına sebep olmuştur. 

*Havza İşçi Devletinde bireyin, ailenin/hane halkının ve kamunun iktisadi değerleri; iade kuramı: gün/yevmiye-işgücü ölçeğinde, birim-emek-değer tespit edilerek, sahibine iadesi sağlanacaktır.

*Mülkiyet ve veraset hakkı teslim edilecek; sözde değil, özde demokrasi gerçek anlamda, Havzaların Zenginliği korunarak, havzada toplumsal ortaklık, havzasal ortaklık, havzasal toplumsal yaşam, yeryüzünün tüm havzalarında, rızaya dayalı olarak, özgürce tesis edilmiş olacaktır.

 

“Smith’in bir başka vurgusu, ulusun söz konusu bir yıllık üretimi ile bu üretimde emeğin rolü arasında kurmuş olduğu ilişkidir. Bu ilişki daha sonradan, bir malın değerinin (fiyat) oluşmasında Smith tarafından incelenecek ve başkalarının emek-değer teorisinin mucidi olarak sosyalist bakış açısına yol açtığı şeklindeki yorumlarının da kaynağı olacaktır.

Adam Smith’in giriş cümlelerine vurguladığı noktalar, onun politik iktisat tanımı ile de uyum içindedir. Smith’e göre politik iktisadın amacı devletin ve halkın zenginliğini sağlamaktır ama bunu yaparken önerdiği yöntem ne Merkantalistlerin ifade ettiği gibi değerli maden biriktirmek ne de fizyokrasinin ifade ettiği gibi zirai üretimin yarattığı fazla değere (prodüitnet) bel bağlamaktır.”

Adam Smith, ”Ahlak felsefesinden Politik Ekonomiye Bir Flozof.” Sayfa:178-179

Yazarı :Abdullah Mesud Küçükkalay 

Kuramsal eleştiriye katkı:

*Adam Smith, “emek-değer teorisiyle,” ardıllarının,  kapitalist ve komünist ideolojilerde işçi ve sermaye sınıfının net olarak belirlenmesini yolunu açmış, iktisadi-siyaset/ekonomi-politik; mülkiyetin ve mülkiyetin devir hakkının hukuki yollarını belirlemiştir.

*Adam Smith, Milletlerin Zenginliği’ni kuramsal olarak anlatırken, evrensel ve ulusal düşünmüştür, serbest piyasa/pazar ekonomisine sınır koyamamıştır!...

*Havza yaşam-yağış alanında, havza sınırları içerisinde, Havzaların Zenginliği içleminde; iktisadi varlıkların bütünlüğünü, büyüklüğünü düşünemediği, havzasal sınır belirleyenmediği için iktisadi serbest piyasaların, bölgesel tespitlerini yapamamış, evrensel tespitlere yeltenmiştir!...

*Hangi devletin, hangi milletin/kavimin/halkın zenginliği?  Sorusuna yanıt bulamamıştır; ardıllarının da evrensel düşünmesine ve yanılgıya düşmesine neden olmuştur!...

* Milletlerin Zenginliklerini, bir yıllık üretimi ile bu üretimi gerçekleştiren emek-değeri arasında bağlantı kurmuş ama devletlerin sınırlarını belirleyemediği için kuramı afakî kalmıştır.

*Bu nedenledir ki, ardılı iktisatçılar, ideologlar da kuramlarını, havza sınırları içerisinde tahayyül etmedikleri için anlatımları afakî kalmıştır.

*Siyasi-iktisadın amacı devletin ve halkın/havza sakini emekçilerin, varlıklarını korumak,  zenginliğini sağlamak olmalıdır.

*Merkantilistler ve fizyokratlar, siyasi-iktisadi konuları, havza bazında kendi sınırları içerisinde, belirleyemedikleri için fikri dönemlerinde etkili olmalarına rağmen; sonradan iktisadi-siyasette gerçek yaşamda, hiçbir anlamı kalmamış, düşünsel olarak da terk edilmiş, anlatı olarak kitaplarda kalmıştır!...

*Milletlerin Zenginliği, kıymetli madenler ve zirai emek-değerler, havza yaşam-yağış alanı içerisinde, Havzasal Zenginlik olarak ele alınmalı ve havzasal iktisadi zenginlikler ile havza sakini emekçilerin refah ve mutluluğu sağlanmalıdır.

 

Adam Smith’in emek konusundaki tespiti şöyleydi:

“Nasil ki, doğal ayak, kulaç ya da avuç gibi, kendi miktarı sürekli değişen bir miktar ölçüsü, hiçbir zaman başka şeyler için sağlıklı bir miktar ölçüsü olmazsa, kendi değeri sürekli değişmekte olan bir mal da, başka malların tam bir ölçüsü olamaz

… Şu halde, kendi değeri hiç değişmeyen emek, her yerde, her zaman, bütün malaların değerine paha biçilmesinde ve bunların kıyaslanmasında son sözü söyleyecek gerçek ölçüdür.

Emek, bunların gerçek fiyatıdır. Para ise onların yalnızca itibarı fiyatını oluşturur”

 “Adam Smith, ”Ahlak felsefesinden Politik Ekonomiye Bir Flozof.” Sayfa:191

Yazarı :Abdullah Mesud Küçükkalay

Kuramsal eleştiriye katkı:

*Adam Smith, ardıllarının aklına, emek-değeri; eşeğin aklına karpuz kabuğunu düşürür gibi  düşürmüştür!... Emperyalist kapitalizme ve aşırı uçlarına: faşizme, komünizme, terörizme zemin hazırlamıştır!..

*İki dünya savaşına sebep olan, üçüncü dünya savaşına zemin hazırlayan içtimai bunalımlar, “sosyal demokrasi” es geçildiği için olgulaşmıştır!...

*Bireyin, ailenin/hane halkının, kamunun; gün/yevmiye-işgücü ölçeğinde, birim-emek-değerini belirledim. Mülkiyetinin ve verasetin tanınması; mülkiyetin verasetten intikalinin belirlenmesi ve emek-değerin, sahibine iade edilmesi adına son noktayı koydum diyorum.

*Mülkiyet hakkının ve veraset hakkının nesilden nesile birikerek aktarımının hukuki güvence ile güven ve denetim altına alınması normlarla belirlenmelidir, normlara sınır konulmalı,  denetimli olmalıdır.

*Serbest piyasa iktisadi yapısını bozan, doğal akışı engelleyen sermaye sınıfının denetimli-denetimsiz sömürüsünün önü kesilmelidir.

*Sermaye sınıfının denetimsiz-haksız-sınırsız-mülkiyet- veraset ve verasetin intikali hakkının sınırsız olamayacağı bilinmelidir!...

*İşçi sınıfının birim-emek-değerinin, alın teri kurumadan kendisine iadesi sağlanmalıdır!...

*Bireyin, ailenin/hane halkının, kamunun hak ve menfaatlerinin yok edilmesinin, gaspedilmesinin ve sömürülmesinin önü kesilmelidir.

*Havza yaşam-yağış alanlarında, kişisel ve toplumsal özgürlükler, Havzanın Zenginliğinin korunması ve havzasal iktisadi varlıkların, değerlerin iade kuramı ile sahibine iadesiyle mümkün olur.

* Birim-emek-değer tespiti, bireyin, ailenin mal ve hizmet üretiminde harcadığı emek, gerçek iktisadi değeri oluşturur.

*Para, bu iktisadi değerler için sadece değişim aracı olarak işlem görmeli, havadan para kazanma/paradan para kazanma (Faiz) dönemine son verilmelidir!...

 

“Adam Smith analizinin giriş niteliğindeki önemli bir bölümünü tamamlamış gibi görünür. Artık malın fiyatını oluşturan üç unsuru, ücreti, rantı ve karı tespit edilmişti ve buradan daha makro bir bakış açısı ile bir toplumun yıllık emeğinin de bu üç unsura dönüştüğünü göstererek gelir dağılımının iskeletini de artık geçebilirdi.”

“Adam Smith, ”Ahlak felsefesinden Politik Ekonomiye Bir Flozof.” Sayfa:200

Yazarı : Abdullah Mesud Küçükkalay

Kuramsal eleştiriye katkı:

*Toplumun yıllık emeğinin bu üç unsura dönüştüğünün tespitini yapan Adam Simith. Bunu, sınırları belirli olmayan, yapay devletlerin, “Milletlerin Zenginliği”ni belirlemek için yapmıştır.

*Sınırları belirli havza yaşam-yağış alanlarının ücret, rant ve kar tespiti için yapmamış, makro bakış açısı ile “Havzaların Zenginliği”ni belirlemek aklının kıyısından bile geçmemiştir.

*İktisadi ilmi sabiteler, sınırları doğada belirlenmiş havza yaşam-yağış alanlarının, mikro-makro iktisadı için değerlendirseydi, ardıllarını yanıltmamış olurdu.

*İktisadi anlamda beşeri faaliyetler, evrensel iktisadi buhranlar yaşanmamış olurdu!..

 

“Bir kere Simith’e göre bireylerin sermayelerinin devlet tarafından kontrol edilmesi, devletin gereksiz bir yük altına girmesine ve güvenle emanet edilmesi mümkün olmayan bir yetkinin bir kuruma veya meclise havale edildiği anlamına gelecekti.

Bu yetki, kendisini, bu yetkiyi kullanmaya yetenekli gören bir sersemin ve tehlikeli adamın eline teslim edilmekten daha tehlikeli bir yere teslim edilmezdi. Bu nedenle ilk ilke sermayenin özgür kalmasıydı.

Şu durumda sermaye, nasıl ki bir aile kendisi için üretimini en iyi yapabildiği mala yönelir ve orada uzmanlaşırsa, uluslar arası arenada da en verimli alana doğru gidecekti. “

“Adam Smith, ”Ahlak felsefesinden Politik Ekonomiye Bir Flozof.” Sayfa:235-236

Yazarı : Abdullah Mesud Küçükkalay

Kuramsal eleştiriye katkı:

*Bireylerin, sermayelerinin devlet tarafında kontrol edilmemesi, sınırsız mülkiyet, mülkiyetin veraseti ve verasetten intikali hakkı iktisadi anarşiye, emeğin sonsuz sömürüsüne ve nihayetinde beşeri felaketlere neden olur.

*Kara kapitalist ve kızıl komünist sistemlerin oluşturduğu yapay devletlerde katma-değer, emek-değer ve artı-değerin; gasp edilmesinin nedeni; hükümran güçler: sermaye sınıfıve komünist sermayeyi denetleyen komünist partilere sonsuz, sınırsız özgürlük tanınmasıdır!...

*Sonsuz, sınırsız özgürlük hakkının tanınması, yapay-ulus-üniter-kapitalist-komünist devletlerde, işçi sınıfının sömürülmesine neden olmuştur!...

*Havza sakini emekçilerin, bireyin, ailenin/hane halkının ve kamunun,  mülkiyet ve veraset hakkının korunması, hak edene hakkının iadesi; Havza İşçi Devletlerinde, adil-eşit-ortak hukuksal normlarla; denetimli olarak havza asabiyeti tarafından sağlanacaktır.

 

 “Şu durumda en güzel politika hükümetin hiç bir şey yapmamasıydı. Ancak kanunların önlenmesi ve sahtekârlık durumunda, vergileme ve kamu harcaması ile ulusal savunma, temel eğitim ve adalet sağlanması ile kar olmadığı için özel sektörün üretmediği, bu nedenle piyasalar tarafından, sağlanmayan hizmetlerin veya söz konusu hizmetten yararlananların onun için ödeme yapmaya gönüllü olmadıkları hizmetlerin üretilmesinde devletin görev alması söz konusu olabilirdi.”

“Adam Smith, ”Ahlak felsefesinden Politik Ekonomiye Bir Flozof.” Sayfa:246

Yazarı : Abdullah Mesud Küçükkalay

Kuramsal eleştiriye katkı:

* Devletin yürütme organı hükümet hiçbir icraat yapmazsa; devletin idari, siyasi, iktisadi, asker ve istihbarı faaliyetleri nasıl yürüyecek?...

*Yapay devletin sermaye sınıfı, karlı işlere girecek, sermaye kişilerde birikecek, vergi vermeyecek, yoğurdun kaymağını yiyecek ama devletin asli giderlerini, kamu harcamalarını karşılamayacak!...

*Devlete değirmenin suyu nerden akacak? Devletin çarkı nasıl dönecek? Ulusal savunma, temel eğitim ve adalet giderlerin kim karşılayacak?...

*Suya sabuna dokunmayan sermaye sınıfı, işçi sınıfından, devletin tüm giderlerini karşılamasını beklemektedir.

*Bu beklentiye sebep, Adam Smith’in kainat ekonomisine bakış açısıdır. ‘Ahlaki Duygular Teorisini’ yazarken, ahlaken bayağı zorlanmıştır!... Ahlak bunun neresinde?...

*Devlete hükümran olan sermaye sınıfının, yapay devletler içinde adaleti sağlaması mümkün değildir.  Ama yapay devlet içerisinde saklanması mümkündür!...

*Sermaye sınıfı, Havzasal Zenginliklerin adil-eşit-ortak paylaşımımı kabul etmediği için topluma olan zorunlu hizmeti üstlenmesi mümkün değildir. Safdilliliktir!...

 

1.4.2.Tezimin İkinci Çıkış Noktası:(Bertrand RUSSEL)

 Çekim Yasası.

“Copernicus, Kepler ve Galileo’nun yolunu hazırladığı nihai ve eksiksiz zaferi Newton (1642-1727) gerçekleştirdi. Hareketin –ilk ikisi Galileo’dan gelen- üç yasasından yola çıkarak, Keplerin şu üç yasasının şu önermeye eşdeğer olduğunu kanıtladı; her gezegenin her an güneşe doğru, güneşten uzaklığını karesiyle ters orantılı olarak değişen bir ivmesi vardır. Aynı formülü izleyerek, yere ve güneşe doğru ivmenin ayın hareketini açıkladığını ve yeryüzüne düşen cisimlerin ivmesinin,  ters kare yasasına göre ayın hareketiyle ilişkisi olduğunu gösterdi.“Kuvvet”i, devinim değişimin,  yani ivmenin- nedeni olarak tanımladı. Bu şekilde evrensel kütle-çekimi yasasını ilan edebildi: “Bütün cisimler, kütlelerinin çarpımıyla doğru, aralarındaki uzaklığın karesiyle ters orantılı olarak birbirlerini çeker”

Batı Felsefesi tarihi -3; Say: 83; Bertrand RUSSEL

Kuramsal eleştiriye katkı:

*Çekim yasası: Varlıkların, birbirlerini fizik ve metafizik sabitelerle, nesnel ve öznel olarak etkilediği gücün/kuvvetin adıdır. Çekim yasası mikro kozmosta, atom altı parçacıkları düzeyinde olduğu gibi, atom, moleküler, hücresel, bedensel evrensel boyutta, yani kozmosta da geçerlidir.

*Çekim yasası nedeni iledir ki, havza sakini emekçilerin, öznel ve nesnel boyutta, görünür ve saklı düzende, ruh-zihin-beden içleminde, bütünlüğünde; havza yaşam-yağış alanlarında, “havza aidiyet bilinci” ile biri birlerini etkiler ve biri birlerinde etkilenirler yaşamda kalma mücadelesi verir, havzalarında hep birlikte yaşarlar.

*İvme: Devinim durumunda olan bir nesnenin sonsuz küçük bir zaman içinde hızında olan artışın-yavaşlayışın, bu zamana oranıdır. (a=v/t)  ivme genel olarak hızdaki artış olarak bilinir ama hızda ki azalış yavaşlamada ivmedir!...

*Havza sakinlerinin, havza yaşam alanında, havza sınırları içerisinde doğuştan var olan, kurulu doğal nizamlarını sağlayan; ruh-zihin-beden, fiziksel-metafiziksel hareket bütünlüğü içindeki;  oluş, oluşum olgular/görüngü, gelişim, değişim, devinim, ardışık döngü; tüm nizam-ı âlemin, doğal halkaların sıralı dizilimi, “çekim yasası”nın etkisi iledir ve çekim yasası kapsamındadır.

*Nizam-ı âleme mikro ve makro boyutta düzen veren, atom ve atom altı dünyasında fizik ve metafizik güç/kuvvet çekim yasası ile tezahur eder!...

*Havza doğal nizamı, fizik âlemde: pH değereleri, ısıl/enerji transferi (iç-termodinamiği) ve morfogenetik yapıları,çekim yasası ile mikro ve makro düzeyde (+) ve (-) elektro-manyetik yük ile oluşur; fizik ve metafizik olguya dönüşür; havza aidiyet bilinci, duygusu, şuuru ile havzasal yaşamda sürdürülebilinir hal alır.

*Havza aidiyet duygusu iledir ki havza sakinleri arasında; maddi-manevi/enerji boyutunda, insan anlığında/dimağında; organel, hücre, organ, bedensel duyumlarında ve morfogenetik yapılarında,tüm evrende; olumlu, olumsuz işlevleri çekim yasası etkisiyle olur!...

*Duyu, duyum, duygu, düşünce, zihin, imlem, ide, idea ve ruhsal istemler anlığımızda harmanlanır, morfogenetik yapımızda şifrelenir; birey, aile/hane halkı, kamu anlığında/dimağında harmanlanan toplu etkileşimler; enerji boyutunda harmanlanarak, toplum/kamu bilincini, toplu havza aidiyet bilincini, hissini oluşturur.

*Havza yaşam-yağış alanında olgulaşan çekim yasası, enerji boyutunda; mikro-makro boyutta tüm canlılar arası iletişimin nedenidir, bu iletişim iledir ki havza habitatı oluşur.

*Havzasal devinimden, ivmeden, hız artış-azalışından kaynaklanan; oluş, oluşum, olgu/ görüngü, gelişim değişim, döngü, devinimler “çekim yasasının” etkisi ile denetimli olarak vuku bulur. Havzalarımızda, maddi-manevi/enerji boyutunda birlikte yaşama kabiliyetine erişiriz.

*Havza yaşam-yağış alanında, hayatiyetini sürdüren tüm canlılar, biri birlerine ihtiyaç duyarak, bütünleşerek, doğal yaşamlarını devam ettirir; dışarıdan müdahale edilmedikten sonra, bu uyum, mikro ve makro düzeyde, ısıl/enerji transferi ile sürekli devinerek devam eder.

*Çekim yasasının/gücünün/kuvvetinin, gerçek sırrı; çekim kuvvetini fiziki/ bedensel olarak ve metafizik/zihinsel/ruhsal olarak gücün farkında olmaktır, hissetmektir.

*Buna “insani havzasal farkındanlık hissi” diyorum. Şüphesiz “havzasal farkındanlık hissi”diğer canlılar için de vardır. SILA ve HASRET hissi bu farkındalıktan doğar.

*Havza sakinleri, gücünün farkındalığında olduğu an; ivmesi, havza yaşam alanlarını koruma güdüsü artar, havza aidiyet duygusunu tetikler, bu duygu  ile birlikte hareket ederler.

*Yalnız, bilinmelidir ki bilim hiçbir zaman; olmuş, bitmiş, sabit değildir. Bilim, sürekli değişme, gelişme, ilerleme içinde ivme kazanarak, hızlanarak, artış kaydederek devam edecektir, etmektedir.

*İlmi sabiteler, doğal havza yaşam ortamında, insanın maddi ve manevi/ruh-enerji varlığında oluş, oluşum, olgu/görüngü, gelişim, değişim, devinim, döngü fiilleri ile yeniden keşfedilir, ilerleme fiili ile gelişerek devam eder be fiili gerçek hal, havza yaşamında de yer bulur.

*Kâinatın nizamını sağlayan çekim yasası, tüm insanlar arasında mevcut olduğu gibi, sınırları doğada belirlenmiş, yarı-kapalı havza yaşam-yağış alanında yaşayan; insanlar ve diğer canlı-cansız varlıklar arasında da mikro-makro boyutta mevcuttur.

*Havzada ruh-zihin-beden içlemi, bütünlüğüfizik ve metafizik anlamda çekim yasasının etkisi iledir; çekim yasasıyla uyumlu olan havza aidiyet duygusu, havza sakini insanlar arasında ruh-zihin-beden içleminde bireysel ve toplumsal birliği oluşturur.

*Anda ve mekânda, başat çelişkiniz ne ise, baskın düşünceniz ne ise, çekim yasası onu oluşturur, olgulaştırır.

*Çekim yasasının etkisiyle oluşan, havza aidiyet duygusu, toplumsal yapılanmaların/devlet yapılanmalarının, fiili anlık oluşumların da nedenidir.

Havza sakini emekçilerin birinci başat çelişkisi:Sınıf çelişkisi.

*Birinci başat çelişki: Karl Marx’ın belirlediği, ‘işçi ve sermaye sınıfı” çelişkisidir. Günümüzde de devam etmektedir.

*Birinci başat çelişkide baskın düşünce, işçi ve sermaye sınıfı toplumsal temel çelişkidir ve tüm havza yaşam-yağış alanlarında devam etmektedir.

*Birinci başat çelişki, havza ayırım çizgisi kapsamında ele alınmalı, sınıf mücadelesi öncelikli olarak havza kapsama alanında yapılmalı, diğer havza yaşam-yağış alanları ile ortak faydalarda anlaşarak, dayanışma içinde olunmalıdır!..

*Havza ve sınıf temeline dayalı, Havza İşçi Devletinin kurulması; havzada ortak yaşamın elbirliği ile sağlanması; Havza yaşam alanda refah ve mutluluğun, sürekliliğinin sağlanması, ancak ve ancak birinci başat çelişki: “işçi ve sermaye sınıfı” çelişkisinin çözümü ile mümkündür.

Havza sakini emekçilerin ikinci başat çelişkisi:Adil-eşit-ortak paylaşım.

* Havza yaşam-yağış alanında mevcut, Havzaların Zenginliği’nin adil-eşit-ortak paylaşılmama çelişkisidir.

*Havzaların Zenginliği, varoluş hakkından dolayı, havza sanki emekçilerindir. Sermaye sınıfı tüm havzaların zenginliğini sömürerek gasp etmektedir.

*Havza sakini emekçilerin, yaşamda kalabilmeleri için Havzasal Zenginliğini, iktisadi varlıklarını, iktisadi değerlerin; siyasi, iktisadi ve içtimai yaşamda kendi varlıklarını koruma zorunluluğu vardır.

Havza sakini emekçilerin üçüncü başat çelişkisi:Termodinamiği

 *Havza yaşam-yağış alanında, döngüsel/mevsimsel, ardışık olarak devinen, ısıl denge, ısıl/enerji transferi, (iç-termodinamik denge) havza ikliminin korunmasıdır.

*Siklon/alçak ve antisiklon/yüksek basınç alanlarının ani ısı değişimi, havza yaşam-yağış alanlarında, oluşan ani ilkim değişikliklerinin; beşeri felaketlerin yaşanmasına neden olduğu, ilm-i sabitelerle belirlenmekte ve bilinmektedir!...

Havza sakini emekçilerin dördüncü başat çelişkisi: pH değeri

*Havza yaşam-yağış alanının, toprak-su-hava sahasının pH değerlerinin korunmasıdır. Havza yaşam-yağış alanlarının TEMİZ tutulması anlamına gelir.

*Küresel-wahşi-şahsi-sermaye sınıfı; kısa süreli, kar amaçlı üretimleri ile havza yaşam-yağış alanının pH değerlerini bozarak, havzada yaşamı zora sokmuştur.

Havza sakini emekçilerin beşinci başat çelişkisi: Morfogenetiği

*Beşinci başat çelişki, morfogenetik yapıların şifrelerinde, yaradanı tarafından oluşturulmuş, yaradanının denetiminde tezahur eden  morfogenetik çelişkiddir.

*Kendi içinde sabit, diğer varlıklara göre farklılaştırılmış en temel/esas/öz çelişkidir.

Havzada Çekim Yasasının: Beş temel başat çelişkisi, havza yaşam-yağış alanında devamlı olgulaştığı için havza sakini emekçilerin de sürekli hak ve adalet mücadelesi, yani “sürekli cihat” yapmaları gerekmektedir.

Sürekli Cihat: Gerçeklerde aranan olgular , olgularda aranan gerçekler olup; havza sakini emekçilerin, eylemlerinin de itici ruhu-gücü-hareket noktasıdır.

1.4.3.Tezimin Üçüncü Çıkış Noktası:

Isıl Denge: (iç-termodinamik denge)

Isıl denge: Isıl/Enerji transferi yayılımı, ısı aktarımı, ısı geçişidir!...

Havzada ısıl/enerji transferi, çekim yasası etkisiyle, yarı kapalı havza yaşam alanında, kendine münhasır, mikro ve makro boyutta; havzanın fiziksel, kimyasal, biyolojik şartlarında, kendi olgusunda tezahür eder!...

Matematiksel, fiziksel, kimyasal ve biyolojik hesapları yapılabilen oluş, oluşum ve olgu/görüngü, gelişim, değişim, devinim ve döngüsel hareketlerdir!....

Havzalarımızda değişik ısıl derecesinde, değişik hava-atmosfer olayları cereyan eder; bu durum, havzanın habitatını etkiler!... (Termodinamiğin ikinci yasası)

Doğal Havzasal Nizam:

Havza yaşam-yağış alanında, ısı alışverişi, enerjinin dönüşümü, değişimi ve enerjinin diğer hallere geçişi ile sağlanır

Isının devinimi, makro ve mikro âlemde ki ısıl geçiş, etkileniş, havzasal ısıl dengeyi sağlar.

Sınırları belirlenmiş, yarı kapalı havza yaşam-yağış alanlarında; bütünsel kâinatla uyumlu, maddi ve manevi/enerji-ruh boyutta, tekil-tikel-tümel/evrensel canlılık, dirlik, düzenlik, disiplin vardır.

Havza ayırım çizgisi, havzanın ısı devinimini, siklon/alçak/sıcak ve antisiklon/yüksek/ soğuk hava basıncı havzanın oksijen-hidrojen hacmini dengede tutar, kendine has iklim koşullarının oluşumunu sağlar.

Havzadaki her fizik unsur, fizik sabite madde, hareket, zaman, enerji ısı devinimine Isıl/enerji transferine; ısı devinimi de havza nizamının, iklim koşullarının oluş, oluşum, olgu, gelişim ve değişim, devinin ve döngüye sebep olur.

Havza yaşam-yağış alanında, var olan bir nizamın, intizamın, ısı deviniminin korunabilmesi için fiziksel mekanik, ısısal, kimyasal ve ışınımsal enerji alışveriş dengesinin, biyolojik varlığının korunması gerekir.

Var olan nizami havza doğal yaşamının, ısı deviniminin korunması; havzanın canlılığının, hareketliliğinin biyolojisinin, morfogenetiğinin korunması anlamına gelir.

Havza sakinlerinin temel görevlerinden biri de, havzanın ısısını ve ısıl devinimini, habitatını koruyarak, havza nizam ve intizamının sağlanmasına destek olmaktır.

Dünyamızın temel enerji kaynağı güneştir. Güneş’ten alınan enerji ile maddelerde canlılık ve hareketlilik sağlanır. Havza yaşam-yağış alanlarımızın toprak-su-hava sahasının, kirletilmeden kullanması tüm insanlık için hayati bir zorunluluktur.

Bedenimizin temel enerji kaynağı, hücrelerimizdeki mitokondrilerdir. Hücresel sağlığımızı korumamız, bedensel sağlığımızı, canlılığımızı korumamız anlamına gelir.

 Havzasal yaşam-yağış alanlarımızda; temiz toprak, temiz su, temiz hava ve temiz toplum Temel/esas/baz şiarımız olmalıdır.

 

1.4.4.Tezimin Dördüncü Çıkış Noktası

Havzanı pH’ının (Power of Hydrogen) Korunması:

Havza yaşam alanının toprak-su-hava sahasının; doğal pH’ının, hidrojen iyonunu (H+) ve hidroksil (HO-)oranının korumasıdır.

Biyoelektriğin, elektronların akışı; havzanın canlılığını sağlayan; hidrojenin gücünü, pH’ını, doğal sınırları arasında dengede tutmak anlamını taşır.

Güneş ışığı havzalarımıza ulaştığı sürece, havzaların doğal nizamını bozmaya kimsenin gücü yetmeyecek, küçücük damıtılmış, arıtılmış, temiz, pak, pam-pak yağmur damlaları, doğamızı temizleyecektir.

Havza ve havza canlıları bazik yaratılmıştır, kendi pH’ında yaratılmıştı; pH’ı bozulmuş asitik ortam havza canlılarının; doğum, yaşam ve ölüm oluş, oluşum, olgusunu dolaylı ve dolaysız etkiler!...

Havza yaşam-yağış alanlarının asitleşmemesi için havza sakini emekçilerin hayati, temel/esas/baz görevlerinden biri de; hem kedilerinin, hem de havza yaşam-yağış alanının ve habitatının pH’ değerini, asit-baz dengesini koruyarak, ilahi havza nizam ve intizamının sağlanmasına destek olmaktır.

 

1.4.5.Tezimin Beşinci Çıkış Noktası. (John LOCKE)

Küll-i ve Cüz-i İrade:

Evrendeki her şey enerjidir, enerjiyi kumanda eden, denetleyen Küll-i İradedir.

Küll-i İrade: Allah’ın iradesidir. Suphanallah/mutlak hükümran, O’ dur.

Cüz-i İrade: İnsan iradesidir. Küll-i İradeye bağlıdır. Özgür yaratılan, özgür iradedir, insani özgürlüktür.

Küll-i İradeye teslimiyet, İslami özgürlüğünün esasıdır. Tevhidi inaçtır.

Cüz-i İradelere teslimiyet, kula kul olmak demektir. İslami değildir.

İnsani özgürlük, İslami özgürlüktür.

İnsanın Cüz-i İradesi; sadece, Küll-i İradenin emrindedir.

İnsan, Cüz-i iradeye sınırlı süreli biat eder, lider/imam, yanlış yapıyorsa biat biter.

Kendi iradenizle hareket ettiğinizde, düşünüp hissettiğinizde, kendinizi anında o hisse/çizgiye (frekansa) ayarlamış olursunuz. Rezonansa girersiniz.

His: İnsanın, istenilen çizgiye (Frekansa) gelme ayarıdır.

Böylece nesnel-öznel oluş, oluşum, olgu/görüngü, gelişim, değişim, devinim, döngünün etkisi (ruh-enerjisi) olarak size gelir ve hayatınızda beliriverir.

Siz, olguların/görüngülerin akışından, kısmi olarak, ruh-zihin-beden içleminde, bütünlüğünde etkilenir veya etkilersiniz.

Doğal-Diyalektik olgu:

Nesnel-öznel olguların, madde ve mana/ruh-enerjinin boyutunda; Kuantum Fiziğin kuramcısı Davit Bohm’un: “Görüngü Düzen” ve “Saklı düzen “ olarak tanımladığı ve ikiye ayırdığı farklı evrende; aynı enerji değişimleriyle olgulaşan nesnel ve öznel değerler üzerinde; “çekim yasası” nın etkisiyle, doğal-diyalektik halkalar oluşur.

Doğal halkaların ardışık sıralanımı, döngüsel olgulaşma, akış hali, maddenin enerjiye, enerjinin maddeye dönüşümü; ısıl/enerji transferi/termodinamiğin yasaları neticesinde; doğal olarak, sınırlı, süreli, serbest, oluş, oluşum, olgu, gelişim, değişimi, devinim, döngüsü yaratanının denetiminde belirlenir.

Cüz-i Zamanda/Değişken Zamanda meydana gelen olgular, Küll-i Zaman/Sabit Zaman kapsamındadır; nihayetinde, tüm oluş,oluşum, olgular, Küll-i İradenin denetimindedir.

Diyalektik materyalizm:

İnsan emeğini de kapsayan doğal hareketlilik; doğal oluş, oluşum, olgu/görüngü, gelişim, değişim, devinim ve döngüdür. Doğal ilm-i sabiteler, denetimsiz değildir. İlm-i sabiteler yaratıcısının denetiminde, insan anlığı ile keşfedilerek yaşamda refah ve mutluluk aranıyor, uygarlıkta ilerleme sağlanıyor.

Ren havzası sakini, fikir emekçisi, her şeyin değişebileceğini iddia eden: Karl Marks’ın, yanıldığı nokta burasıdır. Evet! Her şey değişir ama denetimli değişir.

Marks anlatımlarını “değişim” kavramı üzerinden yapmıştır; ben “denetim” kavramı üzerinden yapacağım.

Tüm oluş, oluşum, olgu gelişim değişim, devinim ve döngüler; ilm-i sabiteler halkasına bağlı ilerlemeler; Davd Bohm’un belirlenimi ile “Görüngü Düzen” ve “Saklı Düzen” de yani fizik ve metafizik/fizik ötesi âlemde belirlidir.

Olgular, “Levh-i Mahfuz”da muhafazalıdır, denetim altınadır. Yaratanın denetimindedir.

Cüz-i İrade: İnsani özgür iradedir.

Özgür irade: İnsan anlığı/dimağında harmanlanan, sözcükler, ideler, imlerin, enerji buutunda olgulaşan; zihin, akıl, bilinç, şuur, sezgi, idrak, im, ide, idea, us, kıpı yenilikçi bilgi ve ruhun tekâmülünün belirlenimidir, sezgisel anlamda his edilmesidir.

Cüz-i İradenin mekânı denetimli insan dimağı/anlığıdır. Tüm soyut ve somut sözcükler, kavramlar insan anlığında tecessüs eder, oluşur, olgulaşır/görüngüleşir.

Duyum ve düşünce yetimiz, anlığımızda, beyin, nöronlarının ürettiği enerjimiz ile doğadan aldığı duyumlarla sözcükleri oluşturur, beş duyu organımızdan akan bilgiler eşzamanlı olarak, dimağımızda harmanlanır ve dillendirilir.

Bedenimiz, Ruh ve zihin arasında köprü kurar. Kalp ile beyin arasındaki bağ daha da güçlüdür. Kalpten kalbe, gönülden gönüle giden yol da vardır ama görülmez, hissedilir. Bu his enerji boyutunda dimağımızda, kalbimizde oluşan olgudur.

Tüm bu olgular beden bütünlüğümüzü, metabolizmamızı olumlu ve olumsuz yönde etkiler; bireysel ve toplumsal anlamda gelişimimize neden olur!...

Zihin, akıl, bilinç, şuur, sezgi, idrak, us, kıpı, im, ide, idea yenilikçi bilgi: Fizik varlığımız bedenimiz ile fizik ötesi varlığımız/ruhumuzun, bedenimizle birliğini, iletişimini, düşünsel yeteneğini sağlayan keşfedilmiş, bilenen belirlenimlerimizdir.

Bilgi: Aklın algısı, insan anlığının/dimağının tespit edebildiği, fizik ve metafizik sabiteleridir. Allah’ın ayetleridir. İnsan aklı ile idrak edilir olgular/görüngülerin, sözcükleşmiş hali idelerimizdir!...

İdeler: İnsan anlığında harmanlanarak sözcükleri oluşturur, yeni sözcükler yeni kavramları, olgulaştırarak; birey, aile/hane halkı, kamunun zihni faaliyetlerinin devamını sağalar.

 

“İdeleri oluşturmak sözcükleri anlamakla özdeştir.” İdeler sözcüklerin anlamıdır. “Eğer siz bana bu sözcükleri (‘özdek’,’Devinim’ vb.) ne demek istediğinizi söylerseniz, o zaman bende onların, o nesnelerin sizin zihninizdeki ideleri olduğun söylerim.

İnsan Anlığı Üzerine Bir deneme-; Say: 35; John LOCKE

Kuramsal eleştiriye katkı:

*Bizim beynimizdeki ideler, beyin kıvrımlarında, anlığında/dimağımızda, enerji buutunda, sözcük olarak gezinerek harmanlanır.

*Klasik fizik alemde/görüngü düzene olduğu için nesnel ve kuantum fizik aleminde/saklı düzende olgulaştığı içinde öznel değer kazanır diyorum, şaşkınlık içinde soruyorum!?...

*Duygu, duyum, sezgilerle kazandığımız ide: tanımlanmış her şeydir. Şeydir. Anlamını bilmediğimiz, tanımlayamadığımız şeyler, sezgilerde ‘şey’ diye tanımlanır.

*İm: Tanımlanmamış ide, şey, her şeydir. Şey-dir işte, değil mi!?...

*İdeleri ve İmleri düşüncenin gücü olarak, kıpısı olarak kabul ederiz.

*Anlama ve istenç insan zihninin işleme gücü, insanoğlunun iki üstün yeteneğidir.

*Bireyin yetilerini, yeteneğini anlama ve istenç gücü oluşturur.

*Özdeğimiz/Morfogenetiğimiz: Doğuştan verilmiş yeteneklerimiz,havzaya münhasır yaşam biçimi oluşturur.

*Havza yaşam-yağış alanı ve özdeğimiz/morfogenetiğimiz/havzalarımızın doğal devinimi; anlağımızda, usumuzda harmanlanırken kıpılaşır, ruhumuza ve zihnimiz ile temas eder!...

*Havza sakini insanların istenç ve yetileri ve diğer canlılık yarı kapalı havza yaşam alanlarında kendine has kıpılarıyla öznel ve nesnel olarak kıpılaşarak devinirler.

*Ruh-zihin-beden içleminde, bütünlüğünde, anlağımızda anda ve mekânda oluşan idelerimiz ve önceden oluşmuş idelerimiz, usumuzda karşılaştığında, “havza aidiyet hissi, şuuru, duygusu” yaratarak havza yaşamını mikro ve makro düzeyde belirler.

 

“Bir inanç eğer olasılıkla, yani doğruya benzerlikle uyumluysa ussaldır.”

İnsan Anlığı Üzerine Bir deneme-; Say: 57; John LOCKE

Kuramsal eleştiriye katkı:

*Hegel: “Ne ki ussaldır. O gerçektir” deyişini hatırlayın!...

*Hegel bu yargıya, öyle anlaşılıyor ki, İnsan beyninin, insan anlığında/dimağında ide-lerle harmanlayarak, enerji boyutunda nasıl çalıştığını belirleyen John Locke’nin bu cümlesindenetkilenerek; “Bir inanç eğer olasılıkla, yani doğruya benzerlikle uyumluysa ussaldır.“ etkilenerek varmış olabilir mi diye soru-yorum yapıyorum.

*Hegel; “mantık bilimi”ni bu cümleden yola çıkarak mı tanımladı acaba?

*Buradan yola çıkarak, Küll-i İradenin denetimindeki, Cüz-i İrademizle anlama ve istenç yetimizi harekete geçirip ve doğal havzasal davranışlarımızı, “özgür irademizle” belirleriz.

 

CİCERO: “Bir kimse için kendinde bir zihin ve anlık bulunduğunu, fakat evrenin, kendi usunun zor kavradığı şeyleri devindirip yöneten bir usunun bulunmadığına inanmaktan daha saçma bir kendini beğenmişlik olabilir mi?”

İnsan Anlığı Üzerine Bir deneme-; Say: 444; John LOCKE

Kuramsal eleştiriye katkı:

*Bireyin zihin ve anlığı/dimağı var, toplumun zihin ve anlığı/toplumsal hafızası var, suyun hafızası var. (SUYUN GİZLİ MESAJI/ Masaru Emoto)

*Havza akarsularının, havza sakini yaratılmışlara anda ve mekânda, anlığında harmanlanan/ivme kazanan enerjisi ile doğal ortamında mevcut yaratılmışlara, görüngü ve saklı düzende verilmiş-alınmış mesajı neden olmasın?...

*Yukarı çığırlarda, yüksek yerlerde,  asırlardır kristalize olmuş, yazılı tarihi kitabe gibi bizi bekleyen, donmuş havza akarsuyu buzulları, havza sakinlerinin tarihi geçmişi ile ilgili bilgilere ulaşmanın yolu olabilir mi?...

* Havza akarsuyu bizlere, havzalarımızda yaşamda kalma mesajını veriyor olabilir mi?...

*Havza sakini insanların ve diğer canlıların, havza akarsuyunun hafızası var ve bizlere havza yaşamı için mesajlar veriyor olabilir mi?...

*Ve bizlerin havza akarsuyuna, havza yaşam-yağış alanındaki tüm yaratılmış, mikro-makro varlıklara verilmiş, verilecek mesajımız olabilir mi?...

*Dünyanın tüm havza yaşam alanlarının da hafızası var ve havza sakinlerine, bizlere vermek istediği mesajlar olabilir mi?...

*Değişik havzasal yaşamların, havzasal aklın, evrensel aklın, usun olmadığına inanmamaktan, havzasal toplumun/havza sosyolojinin olmadığına inanmamakta; daha saçma düşünüm, kendinibeğenmişlik olabilir mi?... -diyerek, CİCERO gibi tüm insanlığa sormak istiyorum?...

*Şahsi fikrim: Evrenin, havzaların usunun, “havza aidiyet bilinci” nin, anlığının/dimağının olduğuna inanıyorum!...

*Sonsuz büyüklükteki kâinatı yöneten usun denetiminde olduğuna, doğada sınırları doğal olarak belirlenmiş, havza yaşam-yağış alanlarının, morfogenetiğinin varlığına, canlı birer organizma olduğuna inanıyorum!...

*Havza yaşam-yağış alanlarımızın bir anlamı olduğuna; havzalarımızda ondan izinsiz yaprak bile kımıldamadığına; Mutlak Yaratıcı’sının olduğuna, varlığına ihlas ile ihsan ile inanıyorum.

 

Yargı bilgi eksikliğini karşılar. Açık ve kesin bilginin bulunmadığı yerde onun eksikliğini karşılamak üzere Tanrı’nın insana verdiği yeti yargıdır; zihin bununla kanıtlarda tanıtlayıcı bir apaçıklık algılamadan, ideleri arasındaki uyuşma ya da uyuşmamayı ya da aynı anlama gelmek üzere bir önermenin doğru ya da yanlış olduğunu var sayar.

İnsan Anlığı Üzerine Bir deneme-; Say: 470; John LOCKE

Kuramsal eleştiriye katkı:

*Son peygamber ile birlikte son kitabi/yazılıayetlerle geldi.

*İnsanlık artık kendi yönünü, diğer insanlarla, istişare yaparak, anlığını/dimağını kullanarak, bir yargıya vararak kendisi belirlemek durumundadır.

*İnsanlık, toplumsal yapılanmasını/devlet yapılanmasını oluştururken; doğal olanı uslamlama yaparak, kendi yolunda, kendi çizgisinde yürüyecek olan havza sakini emekçilerin, iradi yargısıyla kurulacak olan “Havza İşçi Devleti” yapılanmasını, yaratanın öğütlerini de benimseyerek, kendi iradesiyle, gerçek anlamda laik toplumsal yapılanmasını gerçekleştirmelidir diyorum.

*Havza İşçi Devleti: Toplumsal yapılanma sınırlarının, havza ayırım çizgisi ile belirlendiği, havza yaşam alanlarında, havza sakini emekçilerin, havza aidiyet bilinci, asabiyeti ve özgür iradeleri ile sınıf temeli, rızaya dayalı yapılandırdığı, bağımsız işçi  devletidir.

*Bu devletin hukuki normlarını ve asabiyetini; havza sakini işçiler belirler çünkü Havza İşçi Devleti: “demokratik laik toplumsal cumhur ortaklığıdır.”-diyorum!...

 

“Bilgimizin en yüksek derecesi uslamlamaya dayanmaz, sezgiseldir. Zihindeki idelerden bir bölümü, birbiriyle kendiliklerinden, dolaysızca karşılaştıracak biçimde orda bulunurlar; zihin bunlar arasındaki uyuşma ya da uyuşmamayı, bunların kendisinde bulunduğunu algıladığı kadar açık olarak algılar. Kimsenin kuşku duymayıp herkesin anlığına öneriler önerilmez, doğruluğunu (söylendiği gibi onayladığı değil de) bildiği öz sözlerin apaçıklığı buradan gelir. Bu doğruların bulunmasında ya da kabullenmesinde, mantıksal düşünme yetisi, yani uslamlama gerekmez, bunlar daha üstün ve daha yüksek bir apaçıklık derecesiyle bilinir.”

İnsan Anlığı Üzerine Bir deneme-; Say: 493; John LOCKE

Kuramsal eleştiriye katkı:

*Duyum ve duygularımızı harmanlandığı anlağımıza aniden düşen yenilikçi fikirler, yeni sözcükler, ideler oluşturan kavramlar sezgiseldir. Bu olguyu bende yaşadım!...

*”Havza Devleti” tezime isim arayışı içinde iken; anlağımdaki ideleri çarpıştırıp kıpı oluşturmama rağmen sezgisel olarak; aniden, oğlum Yiğit’le olan karşılıklı sohbet esnasında belirdi, bunu belirtmek isterim.

Konuşmamız, Muğla Gölcüklü Pasajında geçti, ayak üstü, oğlum Yiğit ile konuşurken oldu!...

Yiğit’in, 196 günlük uzun yol kaptanlık stajından yeni geldiği günlerdi, pasaja girdiğinde aniden onunla karşılaştım, ayakta sohbete koyulduk.

-Çok düşüncelisin bir şey mi var baba dedi?...

-Evet kafama takılı bir şey var dedim!...

-Ona, aniden, insanlık devlet yapılanmasını, “havza yaşam-yağış alanlarında” oluşturulması gerekir. - dedim!...

-Biraz durakladı, sorumu ciddiye aldı ve cevap verdi. ”Havza Devleti” olsun istiyorsun!...

-Ha..! Evet…! Tam olarak bunu istiyorum dedim. Yiğit oğlum sezgime ortak olmuştu!..

Ve çiçekçi dükkânımızdaki (Yasemin Çiçekçilik) bilgisayarımızın başına geçip, pür neşem ile 48 puntonda tezimin adını: Tek sayfada, “Havza Devleti” olarak yazdım. 

Tezime ad bulduğum için sevinçliydim. Günlerce kafamı meşgul eden bu “idari,siyasi, iktisadi, askeri, istihbarı ve içtimai yeniliğe” isimbelirlemiştim;  kafamda beni meşgul eden en önemli sorunun cevabını bulmuştum ama cevabını bulamadığım sorular da vardı!?...

Zihnimde tasarladığım “Havza Devleti” nasıl kurulacak?...

Kimler kuracak ve kimler denetleyecek?...

Çok daha sonraları bu soruların da cevabını, başka günlerde, kendiliğinden, sezgisel olarak belirledim, hepsinin ayrı ayrı hikayesi var ve lakin, doğal olarak, havza sakini emekçilerin,  “Havza İşçi Devleti”ni yapılandırması gerektiği fikrim oluştu.

İkinci kesin bölüm çalışmasında da bu adı kullandım.

Ve üçüncü son bölüm çalışmasını yaparken;

İktisadi yaşamda, Adam Smith’in, “Milletlerin Zenginliği” ve “Ahlaki Duygular Teorisi” yerine; Allah’ın öğütleri ile “Havzaların Zenginliği,” iktisadi varlıkları, iktisadi değerlerinin “iade kuramı” ölçeğinde; adil-eşit-ortak olarak sahibine iade edilmesi gerektiği fikri oluştu ve tezimin adını:

“Havzaların Zenginliği ve İade Kuramı” koydum.

 

1.4.6.Tezimin Altıncı Çıkış Noktası.

İade Kuramı:

Havzaların Zenginliğini: Toprak-su-hava ve maden/enerji sahası; iktisadi varlıkları ve iktisadi değerlerini: katma değer, emek-değer ve artı-değerinin; birey, aile/hane halkı, kamu/topluma; yani, sahibine iadesini sağlayacak kuramdır.

Havzaların Zenginliğinin, iktisadi varlıklarının ve iktisadi değerlerinin; yani havza “katma-değer””emek-değer”,”artı-değer”inin bireysel ve toplumsal düzeyde, adil-eşit-ortak paylaşımını sağlayacak; kuram/teori bu tarihe kadar belirlenememiştir.

İade kuramının olmayışı nedeni iledir ki; havza yaşam-yağış alanı sınırları içerisinde, Havzaların Zenginliğinin sahibine iadesi gerçekleşememiştir.

Bu nedenle, tarihin derinliklerinde, havzalarımızda istenmeyen siyasi, iktisadi ve içtimai felaketler/buhranlar yaşanmıştır.

Birey ve ailenin mülkiyetinin korunması:

 

İbn Haldun, Jonn Locke ve David Ricardo, Karl Marks’ın bahsini ettiği “emek-değer” den yola çıkarak!...

 

Havza İşçi Devleti’nde, Havzaların Zenginliği; “iade kuramı” ile belirlenip; sahibine iade edilmelidir diyorum!...

 

Mülkiyet edinme hakkı; birim-emek-değeri kadar olmalıdır diyorum!...

 

Emekçilere, iade kuramım belirlenen: Emek (Labour) insani-iş gücü = İş (Work) = Kuvvet x Yolformül ile hakkı teslim edilmelidir diyorum!...

Fizik formülü ile belirlenen“iade kuramı: Gün/yevmiye-işgücü “ ile bireyin, ailenin/hane halkının “birim-emek-değerini ” ve ” ailenin-kamunun toplam-işgücü” ölçüsünde toplumun; mülkiyet ve mülkiyetin verasetten intikali hakkının, hukuki normları adil-eşit-ortak olarak belirlenmelidir diyorum!...

Bireyin, ailenin/hane halkının, kamunun/toplumun; “iade kuramı: gün/yevmiye-işgücü” ölçeğinde; “birim-emek-değeri“ belirlenerek, sahibine iadesi sağlanmalıdır diyorum!...

Kişinin ve ailenin/hane halkının işgücü kapasitesinde/ölçüsünde; Havzaların Zenginliği, iktisadi varlıkları, iktisadi değerleri: katma-değer, emek-değer ve artı-değerin; iade kuramı ile ”gün/yevmiye-işgücü ölçeğinde ”birim-emek-değeri” nin tespiti yapılarakyeniden, havzasal ve sınıfsal temelde ele alınıp uygulanabilir diyorum.

Birey, aile ve kamunun; mülkiyet ve mülkiyetin devir hakkının, katma-değer, emek değer ve art-değerinin; “iade kuramı” ile belirlenerek hakkının teslim edilmesi ile mümkün olabileceğini iddia ediyorum.

Gerçek yaşamda bu uygulama, ancak ve ancak, havza yaşam-yağış alanında, sınıf temeline dayalı, havza işçi devleti yapılanması ile mümkün olacaktır.

Havza sakini emekçiler, Havzaların Zenginliğinin, adil paylaşımı katma-değer, emek-değerin ve artı-değerin sahibine iadesi kuramını, sermaye sınıfının sömürge düzenlerini yıkmak, ortadan kaldırmak için belirlemek ve uygulamak durumundadırlar.

 

 

 

Yeryüzü ve diğer bütün ast Yaratıklar İnsanların tümüne ortaklaşa ait olmasına rağmen her insan yine de kendi kişisi üzerinde bir Mülkiyete sahiptir. Bunda kişinin kendisinden başka hiç kimsenin hakkı yoktur.

Kişinin bedeninin emeği ve ellerinin işi diyebiliriz ki tam anlamıyla kendisinindir. Doğanın sağladığı ve içinde muhafaza ettiği şeylerden, İnsan, Emeğini kattığı ve kendi özüne ait olan bir şeyleri birleştirdiği şeyi bu durumun dışına çekip çıkarır ve bu yolla bir şeyi MÜLKİYET haline getirir.”

Bu şey doğanın içine koyduğu ortaklaşa durumdan bu kişi tarafından çıkarıldığından, bu emekle bu şeye diğer insanların ortaklaşa hakkı dışlayan bir şeyler eklenmiştir. Bu emek emekçinin tartışılmaz mülkiyeti olduğundan, en azından başkaları içinde yeterli miktar ve nitelikte ortaklaşa şeyin kaldığı yerde emeğini bir kez katan dışında hiçbir insan bu şeye ilişkin hakka sahip olamaz.

Yönetim Üzerine İkinci İnceleme; Say: 41, Mad:27; John LOCKE

Kuramsal eleştiriye katkı:

*Havza sakini emekçiler, Havzaların Zenginliğine, doğuştan kaynaklanan, var oluş hakkından dolayı; ortaklaşa sahip olmasına rağmen; Havzaların Zenginliğinden, havzaların sağladığı imkânlardan, sömürgeci güçler nedeni ile yeterince yararlanamamaktadırlar.

*Havzadaş/birey, aile/hane halkı ve kamu; iade kuramı: gün/yevmiye-işgücü ölçeğinde “birim-emek-değerin” belirlenmesi ile edineceği mülkiyet ve mülkiyetin verasetten intikali hakkı hiç tartışılmaz bir şekilde emeğin sahibine aittir diyorum!...

 

*Bu nedenle, havza sakini emekçilere, iade kuramı ölçeğinde, mülkiyet ve mülkiyetin verasetten intikali hakkı; doğuştan, varoluştan kaynaklanan hakkaniyetle kazanılmış, doğmuş haktır diyorum!... Helal haktır diyorum!...

*Mülkiyetin ve mülkiyetin verasetten intikali hakkının üzerinde de kimsenin; hiçbir kurum, kuruluş ve bireyin hakkı yoktur. Birey bu hakkını rızaya dayalı olarak, verasetten intikal ettirebilir, verasetten devredebilir.

*Mülkiyet ve mülkiyetin verasetten intikali hakkı sınırsız değildir. Kişinin İade kuramıyla belirlenen iktisadi değeri kadardır. Şirketler ve hükümran güçler bu hakları gasp edemezler diyorum!...

*İbn Haldun, John Locke, David Ricardo’nun tanımladığı “emek-değer” ve Karl Marks’ın tanımladığı “artı-değer”in de, ücretinde, emek sahibinin hakkı olduğu gerçeği kabul edilmeli, sömürülmemelidir!... Bu hak sahibine teslim edilmelidir!...

*Havzaların Zenginliği içinden, havza sakini emekçilerin, iade kuramı: gün/yevmiye-işgücü ölçeğinde edindiği mülkiyet hakkı emeğin kendisinindir.

*Karl Marks’ın Diyalektik Materyalist Felsefi düşüncesiyle hareket eden ardılları: Lenin, Mao Zedong, kurdukları işçi devletlerinde!...

*Sonradan kurulan diğer sosyalist rejimlerde; işçi sınıfının “emek değerini” tümden devletleştirerek; işçi sınıfını “sosyalist/komünist sistemin” kölesi haline getirdiler; yoksullaştırdılar, cahil koydular, özgürlüklerini ellerinden aldılar!...

*Kara kapitalist ve kızıl komünist emperyalist, yeşil, turuncu hükümran sermaye sınıfı güçlerin; küresel wahşi sermaye sınıfının, havzalarımızın zenginliklerini, emek-değerin sömürlmesinin, gasp edilmesinin, önüne geçilmesinin zamanı gelmiştir!...

 

“Bütün bunlar açıkça görülmektedir ki doğadaki şeyler ortaklaşa verilmesine rağmen Mülkiyetin Yüce Temeli hala insanın  (kendi kendisinin efendisi ve kendi kişiliğin eylemlerinin ya da emeğinin sahibi olarak) kendisindeydi ve icatlarla sanatlar yaşam rahatlıklarını iyileştirdikleri zaman insanın kendi geçimi ya da rahatlığı için başvurduğu şeylerin büyük bölümü tümüyle kendisine aitti ve ortaklaşa olarak diğerlerine de ait değildi.”

Yönetim Üzerine İkinci İnceleme; Say: 55, Mad:44; John LOCKE

 

Kuramsal eleştiriye katkı:

*Havzadaşın/bireyin, alenin/hane halkının ve kamu hakkının iade kuramı: gün/yevmiye-işgücü ölçeğinde birim-emek-değerini tespiti yapılan; mülkiyetin, hizmetin, metanın, keşifhakkı/patent hakkı kişinin  “emek-hakkı” olup, bu da kişi ye mülkiyet kazanım hakkını doğurur!...

*İnsanlar, kendisine ait olan mülkiyeti, keşif hakkını, yerelde Tali Havza İşçi Devleti’ni yapılandırarak, mülkiyeti ve keşif hakkını ortaklaşa kullanma ve diğerlerinin imkânlarına sunma becerisini yakalayacaktır!...

*İnsanlık keşif/patent hakkını sömürü amaçlarla kullanmamalıdır!...

*Sermaye sınıfı, bu insani yetenekleri, keşif hakkını, dünyanın tüm havza yaşam-yağış alanlarında; tekil, tikel, tümel/evrensel/küresel boyutta kendi çıkarları doğrultusunda kullanarak, sermaye sınıfına, ve sonunda wahşi emperyalizme dönüştürmemelidir!...

*İşçi sınıfı, havza sakini emekçiler, diyalektik metafizik felsefe yaparak, bu yüzyılımızda, tüm havza yaşam alanlarında, evrensel boyutta, Havzalarının Zenginliğinin sömürülmesine engel olarak, emeğin-hakkını koruma başarısını gösterecektir.

 

“İnsan, ispatlanmış olduğu gibi, Dünyadaki başka bir insanlarla ya da diğer tüm insanlarla eşit biçimde tam bir özgürlük hakkıyla ve doğa yasasının sağladığı bütün hakların ve ayrıcalıkların baskısız bir kullanımıyla doğrudan doğa tarafından, sadece mülkiyetini; yani yaşamı, hürriyeti ve servetini başkalarının vereceği zararlara ve saldırılara karşı koruma iktidarına sahip kılınmamıştır, ama aynı zamanda şuçlardan olgunun vahametinin, kendi görüşüne göre gerektirmesi halinde ölüm cezası bile olsa bu yasanın başkaları tarafından ihlalini yargımla ve saldırının bunu hak ettiğine inandığı ölçüde cezalandırma iktidarınada sahip kılınmıştır.”

Yönetim Üzerine İkinci İnceleme; Say: 93, Mad:87; John LOCKE

Kuramsal eleştiriye katkı:

*İnsanlar havza yaşam-yağış alanlarında diğer havzadaşlarıyla birlikte, Havzaların zenginliğinden, doğa yasasının sağladığı tüm haklardan, eksikliksiz olarak, ortaklaşa yararlanma hakkına sahiptir. Bu hak doğuştan kazanılan tabii haktır!...

*Hakkı olan mülkiyetine, hürriyetine, yaşamına başkalarının vereceği zarara ve saldırılara karşı; savunma, korunma, hayatta kalma hakkına, toplumsal iktidar hakkına da sahiptir.

*Havza İşçi Devleti’nde, denetim altında tutulan insani haklar, havza yaşam-yağış alanlarında havza sakini emekçilerin asabiyet vasıtasıyla; Havza İşçi Devletinin, bireyin, ailenin/hane halkının, kamunun mülkiyetini/adaletini koruyacak, sahibine iadesini gerçekleştirecektir.

 

“Yönetim altında, o zamana kadar olduğu gibi güvenli görmeyen (oysa yönetimin mülkiyetin korunmasından başka bir amacı yoktur) insanlar, yasamayı, adına ister senato, ister parlamento ya da başka bir şey deyin kolektif bir insanlar bütününün içine yerleştirmedikçe ne güvende, ne rahat olabilecek nede kendilerinin sivil toplumun içinde düşünebileceklerdi.”

 

Yönetim Üzerine İkinci İnceleme; Say: 100, Mad:94; John LOCKE

Kuramsal eleştiriye katkı:

*Küresel kara-yeşil-turuncu kapitalist ve kızıl-komünist sermaye sınıfının hükümranı olduğu, havza yaşam-yağış alanlarında, yapay-ulus-üniter-devletlerin parlamentolarında, havza sakini emekçilerin insani haklarını engellediler.

*Hükümran güçlerin parlamentolarında, senatolarında, Havzalarının Zenginliği, iktisadi varlıkları, değerleri: katma-değer, emek-değer ve artı değerinin gasp edileceği, hükümran güçlerin menfaat ve çıkarlarını gözeten, onlar tarafından sömürülecek yasalar çıkardılar.

*Sömürülen havza yaşam-yağış alanlarında, havza sakini emekçilerin, sivil toplum içinde örgütlenmeleri, sendikal faaliyetleri, küresel sermaye sınıfı tarafından, bile isteye engellendi, engellenmeye de devam ediliyor.

*Emeğin birliği, sermaye sınıfı ve işbirlikçileri: akademisyenler, uzmanlar, bilim insanları, (!) askeri ve kolluk güçleri (!) tarafından tüm havza yaşam-yağış alanlarında, bile-isteye  engellenmektedir.

 

“İnsanların topluma girmelerinin en önemli amacı mülkiyetlerinin barış ve güvenlik içinde kullanımı olduğundan ve bu amaca ulaşmanın en önemli araç ve vasıtası o toplumda oluşturulmuş yasalar olduğundan, bütün devletin ilk ve pozitif temel yasası,  yasama iktidarının oluşturulmasıdır;  Yasamanın kendisini de yönetecek olan ilk ve temel doğa yasası ise toplumun ve (kamusal yarar uyum içinde olduğu sürece) toplumun içindeki her bir kişinin korunmasıdır.”

Yönetim Üzerine İkinci İnceleme; Say: 141, Mad:134; John LOCKE

Kuramsal eleştiriye katkı:

*Havza sakini emekçilerin, birey, aile/hane halkının, kamunun, Havza İşçi Devleti yapılanmasına katılmalarının en etken nedeni, mülkiyet ve mülkiyetin verasetten intikali hakkının, iade kuramı ile barış ve güvenlik içinde sahibine iadesinin yasalarla sağlanacak olmasıdır.

* Havza sakini emekçilerin, birey, aile/hane halkı ve kamunun Havza İşçi Devleti yapılanmasına katılmalarının ikinci etken nedeni, Havzaların Zenginliğinin bireyin, ailenin/hane halkının, kamunun iade kuramı ile nispetinde ortaklaşa kullanımının mümkün olacak olmasıdır.

 

“Dolayısıyla doğa yasası, özellikle her bir kişinin doğa yasasının yargıcı, yorumcusu ve yürütücüsü olduğu yerlerde ve hele kendi davasında, hükmü altında yaşayanların haklarını belirlemede ve mülkiyetini korumada yerine gitmesi gereken işlevi göremez: Dolayısıyla kendi tarafından hakka sahip olan kişi normal olarak sadece kendi gücüne sahip olduğundan, kendisini zararlara karşı savunmada ya da kabahatlileri cezalandırmada yeterli güce sahip değildir.”

Yönetim Üzerine İkinci İnceleme; Say: 144, Mad:136; John LOCKE

Kuramsal eleştiriye katkı:

*Havza yaşam-yağış alanında, havzanın “Doğal Yasası/Tanrının yasası; Doğa Yasası, havza sakini emekçilerin doğal haklarını çiğneyen; Havzaların Zenginliğini gasp eden küresel-wahşi-şahsi- kapitalist ve komünist sermaye sınıfı normları ile refüze edilmiş, bozulmuştur!...

*Dünyanın tüm havza yaşam-yağış alanlarında; küresel-wahşi-şahsi-klasik-kapitalist ve kızıl-komünist sermaye sınıfının; hükümranı olduğu parlamentolarda yapılan yasalar, sömürge düzenin devamı için yapılır.

*Hukukun üstünlüğü onlar için vazgeçilmez olgudur. Eğer hukuk onların hak ve hukuklarını koruyorsa hukuk üstündür!.. Değilse sermaye sınıfı lehine değişmelidir!..

*Havzaların doğal yasası, Tanrını yasasıdır/ilahi nizamdır, nizam-ı alem; küresel-wahşi-şahsi-kapitalist ve komünist sermaye sınıfı tarafından bozulmuş, bozulmaya da devam edilmektedir.

 

Birey ve aile mülkiyetinin ortadan kaldırılması: (Ronalt Coase-Ning Wang)

Kurulan işçi devletlerinde, mülkiyet ve mülkiyetin verasetten intikali hakkı, ortak işçi devletine tanınmamış ve komünist partiler; “komün/cemaat yaşamı” hükümranı olduğu yapay-ulus-üniter-devletlerin, fiili uygulamalarında ortak-yaşamı yürütmeyi başaramamıştır.

Bu nedenle komünist işçi devletlerinin, toplumsal yapılanmaları ütopya olarak kala kalmış gerçek yaşamda hayat bulamamıştı. Ulusal ülke zenginliklerinin/Milletlerin Zenginliğinin, ortak kullanımı sağlanamadığı gibi; Havzaların Zenginliğinin ortak kullanımı da gerçekleşememiştir. Havza yaşam-yağış alanlarında emeğin sömürüsü günümüzde de devam ediyor.

Çin Komünist Partisi tarihi incelendiğinde, birey ve ailenin mülkiyet hakkının ortadan kaldırılmasıyla, yukarı ve orta havza yaşam-yağış alanlarında büyük sorunlar yaşanmış olduğunu görebiliriz.

Çin’de “komün/cemaat yaşamı,” bireyin ve ailenin mülkiyet hakkı ve mülkiyetin verasetten intikal hakkının tanınmaması; katma-değer, emek-değer ve artı-değerinin iade edilememesi; Havzaların Zenginliğinin, iktisadi varlıklarının, iktisadi değerlerinin, hükümran güçler tarafından sömürülmesi nedeniyle gerçekleşememiştir.

Çin’de, Çin Komünist Partisinin 1949’da yönetimi ele aldıktan sonra, emekçilerin mülkiyet ve verasetten intikali hakkının tanınmaması, yukarı havza çığırlarından başlayarak, orta havza çığırlarında, insani felaketlerin yaşanmasına, açlıktan insanların ölmesine neden olmuştur.

Peki!.. Pekin, Çin nasıl kapitalist oldu?...

Çin komünist partisi nasıl ayakta durdu? Bu gerçeği hep birlikte irdeleyelim.

 

“Moskova hiçbir zaman Mao’dan hoşlanmadı. Stalin, Yan’an ın mağaralarında yalnız ve kızgın halde bulunan Mao’dan “Mağara Marksisti” diye bahsederek alay etti.”

Çin Nasıl Kapitalist Oldu?; Say: 41; Ronalt Coase-Ning Wang

Kuramsal eleştiriye katkı olsun:

*Ölümünden sonra, insan kasabı olarak anılan Stalin, Mao’dan hoşlanmasa da aynı hatayı kendiside yapdı; komünist liderler!...

 

*Kişi, aile ve kamunun, mülkiyet ve mülkiyetin verasetten intikali hakkını tanımadılar!...

 

*Stalin ve ardılları, bazı uluslara yaşama hakkı bile tanımadı, toplu sürgünler yaşandı. “Gulag Takımadaları–Aleksander Soljenits“ in romanına konu oldu!...

 

*Kurdukları, komünist işçi devletlerinde, mülkiyet ve veraset hakkı devlete geçti; devletin hamisi komünist parti, devlet varlıklarının, Ulusal ve Havzasal Zenginliklerin adil-eşit-ortak dağılımını sağlayamıyordu.

*Mülkiyet ve verasetten intikal hakkının, kuramsal belirlenimi olamadığı için siyasi, iktisadi ve içtimai yaşamda denge kurulamadı; Çin’de uygulamada çok kötü toplumsal/sosyal uygulamalar, iğrenç açlık (Yamyamlık!?..) beşeri felaketler yaşandı.

“Ve Mao devam eti:

Güçlü bir sosyalist ülke inşa etmek için, ülke çapında güçlü ve birleşik bir merkezi liderliğe ve birleşik bir planlamaya ve disipline sahip olmak zorunludur. Bu zorunlu birliğin zarar görmesine izin verilemez Aynı zamanda, yerel otoritenin tam anlamıyla inisiyatif alabilmesi ve her yerel birimin içinde bulunduğu koşulları tam olarak değerlendirmesi gerekir. “

Çin Nasıl Kapitalist Oldu; Say: 41; Ronalt Coase-Ning Wang

Kuramsal eleştiriye katkı:

*Mao’da toplumsal olayları, havzasal bazda değil;ulusal ve evrensel alanda düşündü, irdeledi,önce teorileştirdi, sonra pratikleştirdi!...

*Mao, havza yaşam-yağış alanı sınırlarını esas almayarak; yerel yönetimleri özgür kılıp, bireyin ve ailenin/hane halkının; kamunun katma-değer, emek-değer ve artı-değerini; iade kuramı ile sahibine iade edebilseydi; mülkiyetin ve mülkiyetin verasetten intikalini sağlayabilseydi daha da başarılı olurdu.

*Mao’nun ardılları, gerçekleri olgularda arayarak; yerelde, yukarı ve orta havza-yaşam-alanlarında; köy-kasabalarda, bireyin ve ailenin/hane halkının, kamunun havzasal iktisadi değerlerini; sahibine, kısmen de olsa, kullanma yetkisini vererek; mülkiyetin ve verasetin intikalini sağlayıp, kapitalizme geçişin, geri dönüşün ilk küçük adımlarını atmış oldular.

*Mülkiyetin kullanım hakkının ve verasetten intikalinin; bireye ve aileye/hane halkına, kamuya tanıyarak havzaların yukarı ve orta çığırlarında; “serbest piyasa iktisadı” nı yeniden, küçük çapta da olsa uygulamaya koydular.

*Komünist ideolojiye ters gelse de yaşamda doğru olduğunu görüp, bölgesel/havzasal serbest piyasa oluşumunun ilk adımlarını atabildiler.

*Çin’i, ÇKP’yi dünya serbest piyasasına entegre eden ilk adım da, tam olarak işe budur!..

*Yukarı havza yaşam-yağış alanlarından, orta ve aşağı havza yaşam-yağış alanlarına doğru olgulaşan; bu serbest piyasa iktisadi yapısı, havzasal iktisadi değerlerin; sahibine iadesine müsaade edilerek; mülkiyet ve mülkiyetin verasetten intikali hakkına göz yumulması ile gerçekleşmiştir.

*Havzasal iktisadi değerlerin, sahibine iadesi, Çin Komünist Partisi içinde, gerçeği olgularda arayanların; kurdukları “serbest ticari bölgelerde”; ölçüyü kaçırınca değişime uğrayarak, kapitalizme evirilerek “Yeni Dünya Düzeni’nde”; küresel-wahşi-şahsi-kızıl-komünist-sermaye-sınıfı olarak;  ÇKP denetiminde olgulaşarak, evrensel ve havzasal iktisadi yaşamda yeniden “kızıl komünist sermaye sınıfı” olarak yerini aldı.

*Günümüz dünyasında, tüm havza yaşam-yağış alanlarında, Çin Komünist Partisi yönetimindeki küresel-komünist-sermaye-sınıfı tarafından; tekil, tikel ve tümel/evrensel bazda idari, siyasi, iktisadi, askeri ve istihbarı güç oluşturma gayreti gözlemlenebilmekte ve deney imlenmektedir.

*Bireyin, aileni/hane halkının ve kamunun iktisadi varlıklarının ve iktisadi değerlerinin; sahibine iadesi, mülkiyet ve veraset hakkının tanınması; yerel merkezi liderlik ve planlama ile değil; “Alt Ana Havza İşçi Devleti” yapılandırılmasında; serbest piyasa iktisadi oluşum şartlarında ki hukuki normlar belirlenerek izlenmelidir.

* Bireyin, ailenin/hane halkının ve kamu iktisadi değerlerinin, sahibine iadesi;  merkezi liderlik ve planlama ile değil; “Birleşik Ana Havza İşçi Devleti” yapılanması içinde gerçekleşmesi mümkündür!...

 

*Yazdığım “iade kuramı” ile havza yaşam-yağış alanlarında; serbest piyasa iktisadi yapısında olgulaşan; iktisadi varlıkların ve iktisadi değerlerin oluşum şartlarında; ÇKP’nin belirlediği hukuki normlarda değil havza sakini emekçilerin olgularında belirlenip denetlenmeli ve fiili durum izlenmelidir!...

 

 

“Halkın Günlüğü Gazetesinde “Toprak bize istediğimiz kadar tahıl verecek” başlığıyla bir makale yayınlandı.”

Çin Nasıl Kapitalist Oldu?; Say: 44; Ronalt Coase-Ning Wang

Kuramsal eleştiriye katkı:

*Makale gerçekte, şu anlama geliyordu, tüm akarsularımızın oluşturduğu havza yaşam-yağış alanlarımızın toprak-su-hava sahasında yetişen nebat; bize yeteri kadar besin kaynağı verecek; bizleri besleyecek, sınırları doğa tarafından belirlenmiş yaşam alanlarımızda; kendiliğinden olan nebatın her kese yetecek miktarda biteceği anlamına geliyordu!...

*Doğal şartlarda bu görüş doğruydu ama komünlerin sömürge şartlarında doğruluğunu yitirdi.

*Çin Komünist Partisi, üye ve yönetimi ve de bunlara çanak tutanlar; tepeden tırnağa, Çin Halkı’nın sırtına yük olmuş, hiçbir şey üretmeden halkın kanını emiyor, asalak olarak yaşıyordu. Günümüzde de bu yaşam biçimi devam ediyor!...

*Yukarı havza yaşam-yağış alanlarında, iade kuramı bilinmediğinden; iktisadi varlıkların, değerlerin sahibine iadesi gerçekleşemedi.

*Çin Komünist Partisinin, komünlerinde, açlıktan ölen insanların dramları ve tahmin dahi edilemeyen beşeri felaketlere, insan eti yemeye/yamyamlığa kadar vardı,çeşitli felaketlere yol açtı.

 

“Çin liderler, köylülerin benimsemeleri halinde, komünist ütopyanın gerçekleşmesinin çok yakın olduğunu düşünüyorlardı. Kırsal kooperatifler, Çin’i kısa sürede komünizme ulaştıracağı düşünülen komünlere, aşamalı bir şekilde düşünüyordu. Komün sistemi altında hane halklarının ellerindeki tüm varlıklar onlardan alınıyordu. 1958 de çarpıcı ve feci komün kantini uygulaması tüm Çin kırsalını etkisi altına aldı.

… Komün kantini uygulaması, çok kısa bir süre için adeta Çinli köylülere komünist ütopyayı yaşattı.”

Çin Nasıl Kapitalist Oldu?; Say: 44; Ronalt Coase-Ning Wang

Kuramsal eleştiriye katkı:

* Bireyin, ailenin/hane halkının ve kamu mülkiyetinin; mülkiyetin verasetten intikalinin emekçilerin elinden alınması!...

*Kırsal kesimin, olmayan mülkiyetin verasetten intikalinin engellenmesinin; iade kuramı: gün/yevmiye-işgücü ölçeğinde;  “birim-emek-değer” tespiti ile sahibine adil-eşit-ortak şartlarda iade edilememesinin çok büyük dramatik sonuçları oldu!...

*Bu durum karşısında, uygulamada/pratikte, kırsal kooperatiflerde ve komünlerde gerçekler olgulara dönüşürken; olgular içerisinde saklanmış çözümsüzlüklere çare bulunamadığı için büyük yanlışlara; emekçiler arasında hayal kırıklıklarına; acımasız beşeri felaketlere, facialara neden olundu!...

*Yukarı ve orta havza yaşam alanlarında, komünist sisteme karşı homurdanmalar, itirazlar başlandı.

*Çin Komünist Partisi, kendisi çözülmeden, ülkenin çözülmesini engellemesi gerekiyordu, parti yönetimi havza yaşam-yağış alanlarında uygulanabilir çözümler aramaya başladılar!...

*”Gerçekler olgularda saklıdır ”-Konfüçyus’ün ünlü sözü hatırlandı.

 

*Geleneksel ailelerin, kendi yapısını koruma kararlılığı; geleneksel ailenin, kendi mülkiyetini ve verasetten intikalini koruma kararlılığı; Çin Komünist Partisine geri adım attırdı!...

*İşçi devleti, yukarı çığırlarda mülkiyetin tanınmasına yumuşak baktı!... Komün al yapıyı değişime uğratarak, ailelerin haklarını teslim etmeye başladılar!...

*Bu gerçekçi, uygulanabilir adımlarıyla; Çin Komünist Partisin ve denetimindeki Çin Halkı’nın, Çin İşçi Devleti’nin çözülmesi engellendi!... vaziyeti şimdilik kurtardılar!...

*Komünist ütopya, komün/cemaat toplum, gerçek yaşamda hayat bulamadı ama Çin Komünist Partisi, kapitalizme evirilmesine rağmen; her ne hikmet ise köklü, yapısal değişimlere uğramasına rağmen; “Çin Komünist Partisi” adını koruma başarısı gösterebildi!...

 

“İleri doğru büyük atılım faciası, komuta ekonomisi ile piyasa ekonomisi arasındaki farklılıkların çok derin bir zihniyet ve yaklaşım farkından kaynaklandığını göstermektedir.”

Çin Nasıl Kapitalist Oldu?; Say: 50; Ronalt Coase-Ning Wang

Kuramsal eleştiriye katkı:

*Komuta ekonomisinin ve piyasa ekonomisinin uzlaşmaz çelişkisinin nedeni; alt/tali havza yaşam-yağış alanlarında yaşayan; bireyin, ailenin/hane halkının ve kamunun mülkiyetinin; verasetinin ve verasetten intikalinin tanınmamasıydı!...

*Bu hakkın yukarı çığırlarda kısmen de olsa tanınması, Çin’de yeniden piyasa ekonomisine yönelmesi ve limanlara yakın bazı bölgelerde piyasa ekonomisi entegrasyonunu başlattı!...

*Bu uzlaşma çelişki, bireyin, ailenin/hane halkının ve kamunun “birim-emek-değerinin” yani üretilen mal ve hizmet hakkının tanınması; emeğin hakkınını iade edilmesi ile kendiliğinden (otonomi) yönetimlerle ve yukarı-orta-aşağı havza çığırlarında oluşan özgür piyasa ekonomisiyle mümkün olabilirdi!... Nitekim de öyle oldu.

*Gerçeklerde saklı olgular buydu. Bu tespiti yapıp, kapitalist sisteme doğru yeniden yolculuğa çıkıldı; serbest piyasa iktisadına müsaade edilerek siyasi, iktisadi ve içtimai yaşamda dengeler, ÇKP kongrelerinde yeniden kuruldu, sular geçici de olsa duruldu!..

*Mao’nun komitacıları, bireyin, ailenin/hane halkının ve kamunun; gerçekte var olan gün/yevmiye-işgücü ölçeğinde belirlenen, birim-emek-değer olgusunun; havza yaşam-yağış alanlarında; özgür, serbest piyasa iktisadi yaşamında işlem görmesine engel olamadılar, baskı kuramadılar.

*Mao havza sınırlarını esas alıp komita ve piyasa ekonomisini; bireyin, ailenin/hane halkı ve kamunun “iade kuramını” geliştirip, dengede tutarak, siyasi hamle yapabilseydi; daha hızlı, adil, refah, mutlu bir toplumsal yapı oluşturabilirdi.

*Mülkiyetin ve verasetten intikalin, işçi devleti eliyle gaspı; bireyin, ailenin/hane halkının ve kamunun, yani toplumun en küçük yapılanmasının huzurunu kaçırdı.

*Çin toplumu, Çin Komünist Partisi baskısıyla, hızla ütopik/hayali yapılanmaya zorlandı.

*Bu zorlama sonucunda, orta ve yukarı havza çığırlarında, çok kötü, ölümcül beşeri felaketler yaşandı.

 

“Dışa doğru Atılım” HUA’nın kısa görev süresinde en göze çarpan ekonomi politikasıydı. Ama daha etkili reform politikaları da modernizasyon programının bir parçası olarak uygulandı.

…. Ağustos 1977 ‘de işçilerin çoğunun maaşları artırıldı. Mayıs 1978’de ikramiye ve parça başı ücret sistemi yeniden yürürlüğe kondu

 

….HUA’nın yönetiminde, sosyalist modernizasyon, Çin hükümetinin temel hedefi olarak sınıf mücadelesinin yerini aldı.”

Çin Nasıl Kapitalist Oldu?; Say: 73; Ronalt Coase-Ning Wang

Kuramsal eleştiriye katkı:

*Sınıf mücadelesinin yerini, sosyalist modernizasyonunun alması toplumbilim/sosyoloji kapsamında ilmi ve tutarlı bir açıklama değildir. Bu durum kapitalizme evirilmek, kapitalist sermaye/mülkiyet birikimine sebep olmak; kapitalizme bilerek kapı aralamak, evrensel boyutta emperyalist iktisadi hal almaktır.

*İşçi ücretlerini artırılması, ikramiye ve üretime parça başı ücret belirlenmesi, bireyin “emek-değerinin “, “gün/yevmiye-işgücü” ölçeğinde, bireyin, ailenin/hane halkının ve kamunun  “birim-emek-değer”inin belirlenmesi; üretilen mal ve hizmetlerin sahibine iade edilmesi anlamına geliyordu ki Çin Komünist Partisi’nde bunun teorik izahı yoktu.

*Gerçekler ”sosyalist modernizasyon” adı altında, olgularda saklanmaya devam ediliyordu.

*Orta ve Yukarı çığırlarda bireyin, ailenin/Hane halkı ve kamunun mülkiyet hakkının ve mülkiyetin verasetten intikali hakkının korunmasında; özellikle mülkiyet hakkının verasetten intikalinde ısrarlı olacaktı; verasetten intikalinin sağlanmasını talep edecekti. Ve etmek zorunda kaldılar!...

*Olası siyasi, iktisadi ve içtimai olguların buhrana dönüşmesini önü kesilmiş oldu. Konulan teşhis ve atılan adım doğruydu!...

*Ücret artırımı, ikramiye ve parça başı ücret ödenmesi olumlu bir adımdı; Bu Bilinçli ve dikkatle atılmış olan bu adım;  Çin Komünist Partisi’ne karşı, orta ve yukarı havza sakini emekçilerin homurdanmasını durdurdu!... Olası içtimai buhranların önünü kesti!...

 

“Gerçeği test etmenin tek ölçütü pratiktir” başlıklı makale geniş kapsamlı bir siyasal tartışmayı tetikledi, Üçüncü Genel Kurul Toplantısı’nın Pekin’de gerçekleştirdiği 1978’in sonuna kadar pratik geçerliliğini korudu ve Mao’nun küçük kırmızı kitabının ve Marksizmin yerini aldı. Bu ideolojik kayma, daha sonraları, Halk Cumhuriyeti’nin tarihinde ilk “geniş çaplı zihin özgürleşmesi” olarak bilinecekti.

Kültür devriminin sona ermesinden sonra Çin dış dünyaya açılmaya başlamıştı.”

Çin Nasıl Kapitalist Oldu?-; Say: 92-93; Ronalt Coase-Ning Wang

 

Kuramsal eleştiriye katkı:

*İç kesimlerdeki, yukarı ve orta havza yaşam alanlarında, sosyalist ideolojinin ütopya olduğu anlaşıldı; bireyin, ailenin/hane halkının ve kamunun mülkiyet hakkının ve verasetten intikalinin tanınması gerektiği fikri gerçek yaşamda ağır basınca komite baskıcı yöntemler gevşetmeye başlayarak, yavaş yavaş komün/komite ekonomisinden, piyasa ekonomisine geçildi.

*Kültür devriminin etkileriyle yukarı havzalarda, çığırlarda uygulanan baskıcı dayatmalar sonunda, meydana gelen, insani faciaların önü alınmış oldu. Bireyin ailenin/hane halkının ve kamunun; mülkiyet hakkı korunarak, beşeri felaketlerin önü kesilecekti. Toplumsal gerçeklikte saklı olan olgu buydu.

 

“1987’de DENG Xiaoping: Kasaba ve Köy girişimlerinin yükselişini şok edici bir sürpiriz olarak nitelendirdi:

Kırsal reform konusunda bizim en büyük- başarımız, köy ve kasabalar tarafından işletilen çok sayıda girişimin ortaya çıkması olmuştu… Son birkaç yıldır bunların yıllık üretim değerleri, yılda %20 oranında artmaktadır. Kasaba ve köy girişimlerindeki ve özellikle sanayi girişimlerindeki bu artış, kırsal kesimdeki emek fazlasının %50’sine iş sağlamıştır… Bu sonuç, ne benim nede diğer yoldaşların öngördüğü bir şeydi; hiç beklemediğimiz bir anda ve şekilde ortaya çıktı.”

Çin Nasıl Kapitalist Oldu? Say: 112; Ronalt Coase-Ning Wang

Kuramsal eleştiriye katkı:

*Kırsal kesimde reform konusu, piyasa ekonomisi şartlarında olgulaşarak, hiç beklenmedik bir şekilde, bireyin, ailenin/hane halkının ve kamu mülkiyetinin; iktisadi varlıkları, iktisadi değerleri; kısmen de olsa sahibine iadesi ile gerçekleşiyordu.

*Tünelin ucundaki ışık görünüyordu ama siyasi, iktisadi ve içtimai yaşamda;  “iade kuramı” bilinmediği için “serbest piyasa iktisadi yapısı” kapitalist dünyaya doğru eviriliyordu.

*Yukarı ve orta çığırlarda, kasaba va köylerde olgulaşan çok sayıda serbest girişim, özellikle sanayi girişimi; birey, aile/hane halkı ve kamunun;  emek-değerinin kısmen de olsa tanınmasıyla oldu; yukarı ve orta çığırlarda havza sakini emekçiler; mülkiyet edinmesi ve mülkiyetin verasetten devrinin tanınması ile açlıktan ve sefaletten kurtuldular.

*Havza yaşam-yağış alanı sınırları içerisinde ki Havzaların Zenginliği; iktisadi varlıkların ve iktisadi değerlerin; sahibine iadesini, “iade kuramı” ile belirlenip; ortak-adil-eşit olarak sağlanması; havza sakini emekçilere bu hakkın hukuki normlarla sağlanması, tanınmasıyla pek ala mümkün olabilir.

 

“Muhtemelen kasaba ve köy girişimlerinin en önemli avantajı, devletin bürokratik kontrolünün dışında olmalarıydı. Devlet sanayi üretim planı tarafından hareket alanları kısıtlanmadığı için, kasaba ve köy girişimleri, üretimlerini piyasa talebine göre gerçekleştirebildiler, değişen piyasa koşullarına hızlı uyum sağlayabildiler. Ve fırsatlardan yararlanabildiler.”

Çin Nasıl Kapitalist Oldu?- Say: 116; Ronalt Coase-Ning Wang

Kuramsal eleştiriye katkı:

*Alt havza yaşam-yağış alanlarının, yukarı çığırlarında, denetimsiz yapılan üretim; sosyalist komün ve kapitalist sistemin, serbest piyasa iktisadi talebinin uygulamada çakıştığı, çatıştığı yerlerdi.

*Düğüm tam da buralarda çözülebilirdi ve nitekim öyle oldu. Bu durum bireyin ve ailenin/hane halkı ve kamunun birliğinin korunmasına; mülkiyet ve veraset hakkının tanınmasına, kollanıp, kayırılmasına, gayr-ı resmi faaliyetlerle mümkün kıldı ve nitekim de öyle oldu.

*Çin’in köklü Konfüçyüs geleneği, ailenin korunması ve kollanmasına vesile olmuş,  Mao’nun ideolojik komün baskısına rağmen, aile geleneği çözülmemiş; hane-halkı birliğini koruyarak, komün/cemaat sistemine dönüşmemiştir.

*Alt havza yaşam-yağış alanlarının, yukarı çığırlarına, hayatta kalma mücadelesi veren bireyler ve aile kendi varlığını korumak için doğal piyasa koşullarında iktisadi yaşama başlamış;  mülkiyet hakkını ve emek-değerini, Havzalarının Zenginliğini korumayı başarmıştır.

 

“Devlet başkanı Ye Jianying “bireysel ekonominin (geti jingji)”nin tanınması yönünde bir çağrı yaptı; bu terim, özel ekonominin farklı kelimelerle ifade edilmesinden başka bir şey değildi.

Üç ay sonra tescil edilen ilk “bireysel ekonomi” Wezhou’da 30 kasım 1979 ‘da ortaya çıktı. Artık kentsel Çin’de özel ekonominin canlanması için kapılar açıktı. Mao’nun sosyalizmin antitezi olarak kınadığı şey, “sosyalizmin yardımcı ve tamamlayıcısı” olarak resmen tekrar kabul görüyordu!

Bu kararlarda “bireysel ekonomi” sosyalist kolektif ekonominin “gerekli tamamlayıcısı” olarak tanıtılıyordu.”

Çin Nasıl Kapitalist Oldu?; Say: 120; Ronalt Coase-Ning Wang

Kuramsal eleştiriye katkı:

*Çin Komünist Partisi’nin hükümranlığında, sahibine iadesi gerçekleşmeyen, iade edilemeyen, Havzaların Zenginliği; iktisadi varlıkları ve iktisadi değerlerinin; sosyalist sistemin çözülmesine neden olduğunu gören yöneticiler; buralarda mülkiyetin ve mülkiyetin verasetten intikalinin sahibine iadesine karar verdiler.

* İade kuramı: gün/yevmiye-iş gücü ölçeğinde, birim-emek-değerin tespitini yapan kuramıdır. Bu kuramı geliştiremeyen, Çin komünist partisi kuramcıları; serbest pazar iktisadını, yeni baştan, sosyalist/komünist iktisadi yaşama alternatif olarak sunmaya başladılar.

*Çin serbest iktisadi piyasasında türeyen yeni patronlar, Ulusal Zenginliği, Havzaların Zenginliğini, iktisadi varlıkları ve iktisadi değerleri gasp ederek yeniden sömürmeye başladılar; Çin Komünist Partisi’nin yozlaşmış, revizyonist yönetimi, kapitalist sisteme yelken açmayı başardılar!...

*Çin Komünist Parti denetimindeki ülkede, ulusal ve evrensel alanda kapitalist sömürünün yolu böylece açılmış oldu!..

*Çin Komünist Partisi, Çin-yapay-ulus-işçi-devleti içinde yer alan yöneticiler,; Hoang-Ho, Yang-Çe, Sikyang ve diğer Havzaların Zenginliğinin; havza sakini emekçilerin, iktisadi varlıklarını, iktisadi değerlerini: katma-değer, emek-değer ve artı-değerlerini sömürmeye devam ettiler!...

*Evrensel ve havzasal/Bölgesel baz da ve dünyanın tüm havzalarında, “küresel-wahşi-şahsi-komünist-sermaye sınıfı” olarak, yeni bir kavramın oluşmasına neden olundular!...

*Bu kavram “Küresel-wahşi-şahsi-kızıl-komünist-sermaye-sınıfı” kavramıydı.

*Çin komünist partisi denetiminde birikmiş kızıl sermaye, kapitalizmin turuncu rengini aldı!...

*Evrensel baz da Çin Komünist Partisin’ in denetiminde sermaye akışına, tüm dünyada, havza yaşam-yağış alanlarında siyasi, iktisadi ve içtimai yaşamda turuncu-kapitalist döngüye, sermaye sınıfına  neden oldu.

*Nispeten denetimli ve disiplinli olan “küresel-komünist-sermaye-sınıfı”; denetimsiz ve daha az disiplinli olan sömürgeci, “Küresel-kapitalist-kara-sermaye-sınıfı” ile tüm havza yaşam-yağış alanlarında sömürge güç olarak sermaye yarışına, akışına, çatışmasına devam edecektir!...

 

*ÇKP, disiplinli ve örgütlü güç olduğu için, doğal olarak dünya hükümranlığı yarışını eninde sonunda geçici de olsa kazanacaktır!... Çünkü gerçekleri olgularda aramaya devam ediyorlar!..

*Küresel iktisadi sistem (Adam Smith’in, Kâinat Ekonomisi) bu iki büyük güç arasında, kızıl ve kara sermaye olarak ve çatışacak; “kara sermaye”, “kızıl sermaye içinde kaybolarak yola devam edilecektir!...

*Ulusal Çin devletinde, “Havza İşçi Devleti yapılması olgulaşırsa; bireyse, ailesel, kamusal alanda; sahibine iade edilmiş nesnel-öznel-bireysel turuncu”sermaye“havzasal sermayeye”  doğru yol alacaktır!...

 

“Çin hükümeti, hala kamu sektörünün sosyalizmin ekonomik temeli olduğuna inanıyor ve bu nedenle özel ekonomiyi kucaklamakta isteksiz davranıyordu. Anacak, kitlesel işsizlik ve bunun ortaya çıkardığı potansiyel toplumsal huzursuzluk Çin hükümetini pes ettirdi. Sonuç olarak, 1980’ler ve 1990’ların ilk yılları boyunca “Üç yok” politikası-Promasyon yok, reklam yok ve yasak yok- bir ödün şeklinde hüküm sürdü.”

Çin Nasıl Kapitalist Oldu?; Say: 121; Ronalt Coase-Ning Wang

Kuramsal eleştiriye katkı:

*Çin’li bireyin ve ailenin/hane halkı ve kamunun; iade kuramı: gün/yevmiye-işgücü ölçeğinde, birim-emek-eğerini, sahibine, iadesini; tüm havza yaşam alanlarında gerçekleştiremeyen, Çin Komünist Partisi!...

 

*Gerçeği olgularda aramak isteğiyle, “komita ekonomisi” ni terk edip, “serbest piyasa iktisadı” na kademeli geçiş yapmasını neden oldu!...

* Açıkça, rüşvet/promasyon yok  *Reklam yapmak yok. *Yasak yok

*Halbuki!.. Serbest piyasa ekonomisinde: Sermaye sınıfının rüşvetsiz iş olmaz!.. Reklamsız işi olmaz!..  Sermaye sınıfının yasaksız işi olmaz!...

 

Aynı yasaklar ÇKP için de geçerli olabilir miydi?...

*Kapitalist sisteme evirilen Çin’in, yeniden oluşan, iktisadi serbest piyasa ekonomisi içinde; emek-değer içindeki, artı-değerin sahibine iadesi de yasaklandı. Havza sakini işçilerin artı-değeri, sistem içinde yeniden palazlanan yeni işverenler tarafında gasp edilip sömürüldü.

*Bu yasaklarla, yeni bir küresel komünist sermaye sınıfı oluşumu başladı; Çin Komünist Partisi denetimindeki bu güç, çok tehlikeli boyutta hızla büyüyerek; önce devlet kapitalizmine; sonra, sözde “komünist devlet emperyalizme” evirildi, yeni bir evrensel sömürgeci küresel sermaye sınıfı oluştu!...

*Çin Komünist Partisi, dünyanın tüm havza yaşam-yağış alanlarında; istila, işgal, ilhak, soygun, sömürü, savaş, talan ve tecavüz yapmak amaçlı siyasi hamleler hayal etmeye ve gerçekleştirmeye başladı!...

*İlk hamlesini COVİD-19 virüsünü laboratuarda üreterek, dünyanın tüm havza yaşam-yağış alanlarına bilinçli olarak, saldı ve “üçüncü dünya biyolojik savaşını” başlattı!...

*Aşısını önceden bulduğu, covid-19 aşısını satarak; sermayesini, küresel kapitalist sermaye sınıfının üstüne çıkarmak için her yolu meşru saydı;  sosyalist kültürün olgulaştırdığı tüm insani değerleri rafa kaldırdı!...

*Bu yasaklar çerçevesinde Çin Komünist Partisi denetiminde; özel üretim serbest kılındı. Açıktan açığa kapitalizme geri dönüş başlamıştı ama devlet; Çin Komünist Partisi denetiminde ki işçi devletiydi, işte yanlışlık tam da burada aranmalıydı!...

*Çin’in iktisadi varlıklarını, emek-değerini, Çin Komünist Partisi denetimindeki, sermaye sınıfı mı yoksa Çin ulusal işçi sınıfımı denetliyor. Bu soru tüm insanlığa sorulmalı ve cevap aranmalıdır?...

*Üç önemli sorum şu:

-Çin’in yurt içinde ve yurt dışında ürettiği iktisadi değerleri (GSYİH) kim üretiyor?...

 

-Nasıl üretiliyor?...

 

-Ve bu emek-değer nasıl kullanıyor?...

 

“1982’de öne sürülen “Çin karakteristiğine sahip sosyalizmi inşa etmek” 1987’de Çin Komünist Partisi’nin 13.Ulusal Kongresi’nde o zaman parti genel sekreteri olan Zhao Ziyang tarafından resmen kabul edildi. Bu yeni birleştirici ideoloji, piyasa mekanizmasını tamamen, özel sektörü ise bir dereceye kadar benimsedi. Piyasa mekanizması, merkezi planlamayı yavaş yavaş önemsizleştirecek ve en sonunda onun yerine geçecekti; özel sektörde zamanla kamu sektörüyle eşit muamele görecekti. Hiç kimsenin Çin ekonomisinde reformun ilk on yılında meydana gelecek olan bu muazzam değişimi öngörmesi mümkün değildi.”

Çin Nasıl Kapitalist Oldu?; Say:136; Ronalt Coase-Ning Wang

Kuramsal eleştiriye katkı:

*Çin Komünist Partisi, piyasa mekanizmasını tamamen, özel sektörü de kısmen benimseyerek, siyasal ve iktisadi adımları attı; Adı komünist kaldı ama “küresel komünist devlet sermayesini“ biriktirerek, emperyalist güç haline geldi.

*Komün yaşamın ütopya olduğunu fark ederek, Mao komünizmini terk etti. Mao Zedong’un sadece adı kaldı. Yeni düzende heykeli dikilen adam: KONFÜÇYUS oldu.

*Çin’in geleneksel kültüründe var olan, “gerçekler olgularda saklıdır” sözü bu farkındalığı doğurdu. Mao’nun dediklerine göre değil, yaşam gerçeklerinden, yaşamın içinden, çekim yasasının, yaşamın doğurduğu diyalektik zincirin olgularından, hareket ederek gerçekçi kararlar alındı.

*Merkezi planlama kademeli olarak terk edildi, Hoang-Ho, Yang-Çe, Sikyang ve diğer havza yaşam-yağış alanlarında, gerçek olgusu: Havzaların Zenginliği!...

 

*Ulusal Pazar bütünlüğünde. Milletlerin Zenginlik/Ulusal Zenginlik; “serbest piyasa iktisadı”mantığıyla kendi içinde ve evrensel pazarda işlem görmeye ve kendi ÇKP’nin Pazar şartlarını oluşmaya başladı.

 

“Piyasa reformuna karşı olan bu siyasal hassasiyet, 1989’un sonları ile 1990’da Sovyet bloğunun çökmesi ve komünist ülkelerin domino taşı gibi ardı ardına iflasa sürüklenmeleri ile daha da alevlendi. Bu olaylar kendi siyasal krizini henüz yeni atlatmış olan Çinli liderleri şoka uğrattı. Sovyet Bloku’nun hızlı ve kansız bir şekilde kapitalizme dönüşmesi, Çin Hükümetini ve Çin komünist partisini alarma geçirdi ve kapitalizm ile komünizm arasındaki rekabet konusunda daha da bilinçli olmasını sağladı.”

Çin Nasıl Kapitalist Oldu?; Say: 209; Ronalt Coase-Ning Wang

Kuramsal eleştiriye katkı:

*Çin İşçi devleti, Hoang-Ho, Yang-Çe, Sikyang ve diğer havza yaşam-yağış alanlarında, havza sakini emekçilerin; “emek-değerinin” sahibine iadesini; birim-emek-değerini!... 

*Gün/yevmiye-işgücü ölçeğinde, kuramsal olarak; iade kuramı ile belirleyemedikleri için bireyin, ailenin/hane halkının, kamunun refah ve mutluluğunu sağlayamadılar!...

*Mülkiyet ve veraset hakkının tanınmadığı “komün yaşamın” ütopya olduğu anlaşıldı ve işçi devletleri zincirleme olarak yıkıldılar!...

 

*Kapitalist-yapay-ulus-üniter-devletler de sömürgeci kapitalist-emperyalist güçlerin zafer çığlıkları yükseldi!...

*Toplum bilimciler, hep bir ağızdan, yaşam devam ettiği halde, tarihin sonunu ilan ettiler. Ama bu tarihin sonu değildi!... Çünkü?...

*Dünyanın tüm havza yaşam-yağış alanlarında, küresel-wahşi-şahsi-kapitalist-komünist-sermaye-sınıfının; Havzaların Zenginliğini, İktisadi varlıklarını, iktisadi değerlerin: katma-değer, emek-değer ve artı-değerin sömürüsü devam ediyordu!...

*Çin havzalarında komünist parti yönetiminde, denetiminde, serbest piyasa şartlarına dönüşüm, kademe kademe artarak, zorunlu olarak hızla devam ediyordu!...

*Çin’li liderler evrensel açılım sağlanması için, küresel kapitalist sermaye sınıfına karşı uzlaşı içine girdiler ve adımlarını daha da denetimli attılar!...

Deng ’in itirafı:

“Kısacası, eğer sosyalizmin kapitalizmden üstün gelmesini istiyorsak, bütün kültürlerin başarılarından örnekler almaktan ve –gelişmiş kapitalist ülkeler de dâhil olmak üzere- diğer ülkelerin tecrübelerinden ders almaktan, modern toplumsallaştırılmış üretimi yöneten yasaları yansıtan tüm ileri operasyon yöntemlerini ve yönetim tekniklerini benimsemekten çekinmemeliyiz.”

Çin Nasıl Kapitalist Oldu?-; Say: 224; Ronalt Coase-Ning Wang

Kuramsal eleştiriye katkı:

*Teorik temeli olmayan, tamamen pratikten öğrenilen bilgiler ve bulgularla; toplumsal yapının refah ve mutluluğu için Çin Komünist Partisi’nin; esnek siyaseti, örgütsel yapıyı bozmadan, “tüm ileri operasyon yöntemlerini ve yönetim tekniklerini benimsemekten çekinmemeliyiz.” söylemi, Çin’de pratik olarak kapitalizmin yolunu açmıştı.

*En önemlisi de, Çin’de ki kapitalizmin yollarının kaldırım taşlarını,  Çin Komünist Partisi, bizzat kendisi döşemiştir.

*Dünyanın en eski kültüre sahip bu insanlar, Yang-çe, Hoang-ho, Silkyang nehir havza sakini emekçileri; Çin Komünist Parti ismini ve birliğini, dirliğini bozmadan, parti sermayesi oluşturarak; dünyaya hükümran olmanın yollarını arıyor; yapısal olgular içerisindeki gerçekleri ve gerçekler içindeki olguları kullanarak, cihan hâkimiyetini sağlamak için stratejiler geliştiriyorlar!..

*Ve önlerinde hiçbir engel de kalmadı.

*Kısmen denetimli, Çin örneğinde olduğu gibi; yapay-ulus-üniter-işçi-devletini ayakta tutan; Çin komünist Partisi denetimindeki komünist devlet sermaye sınıfı; hiç denetimsiz, yapay- ulus-üniter-devletlerini;kapitalist sermaye sınıfını alt edeceği günler yakındır!...

*Sermaye akışı elektronik verilerle hızlı biriktiği için, örgütlü ve de disiplinli hareket eden, Çin Komünist Partisi denetimindeki şirket yönetimleri, iktisadi yaşamda büyüyerek hızla galip gelecektir!...

*Yapay-ulus-üniter-kapitalist-devletler içinde idari, siyasi, iktisadi, askeri ve istihbarı kurum ve kuruluşlar içinde yuvalanmış; kendini gizlemiş, aile şirketleri, müteşebbis, örgütsüz kapitalist küresel sermaye şirketleri ve küresel kapitalist sermaye sınıfı yok olacaktır.

 

“Deng Xiaoping:

Parti üyesi olarak Deng, Marksizme olan siyasal inancını asla terk etmedi. Ancak, yaratıcı bir şekilde, hem Çin’in piyasa reformuna uygun hem de epistemik bir gereksinim olarak Marksizmi yeniden tanımladı

“Marksizmin özü, gerçeği olgularda aramaktır.”Savunmamız gereken şey budur, kitaplara tapınmak değil.“Pratik gerçeği test etmenin tek ölçütüdür” dedi.

 

Çok fazla kitap okumadım ama inandığım bir şey var: Başkan Mao’nun gerçeği olgularda arama ilkesi. Savaşırken güvendiğimiz ilke buydu ve inşa ve reform süreçlerinde de bu ilkeye dayanıyoruz.

Çin Nasıl Kapitalist Oldu?; Say:230; Ronalt Coase-Ning Wang

Kuramsal eleştiriye katkı:

*En eski uygarlığın liderleri Mao, diyalektik materyalist felsefe ile çıktıkları yola, “uzun yürüyüşle” nokta koymuş; Çin komünist Partisi denetiminde, yapay Çin İşçi Devletini kurmuştu.

*Mao’dan sonra ardılları, komünist sistemin uygulamada ütopya olduğunu anlayınca, “Gerçekler olgular saklıdır.”-Konfüçyüs ün sözünü hatırlayarak, düstur edindiler; tamamen serbest olmasa da, denetimli serbest piyasa ekonomisine döndüler.

*İnşa ve ihya sürelerinde de bu ilkeye dayanarak hareket ettiler. Yang-çe, Hoanh-hu, Silkyang ve diğer havza yaşam-yağış alanlarında;

*İade Kuramını: Gün/yevmiye-işgücü ölçeğinde, birim-emek-değerin tespitini yapamadıkları için serbest piyasa ekonomisine geri döndüler.

 

 “Mao’nun makalesi:

“Gerçeği pratikle keşfedin ve yine pratikle doğruyu teyit edin ve geliştirin. Algılanan bilgi ile başlayın ve ondan aktif bir şekilde rasyonel bilgi üretin; sonra rasyonel bilgiden hareketle öznel ve nesnel dünyayı değiştirmek için devrimci pratiği etkin kullanın. Pratik, bilgi, yine pratik ve yine bilgi. Bu form döngüler halinde sonsuza kadar tekrarlanır ve her döngüde pratik ve bilgi daha üst seviyeye yükselir. Diyalektik-Materyalizmin, bilginin ve eylemin birliği teorisi de böyledir.”

Çin Nasıl Kapitalist Oldu?; Say:231; Ronalt Coase-Ning Wang

Kuramsal eleştiriye katkı:

*Mao’nun öznel dünyayı değiştirmesi için, diyalektik metafizik felsefe yapması gerekiyordu. Ama bunu yapmak Mao’nun aklının ucundan dahi geçemedi. Çünkü ruha metafizik değerlere inanmıyordu.

*Diyalektik nesnel döngü, diyalektik-metafizik döngü ile iç içedir, ardışıktır!...

 

*Mao, mikroskobun ve teleskopun nesnel tespitlerinden başka gerçeklik kabul edemezdi!...

 

*Diyalektik bilgisini sınırı moleküler fizik sabitelerin altına-üstüne geçemedi.

*Kuantum fiziğin tespit ettiği, metafizik sabitelerin pratik bilgi ve yine pratik bilgiyle sonsuza kadar tekrarlanarak bir üst seviyeye çıkarılması, toplumun refah ve mutluluğu için kullanılması belirlenebilirlerdi diyorum!...

*Metafizik olgularla, moleküler fizik sabitelerinde de altında seyreden; içtimai yapının , refah ve mutluluğunun sağlanması; içtimai materyalist ve metafizik sabitlerin belirlenmesi ve gerçek yaşamda uygulaması ile mümkündür diyorum!...

*Klasik fizikle,  materyalist diyalektik felsefe yaparak, kurulan “işçi devletleri”nde; Yang-çe, Hoanh-hu, Silkyang ve diğer havza yaşam-yağış alanlarında!...

ade kuramı: Gün/yevmiye-işgücü ölçeğinde; birim-emek-değerinin tespitini yapamadıkları için iktisadi varlıkların ve iktisadi değerlerin sahibine iadesi sağlanamadı!...

*Kurulan işçi devletinde, içtimai yaşamda,“cahillik-esaret-fakirlik” zinciri içinde beşeri ölümcül facialar yaşandı.

*Kuantum fizikle metafizik felsefe yaparak, kurulan “Havza İşçi Devletleri”nde. İade Kuramını: Gün/yevmiye-işgücü ölçeğinde, birim-emek-değer sahibine iade edilerek, önceden kurulan işçi devletlerinde yaşanan toplumsal beşeri, idari, siyasi, iktisadı, askeri ve istihbarı facialar yaşanmayacaktır.

*Beşeri faciaları atlatmanın yolu, gerçeği olgularda arayarak bulundu. Olgularda tespiti yapılan gerçekler uygulamaya konularak kapitalist sisteme kademeli ve kontrollü olarak geri dönüldü.

*Çünkü iktisadi varlıkların ve iktisadi değerlerin; sahibine iadesini gerçekleştirecek kuramı kuramadılar, gerçekleri olgularda arama pratikliğini kullandılar. Deneme yanılma pratikliği de beşer faciaların yaşanmasına neden oldular.

*Kuantum fizik ışığında, “diyalektik metafizik felsefe “ yapılarak, gerçeği olgularda aramakla birlikte, gerçeğin tek olmadığını, sayısız gerçekler olabileceğini insanlık görmeye başladı. Bunlarda birisinin de “iade kuramı” olduğunu iddia ediyorum.

 

“Mao, gerçeği olgularda aramak ilkesini, bu ilkeyi okul sloganı olarak kullanan, 1916-1919 yılları arasında öğrencisi olduğu Changsha Yuelu Akademisi’nden almıştı. Aşağı yukarı aynı zamanlarda bugünün Tianjin Ünüversitesi’nin öncülü olan Beiyang Ünüversitesi de “gerçeği olgularda aramak” ilkesini slogan olarak benimsemişti. Bununla birlikte bu ilkenin Çin tarihinde derin kökleri vardır. İlk kez, Han Hanedanlığı sırasında yaşamış olan ünlü Çin tarihçi Ban Gu’nun yazılarında ortaya çıkmıştır. Song hanedanlığı döneminde, neo-Konfüçyusçü düşünür ZHu Xi, açıklamalarında “”araştırma bilgi edinmenin en emin yoludur.” Ve teorik ilkeler pratik meselelerde yatar.” İfadelerini kullanıyordu.

…Pratik meselelerle ilgili bir karar almak için, bu ilkelerin söylediğine göre öncelikle olguların araştırılması gerekir; bu şüphesiz ki açık bir gerçektir.”

Çin Nasıl Kapitalist Oldu?; Say:232-233-; Ronalt Coase-Ning Wang

Kuramsal eleştiriye katkı:

*“Batı Medeniyetinden daha eski, köklü bir geleneği olan Hoang-Ho (Sarı Irmak), Yang-Çe, (Gök Irmak), Sigyang, Amur nehirleri ve diğer komşu havza yaşam-yağış  alanlarında, dünyanın en eski kültürel geleneği; “Batı aydınlanmasının,” olgulaştırdığı, materyalist Felsefi akımın etkisinde kalmış, uzak doğuda komünist işçi-köylü devleti kurulmuştu.

*Havza sakini emekçiler uygulamada, refah ve mutluluk getirmeyen komünist komün sistemin, yarattığı beşeri faciaları aşmak için, kendi kültürlerine aile yapılarına dönerek, gerçekleri olgularda aramaya başladılar ve olgular üzerinden kendilerine çözümler ürettiler.

*Çin İşçi Devletinde, serbest piyasa ekonomisi yeniden keşfedilmiş; Çin Komünist Partisinin, denetimindeki işçi devleti yapılanması, hızla evrensel ve bölgesel alanda küresel sömürgeci idari, siyasi, iktisadi, askeri ve istihbarı güce dönüşüyordu.

 

“Hatta Halkın Günlüğü bile o yıl “Zengin olmak istiyorsanız çalışın” başlıklı bir makale yayınlamıştı. 1992 yılı reform ve açılımın yılı oldu.”

Çin Nasıl Kapitalist Oldu?; Say:234-; Ronalt Coase-Ning Wang

Kuramsal eleştiriye katkı:

*1923 İzmir İktisat Kongresinde alınan “Karma Ekonomi” kararı, devlet ve özel işletmeleri üzerinden, Ulusal Zenginliğimizin, iktisadi varlıklarımızın ve iktisadi değerlerimizin korunması ve ülke insanının, zorunlu insani iktisadi ihtiyaçlarının karşılanması anlamını taşıyordu.

*Bireyin ve ailenin/hane halkının ve kamunun, özel küçük-büyük işletmelerin, toprak mülkiyetinin ve hakkın verasetten intikalinin korunması gerekirdi ki savaştan sonra beşeri felaketler yaşanmasın.

*Genç Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucuları, o günün şartlarında “karma ekonomiyi” tercih etmekle isabetli karar aldıklarını yaşayarak gördük. O günlerde kurula, Cumhuriyetimizin 100. yılına girebildik!...

 

*Türkiye işçi sınıfı, Türk-İş, DİSK, Hak-İş ve zamanın siyasi liderler, siyasi ayak takımı; Atatürk’ün kurduğu, KİT’leri siyasi çiftlik olarak görmese, kollektif iktisadi devlet kurumlarını koruyabilseler idi ve satmasaydılar; iktisadi yaşamımız daha da iyi olabilirdi!... İşlemcilerin, işletmecilerin, Marketlerin, sömürgecilerin eline düşmezdik!...

*Çin bunu yıllar sonra yeniden keşfetti, kamu işletmeleriyle birlikte, özel işletmelerin, piyasa ekonomisinde hayat bulması için uyumlu çalıştırılmasına müsaade etti. 1992 yılı reform açılım yılı oldu. Bizden, bir asır sonra, Çin Komünist Partisi, kendince bir “karma ekonomik” model oluşturarak doğru yolu buldu!...

*Ak Parti, bir noktada, Ulusal Zenginliğimizi, iktisadi varlıklarımızı, iktisadi değerlerimizi ülkemiz alt yapısına ve insani ihtiyaçlarımıza harcayarak, Çin Komünist Partisi’nin “gerçekler pratiklerde saklıdır” anlayışıyla hareket ediyor diyebilir miyiz?.. Olabilir diyorum!..

*Kapitalist sistemin, “ kazan kazan ilkesi” ve “yap işlet devret ilkesi” ; devlet ve özel sektör iş birliği ile alt yapıların gerçekleşmesini, Başkanlık sistemine geçilmesiyle birlikte, alınan hızla ve doğru kararlarla sağlandı!...

* Recep Tayyip Erdoğan’ın anlağında/dimağında, sürekli kıpılaşan, bireysel düstur olarak tavsiye ettiği: “Oku, Düşün, Uygula, Neticelendir (ODUN)” sözcüklerini; pratik siyasi yaşamında da kullanarak; uygulamaya geçirdi ve çoğunu da neticelendirdi.

 

*Tayyip Başkan, aslında gerçekleri olgularda arayarak, kapitalist sistem içinde, diklenmeden dik durarak yol yürüdü!... Hala da öyle yürüyor!...

*Aslında o da okudu, düşündü ve gerçekleri olgularda, uygulamalarda aradı; fazlası da var, birde neticesine baktı!... Saldım çayıra Mevla kayıra demedi!.. Sonucunu görmek istedi!...

*Aslında, uygulamada, pratikte Rusya Federasyonu, Çin Komünist Partisi ile Ak Parti iktidarında Türkiye Cumhuriyeti aynı işi yapıyordu!...

 

*Batı Bloğu, Türkiye Cumhuriyeti’nin, kendi pratiğinde olgulaşan bu siyasi gerçekliği, gelişmeleri yakından takip ediyor!...

 

*Türkiye Cumhuriyeti’nin, küresel-wahşi-şahsi- kapitalist-sermaye-sınıfının saldırısına maruz kalmasının nedeni de bu olsa gerek!...

*Ülke içinde, iktisadi ve siyasi kavgamız, ulusal ve evrensel bazda, yaşamın her alanında;  TÜSİAD ve Anadolu Kaplanları arasında büyüyerek, artarak devam edecektir!...

 

Bazı açılardan, sosyalizmde devlete ait bir girişim, kapitalsizimdeki halka açık bir şirket gibi görünebilir. İki durumda da firma sahiplerinin kimlikleri belirsizdir. Devlete ait bir girişim “bütün halka” aittir. Halka ait bir şirket ise pay sahiplerinindir. Her iki durumda da yönetim mülkiyetten ayrıdır. Bu benzerlik, Çin’de devlet mülkiyet savunucuları tarafından sıklıkla vurgulanmıştır.

Halka açılmış bir şirketin faaliyetleri, Batıda yüzlerce yılda gelişmiş yasal ve ekonomik kurumlar setine dayanıyor olduğu gerçeği ise göz ardı edilmişti.

Çin Nasıl Kapitalist Oldu?; Say:245; Ronalt Coase-Ning Wang

Kuramsal eleştiriye katkı:

*Batı aydınlanması, bilimi sömürü aracı olarak kullanması; mülkiyetin hakkının verasetten devri ve verasettin korunması kanunlarıyla; hanedan ailelerin, sermaye oluşumunu koruyarak, sömürgeci sınıfını oluşturmuş; yüz yıllar içinde uluslar arası faaliyet gösteren şirketlerin kurulmasına neden olmuştu.

*Şirketler, sömürgeci ülkelerin zenginleşmesini ve refahını artırmakla birlikte, sömürdükleri havzaların, mülkiyet hakkını ve zenginliklerini gasp etmiş bunu da uluslar arası hukukla, hukukun üstünlüğü ilkesini savunarak korumuştur.

*Aynı oluş, oluşum, olgularla/görüngülerle gelişim ve değişim, devinim ve döngüler ile belirlenen; olgular içinde buluna gerçekler üzerinden, Çin komünist Partisi denetiminde, küresel sömürgeci sermaye oluşmuştur.

*Çin havza yaşam-yağış alanlarında ve bölgesel baz da yeni kurulan Teknoloji Bölgelerde, küresel komünist sermaye birikimi, evrensel iktisadi yaşamın içine girmeye ve kuşatmaya başladı.

*Bu bölgeler, Çin havza yaşam-yağış alanlarının, orta çığırlarında ve deltalarında kuruldu, bölgesel bazda liman şehirlerinde faaliyet göstererek evrensel hâkimiyete doğru yelken açtı.

*Çin’in gerçeği olgularda arayarak olgular içinden gerçekleştirdiği bu açılımlar, Deniz ulaşım ve ticaretinde, ulusal ve evrensel bazda en üst düzeye ulaştı.

 

 

Mao’nun 1950’lerin ortalarındaki de santrilazasyan (Ademi Merkeziyet/yerelden yönetim) denemelerinden beri parçalanma (Fregmantation) Çin ekonomisinin daima bir özelliği olmuştur.

Parçalanma ilçe seviyesine kadar, her bir bölgenin tam kapsayıcı ve tamamen kendisine yeterli bir sanayi yapısı oluşturmasının teşvik edildiği 1960 ların ortalarında muhtemelen doruğa ulaşmıştı.

Çin Nasıl Kapitalist Oldu?-; Say:270; Ronalt Coase-Ning Wang

 

Kuramsal eleştiriye katkı:

*Merkezi yönetim, yerel yönetimin, Hoang-Ho (Sarı Irmak), Yang-Çe, (Gök Irmak), Sigyang, Amur nehirleri alt-havza sınırları içerisinde; hane-halkının mülkiyetinin ve emek-değerinin korunması gözetilerek, âdemi merkeziyetçilik de başarı sağlanabilinir miydi?...

*Bu sorunun cevabı: Bireyin, ailenin/hane halkının, kamunun; iade kuramı: gün/yevmiye-işgücü ölçeğinde, birim-emek-değerin tepsinin yapılması ve sahibine iade edilebilmesiyle sağlanabilirdi diyorum.

*Mao’nu âdem-i merkeziyetçilikte ısrar etmesi doğruydu ama bireyin ve ailenin/hane halkının, kamunun mülkiyet ve mülkiyetin verasetten intikali hakkının korunmaması, emek değerinin devlet eliyle elinden alınması yanlıştı.

*Yönetim alt havza yaşam-yağış alanlarında ademi-merkeziyetçi yönetimlerde; mülkiyet hakkı ve mülkiyetin verasetten intikali hakkı tanınarak, Havzaların Zenginliğinden, tali havza yaşam-yağış alanlarında, havzada ortak yaşamı sağlayarak mümkün olabilirdi.

 

Dört marjinal güç- Özel çiftlik, kasaba ve köy girişimleri, bireysel girişimcilik ve Özel ekonomik bölgeler- 1980 lar boyunca Çin ekonomisinin dönüşümünde öncü rol oynadı.

… rejime doğrudan siyasal bir tehdit olarak algılanmadığı için müsamaha gördüler. 

Çin Nasıl Kapitalist Oldu?-; Say: 306; Ronalt Coase-Ning Wang

Kuramsal eleştiriye katkı:

*Özel çiftlik, kasaba ve köy girişimlerinde, bireysel girişimcilik ve özel ekonomik bölgelerde, bireyin, ailenin/hane halkı ve kamunun mülkiyet hakkı tanındı; iktisadi varlıkları ve iktisadi değerleri nispeten de olsa bireye, havza sakini emekçilere iadesi sağlandığı için, piyasa ekonomisi, serbest işlemeye başladı.

* 1980’lar boyunca özellikle, özellikle Hoang-Ho (Sarı Irmak), Yang-Çe, (Gök Irmak), Sigyang, Amur nehirleri yukarı ve orta havza yaşam-yağış alanlarında aile/hane halkı işletmeleri ve toprak sahipleri müsamaha gördüler.

* Hoang-Ho (Sarı Irmak), Yang-Çe, (Gök Irmak), Sigyang, Amur nehirleri deltalarında, serbestlik kazanan özel bölgelerde sermaye birikimi, iktisadi yaşamı kapitalist yapıya evirilmesine neden oldu.

*Dönüşümün ilk adımları, yukarı havza yaşam alanlarında köy ve kasabalarda, aile ocaklarında atıldı, orta ve aşağı yaşam alanlarına doğru imalat sanayiye dönüştü.

*Çin Komünist Parti’si denetiminde, komünist küresel sermaye oluşumu, Hoang-Ho (Sarı Irmak), Yang-Çe, (Gök Irmak), Sigyang, Amur nehirleri deltalarında büyüyerek kapitalizme dönüşmeye başladı.

 

“Kapitalizm ile sosyalizm arasındaki en temel fark, kapitalizmde piyasa mekanizmasının işlemesi, sosyalizmde ise bunun yerini devlet planlamasının almasıdır.

… Piyasa, bütün ekonomik aktörlere deneme-yanılma yoluyla öğrenmeleri için bir alan sağlar ve bu aktörlerin mevcut fırsatları araştırmalarına ve yeni fırsatlar yaratmalarına izin verir.”

Çin Nasıl Kapitalist Oldu?; Say:313; Ronalt Coase-Ning Wang

Kuramsal eleştiriye katkı:

* Şu soruyu soralım: Peki bu nasıl olacak? Çark nasıl dönecek? Yeni fırsatlar nasıl doğacak?

*Havza İşçi Devletinde, bireyin ve ailenin/hane halkının, mülkiyet hakkının ve bu hakkın verasetten intikalinin tanınması ile hane halkının “emek değerinin” ve” bireysel yeteneklerinin” önündeki engellerinin kaldırılması, Havza İşçi Devletinin kurulumunda temel/esas rol oynayacaktır.

*Alt havza birimlerinde piyasa mekanizmasının adil işletilmesi ile iktisadi yaşamın küçük çarkları, üst havzanın piyasa mekanizmasının adil işlemesine, büyük çarkların dönmesine sebep olacak, evrensel adil iktisadi bütünlük sağlanacaktır.

 

“Bu kolektif öğrenme sürecini etkin hale getirmek için bir koşulun yerine getirilmesi gerekir. Bütün ekonomik aktörler, eylemde bulunma özgürlüğüne sahip olmalı ve eylemlerinden dolayı sorumlu tutulmalıdırlar.”

Çin Nasıl Kapitalist Oldu?; Say: 313; Ronalt Coase-Ning Wang

Kuramsal eleştiriye katkı:

*Çin Komünist Partisi, denetiminde büyüyen “Çin Sermaye sınıfı” hiçbir zaman; Hoang-Ho (Sarı Irmak), Yang-Çe, (Gök Irmak), Sigyang, Amur nehirleri havza yaşam-yağış alanında yaptığı sömürgeci davranışlarından dolayı sorumlu tutulmadı ve havza sakini emekçilere hesap vermedi.

*Bu nedenle yeniden, havza yaşam alanlarında, sınırlı-süreli-denetimli-özgür iktisadi serbest pazar yerleri oluşturmalıdır.

*Havza sakini emekçiler, özgürce alış-veriş yapılan iktisadi serbest pazar yerlerinde, sınırlı-süreli-denetimli-özgür olarak ürününü serbestçe pazarlayabilmeli ve ihtiyacı olan ürünü kararınca alabilmelidir.

 

“Ve Smith’in ulusları zenginliği piyasa ekonomisinin teorik temelidir. Çin piyasa ekonomisini yeniden benimsediği için, sıradan Çinlilerin Ulusların Zenginliği’ne ulaşabilmeleri zorunlu hale gelmiştir.

Ulusların zenginliği’nin yeni çevirmenlerinin, çağdaş iktisatçıların” Ahlaki Duygular Teorisi’nin “değerini yeterince kavrayamadıklarından dolayı hayıflanıyor olmaları oldukça ilgi çekicidir.”

Çin Nasıl Kapitalist Oldu?; Say:340; Ronalt Coase-Ning Wang

 

Kuramsal eleştiriye katkı:

*Çin toplumunda, Adam Smith’in, “Ahlaki Duygular Teorisi” kitabının yeterince kavranamaması ilginç! Kime ve neye göre ahlak?...

*Bireyin ahlaki duygular kitabını, ilahi kitapların yerine konulması daha da ilginç!...

*Kâinatı kendi denetiminde yaratan Allah’ın, ahlaki öğütleri neyinize yetmiyor?...

* İnsani ahlaki kurallar, duygular, vahiy edilmiş ahlaki öğütlerle çelişmemelidir; çelişirse birey depresyona girer, ruhsal çözümleme başlar ve helak olur!...

*Smith’in aykırı fikirlerine karşısına “Havzaların Zenginliği” tezimi yazdım.

*Smith’in iki görünmez eli: “Ahlak ve serbest piyasa.” Tüm havza yaşam-yağış alanlarında; Ahlaksız köleci efendiler, köleci feodaller, köleci denetimsiz sömürgeci küresel kapitalistler; nispeten denetimli köleci küresel sömürgeci komünistlerin ahlaksız iktisadi faaliyetleri nedeniyle, serbest iktisadi piyasaları ele geçirmiştir.

*Evrensel ve havzasal/bölgesel baz da, havza sakini emekçilere, beşeri felaketler yaşatmıştır. Sömürgeciler, ahlaksızca, sömürgeci düzen kurarak, insanlığa acılar yaşatmaya devam ediliyor.

 

“Tarihte Çin daima bir ticaret ve özel girişimcilik ülkesi olmuştur. Devletin nasıl yönetilmesi gerektiği sorulduğunda, Konfüçyüs, “(önce) devleti insanlarla doldurun, (sonra) insanları zenginleştirin ve (son olarak da) insanları eğitin.” Önerisinde bulunmuştur.

Taoizmi kuran Lao Tuzu, “Ben (yönetici olarak) hiçbir şeye karışmazsam insanlar kendileri zenginleşecekler diyordu”.

… Çin’in ticaret ve devlet yönetimi ile ilgili geleneksel öğretiden kendisini ne kadar koparmış olduğunu gözle önüne sermektedir. 

…  11 Ocak 2011’de Konfüçyüs’ün 9,5 Metre uzunluğunda bronz heykeli sessiz sedasız Tianenmen Meydanı’na dikilmiştir.”

Çin Nasıl Kapitalist Oldu?-; Say: 368; Ronalt Coase-Ning Wang

Kuramsal eleştiriye katkı:

*Dünyanın en eski kültürüne sahip Çin, geleneksel kültürel değerlerini ön plana çıkararak, bireyin, ailenin/hane halkının ve kamunun refah ve mutluluğu için kapitalizme yeniden yelken açmıştır.

*Yalnız, yelken iş görmüyor, yelken yamalı ve çok delik var; uzunca yol alamaz, enginleri, deryaları, okyanusları bu haliyle aşamaz!...

*Havza İşçi Devletinde, piyasa ekonomisi ve metafizik düşünce yapısının ahlaki-piyasa yapılanmasında etkin olan “Diyalektik Metafizik felsefemin” doğal oluşumu kurallarının belirlenimleri çerçevesinde ele alırsak.

*Çin’e, hükümran olan komünist partisinin yanlış yolda olduğunu işaret ediyor. Çünkü Ulusun Zenginliği, Havzaların Zenginliği, iktisadi varlıklar, iktisadi değerler; katma-değer, emek-değer ve artı-değerinin sahibine iadesini gerçekleştiremiyor.

*Çin Komünist Partisi denetiminde küresel emperyalist sömürgecilik yolunda tam gaz ilerliyor.

 

*ÇKP, kendi nesnel ve öznel kültürel değerlerini; Adam Smith’in:  “Ahlaki Duygular Teorisini”  bir şey zannaderek yeterince kullanmıyor, kullanamıyor!...

*Dünyanın tüm havza yaşam alanlarında hükümran olan küresel kapitalistlerin de yanlış yolda olduğunu işaret ediyorum!...

*Çünkü; hükümranı oldukları ülkelerin, havzaların; ulusal Zenginliği, Havzasal Zenginliği; iktisadi varlıklar, iktisadi değerler: katma-değer, emek-değer ve artı-değerinin sahibine iadesini gerçekleştiremiyorlar ve küresel sömürgecilik,kılıf değiştirerek kendi yolunda tam gaz ilerliyor.

*Sermeye tüm havza yaşam alanlarında, hükümran güçlerin elinde tek elde birikiyor.

 

*Biriken sermayenin akarı yoktur. Derivasyon tüneli olmazsa, biriken su baraj setinin üstünden akar veya seti patlatır, beşeri felaketlere neden olur!...

 

*Havza İşçi Devleti yapılanması gibi yeni toplumsal oluşumları gündeme taşır.

 

“Bir toplumun ekonomik üretkenliği, o toplumdaki emeğin (beşeri yeteneklerin) bileşimine ve kalitesine ve ayrıca beşeri yeteneklerin ne derece etkin kullanıldığını belirleyen beşeri sermaye piyasasının performansına bağlıdır.

….. Düzenleyicilerinin ve çalıştırıcılarının karakterine bağlıdır.

Hiçbir faktör, beşeri sermaye piyasasının kalitesi ve performansı üzerinde düşünce piyasasından daha etkili değildir.”

Çin Nasıl Kapitalist Oldu?; Say: 372; Ronalt Coase-Ning Wang

Kuramsal eleştiriye katkı:

*Havza İşçi Devleti’nde, havza sakini emekçiler; bireyin ve ailenin /hane halkının, kamunun;  insani değerlerinin ve beşeri yeteneklerinin artırılması; korunmasını; eğitim ve öğretim yoluyla, okullarda ve iş yerlerinde havza sakini emekçiler sağlayacaktır!...

*Havza sakini emekçiler can, mal, akıl, nesil, ırz değerlerini; cehalet-esaret-fikirlik içleminden çıkarak; havza yaşam-yağış alanında, beslenme, sağlık, eğitim, barınma, güvenlik gibi hayati ihtiyaçlarını kendileri belirleyeceklerdir!...

*Gün/yevmiye-işgücü ölçeğinde, belirlenen, birim-emek-değerin sahibine iadesiyle sağlanan; fiziki olarak belirlenen, bireyin ve ailenin /hane halkının ve kamunun mülkiyet hakkı ve mülkiyetin verasetten intikali hakkı; Havza İşçi Devletinde, havza sakini işçi sınıfı asabiyetiyle sağlanarak, toplumsal refah ve mutluluk sağlanmış olacaktır.

 

“Kang Chao’nun (1986) da ifade ettiği gibi, çin “1950’den önce 2000 yıldan fazla sürmüş olan piyasa ekonomisinin çok özel bir türüne sahipti; Chao buna “otomistik  piyasa ekonomisi” adını vermişti.”

 

Çin Nasıl Kapitalist Oldu?-; Say:416-48; Ronalt Coase-Ning Wang

Kuramsal eleştiriye katkı:

*Çin havzaları Hoang-Ho (Sarı Irmak), Yang-Çe, (Gök Irmak), Sigyang, Amur nehirleri havza yaşam-yağış alanın da doğal şartlarında oluşan, iki bin yıldan fazla sürmüş geleneksel piyasa “otomistik piyasa” ekonomisi tespiti;

* Mao’nun “yapay işçi devleti” yapılanmasını ve Çin Komünist Partisinin Komite kararlarını bir hayli uğraştırmışa benziyor!...

*Gerçeği olgularda arama isteği daha ağır bastığı için, Çin Komünist Partisi yarı-denetiminde ki sermaye sınıfı, dünyanın en tehlikeli “küresel komünist devlet sermaye sınıfına” dönüşüyor.

*Bu olgulaşma, gelecek zaman içinde küresel kapitalist devleti ve onun sermaye sınıfını ortadan kaldıracağa benziyor!...

*Çin komünist partisi, kendi kültürel değerlerine dönmüş, “Diyalektik Materyalist Felsefeyi” bir kenara atıp terk etmiştir!...

*Küresel-Wahşi-şahsi-komitern-komünist-sermaye-sınıfını oluşturmuştur.

*Bu sınıfın, gücün önünde ancak; siyasi, iktisadi ve içtimai anlamda “Diyalektik Metafizik Felsefe “yaparak kurulacak olan; “Çin Birleşik Ana Havza İşçi Devleti” yapılanması ile durdurabilir.

 

1.4.7.Tezimin Yedinci Çıkış Noktası



Metafizik ve fizik hareketliliğin oluş, oluşum, olgu/görüngü, gelişim, değişim, devinim ardışık döngüler; klasik fizik ve kuantum fiziği ile algılanabilir, açıklanabilir, belirlenebilir.


Klasik fizik ve metafizik sabitelerin belirlenimleri, çekim yasası etkileri, atom altı parçacıkların hareketliliği, ardışık döngüsel devinimi, kuantum fiziği ile açıklanacak, belirlenecektir.


Mak Planck sabiti: 6.62 x 10-34 bizlere, en küçük zamanın, en küçük mesafenin, en küçük parçacığın alt sınırını çizmiştir!...


Bu sınırı aşmanın, saklı düzene girmenin, maddenin enerji boyutundaki varlığını ve hareketlerini; deney imlemenin ve gözlemlemenin, belirlemenin zamanı gelmiştir!...


Metafizik, oluş, oluşum, olgu/görüngü, gelişim, değişim, devinim ve döngüler “kuantum çekim yasası” kuramı ile nasıl açıklanabilir mi?...


Nesnel fiziğin, görüngü düzenin çekim yasası; öznel fiziğin, saklı düzenin çekim yasası aynı yasaya mı tabidir?..


Bunun belirlenimini, aynı yasaya tabi olup olmadığını ileride kuantum fizikçiler yapacaktır. Bu sorunun cevabı, kuantum fizik ile mümkün gibi görünüyor!..


İnsanlık, ph değerlerinin, ısıl/enerjisinin, yani termodinamik yasaların ve morfo genetiğin, fizik ve metafizik boyutunu da çalışarak, akıl ve bilgisini kullanarak, gözlem ve deney-im-leyerek; ruhu-zihin-beden içlemini, bütünlüğünü çekim yasası ile her iki boyutta;

 

Davit Bohm’ın tanımladığı: “görüngü düzen” ve “saklı düzen”de bütünleştirilip; uzay-zamanda/görüngü düzende eşzamanlı olarak belirleyecektir.


Kuantum fiziğin gelişimi, bilimsel açılımı; fizik ve metafizik çekim yasasının, yenilenme gücünün, diyalektik gücünün, doğal döngünün, doğal devinimin, doğada ardışık sıralanışının,  yaratanı tarafından, doğanın kendisine, denetimli olarak bahşedildiğini algılamamızı sağlayacağına inanıyorum…


 
“Kuantum mekaniğinin yarattığı değişiklikler çok köklüdür, ama hala bir ölçüde tartışma ve belirsizlik söz konusudur. Şimdi Newton’cu felsefeden sözü edilmesi gereken bir değişiklik var ve bu, mutlak uzay ve zamanın terk edilmesidir.


… Newton noktalardan oluşan bir uzaya ve anlardan oluşan bir zamana inandı, bu noktaların ve anların, onları meşgul eden cisimlerden ve olaylardan bağımsız bir varoluşları vardı.


…. Ama gökler dönerse yıldızlar ışıktan hızlı hareket eder, bu olanaksız sayılmaktadır. Bu güçlüğe verilen modern yanıtların tamamen doyurucu olduğu söylenemez; ama neredeyse bütün fizikçilerin, devinimin ve uzayın katışıksız göreli olduğu görüşünü kabul etmesine neden olacak kadar doyurucudur.”


Batı Felsefesi tarihi -3; Say: 92; Bertrand RUSSEL


Kuramsal eleştiriye katkı:


*İnsanlık, son asırlarda, mutlak-uzay-zaman felsefesi ışığında, moleküler nesnel değerler üzerinden;  “Diyalektik Materyalist Felsefe” yaptı.

 

*Bu felsefeyi de kapsama alanına alan, kuantum fizik sabit elerler ile “Diyalektik Metafizik Felsefe” yaparak; moleküler nesnel değerlerin de alt enerji boyutunda, olgular keşfedip; doğal ilm-i felsefi halkalarına, yenilikçi metafizik halkalar eklemelidir diyorum!...


*Uzay-zaman-mekan da hiçbir maddenin devinimi, ışık hızından daha fazla olamaz. Maddenin hızı arttığında enerjiye dönüşür.


*Ama madde/varlıklar/yaratılmışlar, enerji boyutunda denetimli olarak; ruh-zihin-beden içleminde, yaşarken; rumuz bu bütünlüğü bozar, varlığından ayrılır.


*Yaşarken tekâmüle/gelişime uğrayan ruhumuz; uzay-zamanda bedenimizden ayrılarak yoluna devam eder. Etmeyeceğini iddia edebilir miyiz?...


*Bağımsız bir varoluş nedeni olan yıldız kümeleri, patlar, enerjiye dönüşür. Açığa çıkan enerji kara deliğe yönelir, kara deliklere yönelen enerji metafizik âleme doğru yol almadığını kim söyleyebilir?...


*Evrenin enerji buutunda olgulaşan insanın ruhu, bedeni öldüğünde, evrenden kopar, varlığından ayrılır yoluna devam eder. Kıyametin kopuşunu bu minvalde algılayabilir miyiz?..


*Ruhumuzun, fizik âlemden, metafizik âleme, kara deliklerden geçiş yaparak, enerji boyutunda yoluna devam ettiğini felsefi olarak düşünebilir miyiz?...


*Kara delikler yıldız mezarlığı mıdır?... Yoksa madde boyutundan, mana buutuna/paralel evrene geçişte; uzay-zamanda aldığımız yolun devamı mıdır?..


*Diyalektik materyalist-metafizik oluş, oluşum, olgu/görüngü, gelişim, değişim, devinim ve döngü insanoğlu tarafından, dikkatle takibe alınmalı,bu yolculuğun sırrı belirlenmeli midir?...


*Max Planck Sabiti: 6,62 X 10-34  Maddenin mikro bölünüşünden sonra bizi hangi sonuçların beklediği MUAMMA…!?


*Muamma zannedilen ama gerçekte diyalektik gelişimi, açılımı olan; aynıyla vaki, gerçek bir sonsuz yaşam bizi bekliyor diyebiliriz!...


 
“İki şeyi unutmamak gerekir: Düşünceleri ve teoriyi incelemeye değer bir kişinin bir miktar zekâya sahip olduğu varsayılabilir; ama hiçbir kişinin her hangi bir konuda eksiksiz ve nihai hakikate ulaşmış olması olası değildir. Zeki birisi bize açıkça saçma gibi görünen bir görüşü ifade ettiğinde, bir şekilde doğru olduğunu kanıtlamaya kalkışmamalı, nasıl olup da doğru göründüğünü anlamaya çalışmalıyız.” 


Batı felsefe tarihi-1, Say: 91 BERTRANT RUSSEL


Kuramsal eleştiriye katkı:


*Havza İşçi Devleti, Havzaların Zenginliği savım, nihai bilimsel sav değildir. Ama bilinen siyasi, iktisadi, ilm-i içtimai/ toplumbilimsel/sosyolojik yapılanmaların son doğal halkası olduğunu iddia ediyorum.


*İnsanoğlunun, toplumsal anlamda, doğal, döngüsel siyasi, iktisadi ve içtimai yapılanmalarının soncusu olduğunu iddia ediyorum.


* Doğal, diyalektik akışa, doğal ardışık sıralanışa, uygun olduğunu söylüyorum ama ileride daha iyi siyasi, iktisadi, içtimai doğal halkaların ekleneceğini de şimdiden görebiliyorum.


*İnsanlık, bilimsel deney ve gözlemlere dayanarak; bu ardışık doğal halkaları keşfedip; daha iyi toplumbilimsel yapılar oluşturuncaya kadar; bilinen içtimai değerleriyle kendi yolunda ilerleyecektir.


*Diyalektik metafizik felsefe yaparak, bazı tespitler yaptım ve toplumbilimsel materyalist-metafizik sabitelerden yola çıkarak bir tez yazdım.


*İktisadi sabitem “iade kuramım” dır.


*İade Kuramı: Gün/yevmiye iş-gücü ölçeğinde, birim-emek-değerin tespitidir. Tıpkı, ısıl dengenin/ termodinamiğin “sıfırıncı ”  yasası gibi, insanlığın aklına sonradan düşmüş, basit ama işlevi olan bir yasadır!...


*Sermaye sınıfının işini bozsa da işçi sınıfının işini, işgücünü,çıkarlarını koruyacak yasadır!..


*İade kuramı ile birey, aile/hane halkı ve kamuya ait olan; Havzaların Zenginliği, iktisadi varlıkları, iktisadi değerleri: katma-değer, emek-değer ve artı-değerinin; sahibine iadesi gerçekleşebilecektir.


*İktisadi varlıkların, değerlerin adil-eşit-ortak paylaşımı için belirlediğim bu iktisadi sabitenin; siyasi, iktisadi ve içtimai yaşma katkısı olacak; mülkiyetin ve mülkiyetin verasetten intikali mümkün kılacak; insanlığın, iktisadi varlıkların ortak-adil-eşit paylaşımında çok önemli bir sorun çözülmüş olacaktır.


*İnsanlığın iktisadi yaşamına, adil-eşit-ortak bir katkı sunmaya çalıştığım bu kuramım; çok güzel bir sokak ağzı ile izah edilmiştir, işçi sınıfı anlasın diye yazıyorum: “Ne kadar ekmek o kadar köfte.” Çalışmayana ekmek yok!...


*İnsana, aileye/hane halkına, kamuya çalıştığı kadarı işgücü kadarı; yani, emeğimin hakkı kadarı; yani, alın teri verilmeli ve mülkü kazanımlarına ve mülkiyetinin verasetten intikaline hukuki engel konulmamalıdır.


*Bireyin ve ailenin/hane halkının, kamunun mülkiyet ve verasetten intikal hakkını korunmasının, havza sakini emekçilerin asabiyetinde, denetiminde, “Havza işçi Devleti” yapılanması ile olabilirliğini belirledim ve anlattım.


*Havza İşçi Devleti yapılanmasını olgulaştıracak, Havzaların Zenginliği tezimin, diyalektik metafizik felsefi anlatımla, nasıl olurda içtimai yaşamda uygulanabileceğini, olabileceğini, görünebileceğini anlamaya çalışmalıyız.


*Diyalektik metafizik felsefem ile Havzaların Zenginliğinin, birey, aile/hane halkı ve kamuya, yani sahibine iade kuramım ile nasıl iade edilebileceğini anlattım.


*Mevcut yapay-ulus-üniter-kapitalist-komünist devletlerin toplumsal refahı, huzuru, mutluluğu sağlayamayacağını anlatmaya ve belirlemeye çalıştım.


*İbn Haldun, David Ricardo’nun belirlediği “emek-değer ve Karl Marks’ın belirlediği,” artı-değeri” gasp edilen havza sakini emekçilerin; Havzalarının Zenginliğini koruması, kölelik düzenin devam etmemesi; ücretli köle olarak kalınmaması için kendi belirlediğim “iade kuramı” sahip çıkılacağına inanıyorum.


*Şüphesiz,  Havzaların Zenginliğini, İktisadi varlıklarını, iktisadi katma-değer, emek-değer ve artı-değerini, haksız yere gasp edenlerin: küresel-wahşi-şahsi-kirli-kapitalist-komünist-sermaye-sınıfı ve yerli-yersiz işbirlikçi akademik uzmanların, çanak yalayıcı liboşların işine gelmeyecek ve tezime “tu kaka” diyeceklerdir.


*İade Kuramı: Gün/yevmiye iş-gücü ölçeğinde, birim-emek-değerin tespitini yaparak; bireyin, ailenin/hane halkının ve kamuya ait; Havzaların Zenginliğini, iktisadi varlıklarını, iktisadi değerlerini: katma-değer, emek-değer ve artı-değerinin; sahibine iadesi sağlayacağına inandığım için bu tezi yazdım.


*Varsın ”tu kaka” desinler. Onlar bu tezimle tarihin çöp sepetine atılacaklar, bu tezimle havza sakini emekçiler, onları havza yaşam-yağış alanlarından çıkaracak, havzada sömürüye son verecek ve onların sonunu getirecektir.


*Covid-19 salgını ile saldırıya geçen kapitalist ve komünist sistemlerin denetimden çıkmış sermaye sınıfı; işçi sınıfının emek fazlasını ortadan kaldırma gayreti içine girmiş, bunu da başarmak için dünyanın tüm havza yaşam alanlarında, “biyolojik üçüncü dünya savaşını” başlatmıştır.


*Tüm havza yaşam alanlarında covid-19 viral yangı/enfeksiyon nedeniyle ölenlerin sayısı 5.000 000 a yaklaşmaktadır. Tarih:29.09.2021; Viral salgının etkileri insanlığı öldürmeye artarak devam etmektedir.


*Covid19’dan ölen yaşlı nüfusun, emeklilik kazanımları, yapay devletlere ve yapay devletler içinde kümelenmiş sermaye sınıfı şirketlerine finansal kaynak sağladığı haberi veriliyor. İngiltere’de bahse konu Rakam, pandemik sürede: 2 Milyar £. Olarak dillendirilmektedir.


* İşçi sınıfına muhtaç olan sermaye sınıfı, yeni nesil işçi sınıfının, “birim-emek-değerine” muhtaç olduğu için; onları, zapt-u rap altına alamayacak, işçi sınıfıyla uzlaşmanı yollarını aramak mecburiyetinde kalacaktır!...


*Toplumsal başat çelişki işçi ve sermaye sınıfı çelişkisi devam ediyor; sınıf çelişkisi ortadan kalkmadan, hiçbir konuda toplumsal uzlaşı olmaz, olamaz.



Görüngü Düzen ve Saklı Düzen ayırımı; Diyalektik Materyalist Felsefenin yetersizliğini; siyasi, iktisadi ve içtimai faaliyetlerimiz için klasik fizik ve kuantum fiziğin belirlediği “çekim yasası” sabitesiyle; maddi-manevi/enerji-ruh boyutunda mikro ve makro düzeyde, tüm yaşam alanlarında “Diyalektik Metafizik Felsefe” yapılması gerektiğini bizlere işaret etmektedir.



Ruh-zihin-beden içleminde, bütünlüğünde tekâmülünün/gelişiminin “Diyalektik Metafizik Felsefi” boyutunu bilimsel anlamda ele almak ve tekâmülün/gelişimin bireysel ve havzasal boyutta tespitini yapma zamanı gelmiştir. 


 
“DOĞUŞTAN İLKELER YOKTUR.
Bütün bilgilerin deneyden kaynaklandığını savunmak için alanı temizlemek üzere Locke, doğuştan ideler ve doğuştan önermeler öğretilerini yıkmayı zorunlu görür. Bir yazar adı vermemişse de Locke’un yel değirmenlerine saldırdığı sanılmamalıdır.
İdeleri doğuştan, dıştan gelen (Adventitious) ve yapay olmak üzere üç kategoriye ayıran Descardes kendi zihin-beden ikiciliğinin baskısı altında bütün idelerin doğuştan olduğunun sonucuna varmıştı.”


İnsan Anlığı Üzerine Bir Deneme; Say:18; John Locke


Kuramsal eleştiriye katkı:


*Locke, Rene Descardes’e gönderme yapmıştır.


*Bütün ideler deneyle kanıtlanır, ideler doğal yaşamdan aldığımız duyumlardan ve anlığımızdaki düşümlerden oluşur.


*Doğal havza yaşamında, bütün idelerimizi, havzada yaşamda kalma mücadelesi, havza yaşam biçimi belirler, havzada hayatı idelerimizi/sözcüklerimizi oluşturur ve havzanın kendine has diyalekti, lehçesi, havzanın dili bu şekilde olgulaşır.


*Hücresel mikro düzeyde RNA-DNA’larımız; yaşamdan edinilen bilgi birikimi ve aktarımı sayesinde; gelecek neslin biyolojik gelişim düzeyi olumlu yönde artarak; yaşamda, havza yaşamında kalmak için genetik bilgi aktarımını devamlı genişletip üstüne katarak havzada olgulaşmaktadır.


*Havzalarımızın doğal yasalarla oluşmuş doğal sosyolojisi, RNA-DNA kayıtlarında mevcuttur.


*Yapay devletlerin küresel sermaye sınıfı tarafından, oluşturulan yapay sosyolojisinin hukuki kayıt olarak tanımlanması yanlıştır.


*Doğal yasama: Havzanın doğal toplumsal kurallarıdır.
*Doğal sosyoloji: Havza doğal sosyolojisidir.
*Doğal toplumsal yapı: Havza sakinlerini toplumsal yaşamıdır.


 
Madde-1“İdeler düşüncelerin nesneleridir.
Herkes düşündüğünün ve düşündüğü sırada zihninin uğraştığı şeyin ideler olduğunun bilincinde olduğuna göre, insanların zihinlerinin de “aklık, düşünme, devim, adam, fil, ordu, karanlık” sözcükleriyle başka sözcüklerin anlattığı türden idelerin bulunduğu kuşkusuzdur: demek ilk araştırılması gereken şey insanın bunları nasıl edindiğidir.”


Madde-2
Bütün ideler duyumdan ya da düşümden gelir.  Öyleyse zihnin, bütün özniteliklerinden yoksun, hiçbir idesi olmayan, özel bir deyimle, beyaz kâğıt olduğunu düşünelim; bu zihin nasıl donatılacaktır.


İnsan Anlığı Üzerine Bir Deneme; Say:101 ,Md.1ve2; John Locke

 

Kuramsal Eleştiriye Katkı:


Madde-1
*Duyu organlarımız ses, ışık, ısı, tat, dokunma/temas titreşimleri (frekansları) ile ardışık olarak çeşitli rezonanslara girerek, aynı titreşimleri yakalayarak; dış dünyadan aldığı duyumlarla; maddesel nesnel ve düşünsel öznel kıpılarımız olgulaştırır.


*Bu olgularımızın fikr-i yenilik olarak irdelenmesi, belirlenmesi gerekmektedir.


*Anlığımızdaki kıpılarımız, idelerimiz, bileşik idelerimizi ve anlamı olan şeyler, imlemlerimizle ruhumuzu etkileyerek, run-zihin-beden içleminde, bütünlüğünde yaşamda kalır; havza yaşam-yağış alanlarında kendine münhasır bireysel ve toplumsal davranışlarımızı olgulaştırırız.


* Anlığımızda harmanlanıp değerlendirilen, belirlenimlerimiz, zihnin faaliyetleri sonucunda belirlenir!...


*Zihni faaliyetlerimizin, beden ve ruhumuzu doğrudan ve eş zamanlı olarak etkilediği artık bilinen bir ilmi gerçekliktir.


*Moleküler tıbbın psikolog ve psikiyatristlerinin, bu konuyu ruh-zihin-beden içleminde, bütünlüğünde ele alma zamanı gelmiştir!...


*Düşünürken, zihnin temas ettiği şeyleri, yani “ide” ve “duyum”ları karşılaştırarak; öznel ve nesnel “ide” oluşturmak bilgi biriktirmektir. “İnsan cenazeden cenazeye değişir” denmesinin sebebi de bu olsa gerek!...


Madde-2:
*Yeni doğan bebek, anne karnından aldığı duyumlar kadar temizdir.


*Beyaz kâğıt kadar temizdir diyemeyiz.


*Hiçbir idesi yoktur diyemeyiz.


*Kendi havzasında doğan tüm havzadaşlar, havza insanı, doğal sosyolojisinde, bireysel ve toplumsal anlamda, havza yaşam-yağış alanında mevcut doğal havzasal problemleri ile birlikte doğar.


 
“RUH algılamaya başladığında, ideler edinmeye başlar. Bir kimsenin ilk ideyi ne zaman edindiğini sormak, onun algılamaya ne zaman başladığını sormaktır; çünkü idelere sahip olmak ile algılama aynı şeydir.
Çünkü bu açıklamaya göre ruhla idelerinin, bedenle uzamı gibi, aynı anda var olmaya başlamaları gerekir.”


İnsan Anlığı Üzerine Bir Deneme; Say:106,Md. 9 ve 10; John Locke


Kuramsal Eleştiriye Katkı:


*Sadece anlığımız değil, ruhumuzda algılar, sezgilerimiz ruhsal algılarımızdır!...

 

*Yaşamda, yaşama doğduğumuzda; ideleri sezinleyip, tanımaya, tanımlamaya, yeni ideler edinmeye, yeni ideler yapılandırmaya başlarız.


*İlmi ilerleme için, duyum ve düşünme yeteneğini kullanan insan, keşfettiği yenilikçi ideleri, yapılandırmaları ile ruh-zihin-beden içleminde, bütünlüğünde, kendi içerisinde, bilinciyle değerlendirmeler yapar.


 
“Ben kendimde, kendisinin sürekli ideleri gözlemlediğini algılayamayan duygusuz ruhlardan birinin bulunduğunu kabul ediyorum; ayrıca bedenin her zaman devinmesi zorunlu değilse ruhun da her zaman düşünmesi zorunlu değildir; çünkü (benim anladığıma göre) ruha göre idelerin algısı, bedene göre devim gibidir, unun özü değil işlemlerinden biridir. Bu yüzden de, düşüncenin, ruhun en özgül eylemi olduğu kabul edilmekle birlikte yine de ruhun her zaman düşünmekte, her zaman eylemde bulunmakta olduğunu kabul etmek zorunlu değildir.


Bu belki de, ne uyuyan ne uyuklayan, her şeyin sonsuz Yaratıcısı ve Koruyucusu olanın bir ayrıcalığıdır.”


İnsan Anlığı Üzerine Bir Deneme; Say:106, Md.10; John Locke


Kuramsal Eleştiriye Katkı:


*”Düşünce ruhun en özgül eylemidir” derken, görüngü ve saklı düzende; ruhun, idelerimizi algılaması, çarpıştırması, yeni ideler keşfetmesi, idelerin gelişimi, değişimini sağlayarak, sözcük (diyalect) türetmesi eylemi zihin ile eşgüdümlü olarak, kendimizde, benliğimizde, ruh-zihin-beden içleminde, bütünlüğünde gerçekleşir.


*Fizik âlemde olgulaşan, düşünce buutundan, metafizik alemde olgulaşan enerji buutuna, anlığımızla etkileşen ruhun; hem fizik hem de metafizik âlemde olgunlaştığı, yenilendiği, TEKAMÜLE uğradığı anlaşılmadır!...


*Ruhun, diyalektiği metafizik felsefesi yapılmalı, insanlık tarihi havza bazında, sınıf temelli olarak yeniden yazılmalıdır. Bu konu gerçek yaşamda, havza yaşamında, havzasal bazda irdelenmeli ve belirlenmelidir diyorum.


 
“Bir insanın düşünmekte olup da bir an sonra bunu anımsamaması olası değildir. Ruhun düşündüğünü ve insanın bunu algılamadığını kabul etmek de bir insanda iki kişi görmektir.
……
Bilinç, insanın kendi zihninde geçen şeyin algılanmasıdır. Bir şeyin bilincinde olduğumu kendim algıladığım zaman, benim düşündüğümü kesinlikle söyleyebilenlerin çok keskin bir görüş gücü olması gerekir; bunlar, köpekler ve fillerinde, bunu söyleyememeleri dışında, düşünmenin, tasarlanabilen bütün belirtilerini göstermelerine karşın düşünmediklerini görebilirler.”


20. Madde.
“Ruhun, duyular onu üzerinde düşüneceği idelerle donatmadan önce düşündüğüne inanmak için bir neden görmüyorum:


Bu ideler arttıkça ve saklandıkça ruh da uygulama yoluyla düşünme yetisini birçok yönden geliştirmeye başlar; daha sonrada ideleri birleştirip kendi işlemleri üzerinde düşünerek, anımsama, imgeleme, uslamlama ve düşünmenin öteki kiplerindeki/kalıp kolaylıkları olduğu kadar, birikimini de artırır.”


İnsan Anlığı Üzerine Bir Deneme; Say:110,Md. 19 ve 20; John Locke


Kuramsal Eleştiriye Katkı:


*John Locke, ruh ve düşünceyi ayırırken, ruh ve zihin/düşünce arasında ideler aracılığıyla etkileşim olduğunu, devinim olduğunu, değişim ve gelişim olduğunu söylemese de; ruh ve bedenimiz arasında ilineğin, ilintinin, imlemenin olduğunu belirlemektedir.


*Bu insani yetimiz, istencimiz, kişiliğimizi oluşturur, ruh ile zihnin uyumsuzluğu kişiliğimizi çözümler, kişiye münhasır ruhsal yapı bozulur. Ruh-zihin-beden içleminde, bütünlüğünde de bozulmalar başlar.


*Zihnimizin ve bedenimizin sağlıksız çalışmasına neden olur, bedenimizi de etkileyerek; sonuç itibarıyla, bedenimizde, benliğimizde psiko-somatik rahatsızlıklar baş gösterir.


*İnsanı, ruh-zihin-beden bütünlüğünde ele alırsak; yaşamda kurgusal/teorik ve kılgısal /uygulmalı deneyimleri; kişi, fizik ve metafizik ortamında, nesnel ve öznel değişim; gelişim, deviniminden ileri gelen yenilikçi davranış biçimleri olgulaştırmaktadır.


*Tek kişide, havza sakini emekçide, doğal ortamında, havzasal yaşamında, en iyi şekilde aile ortamında seciye/karakter/huy oluşturmakta; yaşamda kalma ve yaşama uyum sağlama mücadelesi vermektedir.


Ruhun, önceden düşünmesine inanmadığını söylüyor.


*İnsanın düşünme yetisi, beynin hücresel biyolojik fonksiyonları ve elektromanyetik alanında, insan anlığında, duyum ve düşünme yetisi ile enerji boyutunda, ideler, imler oluşur.


*İnsan, idelerini, imlerin, istenci ile dimağında/anlığında harmanlayarak yeni birleşik idelerini yapılandırır. Vuku bulunan yeni ideleri zihinsel yetisi ile belleğine kaydeder. Bilgi ve becerisi ile kendinin ve neslinin devamını sağlayarak yaşamda kalma mücadelesi verir.


*Düşünme yetisi ile zihin ideleri ardışık olarak birleştirerek; anda, zamanda düşünme yetisi üzerinden, ruhumuzla ilintilenerek, bedeni etkilediği, tekâmüle, gelişime uğradığını, eş zamanlı olarak bedeni fonksiyonları olgunlaştırdığını söyleyebiliriz.


*Bu açılım, insanda, bedensel fizik gelişimle eşzamanlı olarak, ruhsal metafizik gelişimin de olgulaştığının, yaşamla uyum sağlandığının kanıtıdır.


*Diyalektik metafizik felsefe: Ruhun, duygu, duyum ve düşüncelerimizle ilintisinin olduğunu; iliniklerin: im, id, ide, ideaların, biri birlerinin etkisinde kaldığının; biri birleri ile bağı olduğunu, bu olguların yaşarken tekâmüle uğradığının felsefesidir.


*Tekâmülümüzün her aşaması, tüm havza yaşam-yağış alanlarında, havza bazında; tarihsel gelişimi, diyalektik metafizik felsefe ile yeniden belirlenmeli ve irdelenmelidir.

 

 
 
“Algı idesini ve istek idesini düşünümden ediniriz. Zihnin, en sık incelenen ve isteyen herkesin kendinde bulabileceği kadar sık ortaya çıkan iki büyük önemli eylemi şunlardır. Algılama ya da düşünme ve istenç ya da isteme.


Düşünme gücüne ANLIK, istenç gücüne de istenç denir; zihindeki bu iki güce ya da yeteneğe yetiler denir.


Düşünümün, anımsana, ayırt etme, uslamlama, yargılama, bilgi, inan ve benzeri yalın idelerin kiplerinin bir bölümünden ileride söz etme olanağı bulacağım.”


İnsan Anlığı Üzerine Bir Deneme; Say:121,Md.2; John Locke


Kuramsal Eleştiriye Katkı:


*Anlık: Zihnin enerji buutudur, beyin hücrelerinin manyetik etki alanında, buutunda tezahür olur, oluşur,olgulaşır biz bunu zihin olarak tanımlıyoruz.


*İstenç: Zihni enerjimizin, bireysel anlamada denetim gücüdür. Ruh-zihin-beden içlemini, denetimini, istenç gücümüzle denetim altına alırız. Zorla güzellik olmadığı, herkes tarafından bilinen bir şeydir.


*İstenç, enerji buutundaki zihnimizdir, istenç olmadan denetim olmaz; zihin, ruhumuz ile yine enerji buutunda, dua istenci yoluyla bağlantı kurar.Dua çok güçlü, bilinçli istençtir!...


*Bireysel ve toplumsal davranışlar rızaya dayalı olmalıdır. Rızaya dayalı olmayan davranışlar, istençler çözümü zor sorunlar üretir.


*Toplumsal anlamda, havza sakini emekçilerin, havza yaşam-yağış alanında, istemli, istençli olarak yapılandıracakları Havza İşçi Devletinin, etken kelime de denetimdir.

 

*Denetim istençli, rızaya dayalı olmalıdır, yoksa bireysel ve toplumsal büyük-küçük sorunlar yaratır!...


 
“Hayvanlarda bellek vardır. Zihne gelen ideleri bir yana koyup saklama yetisine insan kadar başka birçok hayvanda sahip gibi görünüyor.”

 

İnsan Anlığı Üzerine Bir Deneme; Say:142, Md. 10; John Locke


Kuramsal Eleştiriye Katkı:


*Havza sakini insanların anlığında oluşan ideler; havzasal duyum ve düşünüm ile oluş, oluşum, olgulaşır!...

 

*Havza sakini insaların anlığında, havzasal dil/diyalekt:im, id, ide, idea; oluş, oluşum olgulaşır,  havzanın dili kendi içinde, anlığımızda yapılanır.


*Havza yaşam alanındaki hayvanlar, duyu organları vasıtasıyla beynine yerleşen duyumları, havza sınırları içerisinde,  yaşamda kalması ve neslinin devamını sağlaması için içgüdüsel olarak, morfogenetiği doğrultusunda kullanır.


*Bu durum havzada, havza canlılarının, kendi içerisinde bir yaşam biçiminin belirlenmesini ve yaşamı idame ettirmesini, morfogenetiğinin korunması ve neslinin devamını sağlar.

 


 
“Hayvanlar (ideleri) karşılaştırır, fakat yetersiz olarak. Hayvanların bu yetiden ne ölçüde pay aldıklarını belirlemek kolay değildir; bunun büyük ölçüde olmadığını düşünüyorum; çünkü onlarda yeterince seçik idelerin bulunsa da iki ideyi, bunların yeterince değişik, yani iki ayrı ide olduğunu anlayacak kadar ayırt ettikten sonra,  onların hangi koşullarda karşılaştırılabilecekleri üzerinde düşünüp incelemede bulunmak bana yinede insan anlığının bir ayırımcılığıymış gibi görünüyor.”


İnsan Anlığı Üzerine Bir Deneme; Say:144,Md.5; John Locke


Kuramsal Eleştiriye Katkı:


*Yetersiz olsa da havza yaşam-yağış alanındaki mikro ve makro büyüklükteki tüm canlılar, bitkiler, hayvanlar; duyu organları, hücreleri ve hücrelerinin işlevsel yapıları vasıtasıyla, morfogenetik şifreleri ile edindikleri duyumlarla hareketlenirler!...


*Yaratılmışların morfogenetik programları, şifrelenmiştir. Yaşamları, havzalarında, çevrelerinde, kendi çerçevesinde içgüdüsel olarak hareket eder, diğer yaratılmışlarla aynı frekansalarda, rezonansa girerler!..


*Çevreden edindikleri duyumları karşılaştırır ve yaşamda kalmak  ve neslini devam ettirmek için kullanırlar.
 
 
“6- Bir dildeki kimi sözcüklerin bir başka dilde niçin karşılığı bulunmaz. Bu bize nasıl olup da her dilde, niçin karşılığı bulunmaz. Bu bize nasıl olup da her dilde, başka dillerde tek sözcükle anlatılamayan özel sözcüklerin bulunabileceğini açıklar.

 

7-Bir ulusun birçok alışkı, gelenek ve davranışları başka bir toplumun hiçbir zaman oluşturmak fırsatını bulamadığı, belki ayrımına bile varmadığı, birçok ide bileşimini onun için alışılmış ve zorunlu kıldığından, günlük konuşmalara dolambaçlı anlatımlardan kurtulmak için bunlara birer ad vermek gerekir;”


İnsan Anlığı Üzerine Bir Deneme; Say:207,Md: 6-7; John Locke


Kuramsal Eleştiriye Katkı:

 

6- Ve sözcükler.

 


*Havzasal yaşamda, havza sakinlerince oluşturulan kimi sözcüklerin, diğer havzalarda niçin karşılığı bulunmaz?..


*Her havza kendi dilini oluşturur.


*Havzalar işgal edildiğinde dili de işgal edilmiş olur.


*Havza yaşamında diller, yaşam içerisinde yenilenebilir, gelişir ve değişir.


*Diller havza etnik yaşamında doğal olarak oluşur.


7- Ve diller değişir.


*Bir havzada kullanılan kimi sözcüklerin, başka bir havzada karşılığı olmayabilir. Bunu havza sakinlerinin duyum ve düşünce yapıları ile havzasal yaşam biçimi belirler.


*Havza sakinlerinin kendi idelerinden oluşturduğu bir dili vardır. Havzanın dili, havza sakini insanların yetileriyle, keşifleriyle değişip gelişerek yeni haller alır.

*Havza doğal yaşamına uyum sağlamak için havza sakini bireyler, kendi ideleriyle, sözcüğünü; sözcükleriyle, cümlelerini/algılarını ve nihayetinde kendi dilini oluşturur.

*Havza sakini emekçiler, havzalarını işgal güçlerinden temizlemeden, havzalarında özgürce yaşama geçmeden, yeni olumlu sözcükler yaratmaları zorlaşır; kültürel değerlerini geliştiremez, maddi ve manevi olarak emek-değer üretemezler!...

 

“Ruh-zihin-beden arasındaki iletişimi ve bütünlüğü enerji bedenimiz sağlıyor. Hiyerarşi gereğince bütün bu sistemin komutanı ruhumuz.

Hücreyi mikroskopla büyüttüğümüz zaman DNA ları görürüz. DNA’ larımız kuantum alanıyla irtibat haline geçtiğimiz en küçük birim.

Evrensel ruhun sahip olduğu informatik alan ile iletişim halinde olan DNA’larımız, aynı zamanda morfogenetik alan ve evrensel enformatik alanla bağlantı halinde.

Hücreyi büyüttüğümüzde molekül, molekülü büyüttüğümüzde atom dünyası ile karşılaşırız. Tanrı parçacığı olarak kabul edilen “Higgs Bozonu”nun keşfiyle artık atom kalktı, atom altı kuantum alanıyla tanıştık. Tüm sırlar ve evrensel bilgilerin bulunduğu bu alana “sonsuz olanaklar okyanusu” adı verilir.

Tüm canlılar ve nesneler belirli bir titreşime sahiptir. Gözle gördüğümüz, burnumuzla kokladığımız, kulaklarımızla işittiğimiz, dilimizle tattığımız her şey frekanstan ibaret! Derimizin üzerindeki semboller sayesinde dış ortamdaki frekans hali ile iletişim halindeyiz.”

Şifa Sende-2;Say:169; Dr. Erhan ÖZER

Kuramsal eleştiriye katkı:

*Bizler enerjiyiz, ruhumuz, zihnimiz, bedenimiz maddi ve manevi değerlerimiz sonuçta enerjidir. Madde enerjinin yoğunlaşmış halidir der fizikçiler. Maddi ve manevi/ruh-enerji boyutunda döngüsel, ardışık olarak devinim ve akış halindeyiz.

* Hücresel, havzasal, evrensel boyutta yaşadığımız atom altı kuantum alanlarımızda bizlerin ruhsal yaşam alanlarıdır. Termodinamiğin ikinci yasası her şeyin ölümlü olduğunu söyler (entropi) düzensizlik. Üçüncü yasası evrende hiçbir zaman düzensizlik (entropi) sıfır olmaz der.

*Zaten, Kur’an’ımız, “herkes ölümü tadacaktır” diye öğüt verir.

*Bedenden ayrılan ruh, enerji boyutuna geçerek kendi yaşam alanında tekâmülüne devam eder, orada yaşam bulacağını, Yaratanımız, Kur’an da öğütler.

*Havza yaşam-yağış alanlarında, tüm yaratılmışlar arasında, fizik ve metafizik/ruh-enerji boyutunda; morfogenetik görüngü düzende ve informatik saklı düzende yaşamda kalmak adına ölümüne mücadele vardır.

* Yarı kapalı, havza yaşam-yağış alanında, saklı havzasal kuantum düzeninde; kendine münhasır pH değerleri ve termodinamiği olan, havza akarsuyunun kapsama alanında; tüm havza canlılarında, maddi ve manevi/ruh-enerji boyutunda, çekim yasasından kaynaklanan, havzasal yaşamda, yenilenip, gelişen “havza aidiyet bilinci” vardır.

 

“Atomların sürekli devinimi sayesinde elektriksel ve manyetik enerji salınırları oluşur. Yaşayan varlıkların atomları daha aktif olduğundan, etrafımızdaki insanların, hayvanların, ağaçların ve bitkilerin enerji alanlarını daha kolay algılarız.

Rezonans yasası sayesinde çevremizde ihtiyaç duyduğumuz tüm enerji alanları, tekâmülümüz için hizmet eder.

Aurayı oluşturan enerji alanı, hem alıcı hem de verici olarak çift taraflı çalışır.

…Bugün artık seralarda daha fazla ürün alabilmek için çiçeklere klasik müzik bile dinletiliyor.

Biliyor musunuz; bizde zaaflarımızdan kurtularak, yaşam sınavlarımızı vererek boyut atlayarak, frekansımızı yükselterek etrafımızdaki kilometrelerce genişletebiliriz. Bu sayede hastalıklardan korunmuş oluruz.”

Şifa Sende-2;Say:194; Dr. Erhan ÖZER

Kuramsal eleştiriye katkı:

*Havzaların yarı kapalı yaşam alanı olması nedeni iledir ki; havza canlıları, havza sınırları içerisinde, yaşamı daha kolay, daha iyi algılar.

*Havza canlıları, mikro ve makro düzeyde, havza yaşamına uyum sağlamak için algılama yeteneklerini; nesilden nesile daha iyi geliştirerek, genlerine işleyerek, şifreleyerek havza yaşam-yağış alanı şartlarına uyum sağlayarak yapar.

*Havza canlıları, havzalarında, nevi şahsına münhasır yaşam biçimlerini; denetimli olarak, yaşamda kalma mücadelesi içerisinde kalmaya çalışarak geliştirir, olgulaştırırlar.

*Biz de küresel wahşi sermaye sınıfına karşı olan zaaflarımızdan kurtularak, havza yaşam alanlarımızı sömürgecilere karşı sürekli cihat içinde olarak koruyabilir, böyle bir mücadele biçimi geliştirebiliriz.

*Havza yaşam-yağış alnında mevcut tüm canlıların haleleri (aurası) biri birleri ile iletişim kurmak, hayatta kalmak için çift-çok taraflı çalışır.

*Bu yaşam mücadelesi, ana havza yaşam-yağış alanları kapsamında, tali havza yaşam alanlarında daha etkin, daha çetin olur.

*Küresel sermaye sınıfının işgali altındaki havza yaşam-yağış alanlarında, tali havzalardan başlayarak, ana havza yaşam alanını kapsayacak toplumsal özgürlük mücadelesi vermek, havza sakini emekçiler adına doğal haktır. Bu özgürlük mücadelesi tüm havzalarda günü geldiğinde çok çetin olacaktır.

*Havzanın zenginliklerini, havza sakinleri adına korumak, havzasal ölüm kalım mücadelesi vermek; havza canlıları arasında olduğu gibi, tüm ana ve tali havzalarda, dayanışma içinde toplumsal özgürlük mücadelesi verilerek, sömürgeci küresel wahşi sermaye ve yerli işbirlikçilerine karşı mücadele aynı frekansta, rezonansa girerek olacaktır.

 

“Bu dünyada her türlü canlının rezonansa girebileceği frekans bulunur. Mikroplar bile pozitif ve negatif olarak biri birlerinden ayrılır ve bir amaç için hayatımızdadırlar. Tüm hayvanlar yaşadıkları ortamda bir denge oluşturur. Ancak yine de her şey ilahi bir düzen içindedir. Tüm bu oluşum sadece biz insanların ruhsal tekâmülü içindir. Dikkat edilmesi gereken asıl konu dengelerin bozulmamasıdır.“

Şifa Sende-2;Say:201; Dr. Erhan ÖZER

Kuramsal eleştiriye katkı:

*Tüm hayvanlar, yaşadıkları havza yaşam-yağış alanlarında, makro ve mikro boyutta denetimlidir. Bu denetim kendi aralarında kurulu doğal denge oluş, oluşum, olgu/görüngü, gelişim, değişim, devinim, döngü ile belirlenir.

*Havza yaşam-yağış alanlarındaki canlılık, Havzaların Zenginliği, havza sakini emekçilere sunulmuş doğal nimetlerdir, havza sakinlerinin varoluş hakkıdır.

*Doğal nimetler, döngüsel, mevsimsel olarak havzanın yaşam akışı içerisinde yetişmekte ve nimetler kendi haline bırakıldığında, Havzaların Zenginliği adil paylaşıldığında, her kese yetecek düzeydedir.

*Küresel-wahşi-şahsi-sömürgeci-sermaye-sınıfı; havza yaşam-yağış alanlarında; insani, hayvani ve bitkisel tekâmüle, gelişime engel olmaktadır.

*İdeolojik yapay fikirleri ve tek taraflı, kendine çalışan evrensel hukuk sistemleriyle, haksız mülkiyet edinerek; havza yaşam-yağış alanlarında, Havzaların Zenginliğine, tüm havza yaşam-yağış alanlarında el koymakta ve sömürmektedirler.

*Dikkat edilmesi gereke konu, bireysel sağlığımızı korumakla birlikte havzada sağlıklı yaşam ve beslenme döngüsünü de korumaktır.

*Asli meselemiz, havza sakini emekçilerin malına, mülkine, canına, kültürüne, özgürlüğüne kast eden, katma-değer, emek-değer ve artı-değerini gasp eden asalak parazitleri, sömürgecileri ortadan kaldırmak, havza sınırları dışına çıkarmak, havzaların zenginliğini koruyarak olası iktisadi ve siyasi buhranlara, beşeri felaketlerin yaşanmasına engel olmaktır.

 

“Her şeyin bilgisi frekans/titreşim olarak morfogenetik alanda (MGA) kayıt altındadır.

MGA, düşüncelerimizin hafızaya alındığı enformatik/bilgi alanlarıdır. Hepimiz kendimize ait bir MGA’ya sahibiz Bu alanı web sitesine benzetebiliriz. Şifreleri sadece kendimizde olan bu siteye her türlü bilgiyi yükleyebiliriz. Dışarıdan hiç kimse bu alana girip değişiklikle yapamaz. Bizim dışımızdaki alanlar, ancak web adresimizi alarak içindeki bilgileri alabilirler.” Yabancı birinin web sitemizde değişiklik yapabilmesi ancak sahibi üzerinden gerçekleşebilir. Eğer güvenip inanırsak başkasının istediği değişikliği yine kendimiz yapmış oluruz. 

Şifa Sende-2;Say:220; Dr. Erhan ÖZER

Kuramsal eleştiriye katkı:

*Bireysel, ailesel/hane halkı ve kamusal anlamda, psikosomatik hastalıkların nedeni, şifresi kendimizde olan; ancak, kendimizin müsaade ettiği ölçüde, yabancı kimselerin müdahalesine açık olan sağlık sorunlarımızı, yine kendimiz çözebiliriz.

*Havzasal ve toplumsal anlamda, yarı kapalı havza yaşam alanlarımızda hücresel ve bedensel anlamda; havza sakini insan-hayvan-bitkilerin canlıların morfogenetik alanları vardır.

*Havzalarımızın morfogenetik (HMGA) alanı, fikr-i yeniliktir, havza sakinlerince belirlenmeli ve sömürgeci güçlerden arındırılmalıdır.

*Havzalarımız, kendi genetik bilgi alanına (HMGA) sahiptir, havza sakini emekçiler tarafından keşfedilmeyi bekliyor.

*Havza sakine emekçilerin, işgal ve istila amacıyla gelen sömürgecilere karşı, genetik güçlerini şifrelerin kullanarak “havza aidiyet bilinci” ile “sürekli cihat” etmeleri farzdır. 

 

“Aynı toplumda yaşayan insanların benzer arzu ve isteklere sahip olmalarının sebebi de o toplumun morfogenetik alanındaki kayıtlarla ilişkilidir. Sahibi olduğumuz web sitesi içindeki temel bilgiler, etnik duyarlılığımızı oluşturmaktadır.

MGA etkisiyle dünyadaki tüm ülkelerde farklı inanışlar benimsenmektedir. Ama sonuç hepimiz tek bir bütünün parçasıyız. Dünyadaki tüm oluşumlar kendi MGA’larına yüklenmiş enformasyonların esareti altındadır.

Fiziksel bedenimizi oluşturan hücrelerimizdeki DNA’lara yüklenen programa göre yaşamı algılamaya başlarız. Anne, baba, kardeş, akraba, arkadaş… Herkese bakışımız ve ülkemizin değer yargıları hep bu programın eseridir. Yaşam boyunca öğrendiğimiz her düşünce hard diskimize yüklenerek hayatımıza etki eder.”

Şifa Sende-2;Say:221; Dr. Erhan ÖZER

Kuramsal eleştiriye katkı:

*Kara-turuncu-yeşil kapitalist ve Kızı-komünist yapay-ulus-üniter-laik ülkelerde; farklı inanışlar, inançsızlıklar benimsenmekte, toplumsal yapıdan Tanrı dışlanmaktadır; Ama toplumsal faaliyetlerde ilmi-bilimsel tespitler olmakla birlikte; esasen,  Tanrı’nın öğütleri doğrultusunda faaliyet gösterilmekte ve bu öğütler gerçek toplumsal yaşamda uygulanmaktadır.

*Havza morfogenetik alanı, görüngü düzeni, havzanın genetik bilgi alanı, yaratıcının denetiminde, O’nun hükmünde yaşam bulmaktadır; genetik şifreler havza bazında, kendi içinde daha sağlıklı çalışmakta ve hayat bulmaktadır. “Havza aidiyet duygusu” bunun en belirgin işaretidir.

*Havzasal duyarlılık: Havza sakini emekçilerin benzer istemlere sahip olmaları, aynı havzanın web sitesini kullanmalarındandır. Şifreleri ortak olmalarındandır.

*Havza yaşam-yağış alanının, havza sınırları içerisinde, daha da güçlü olarak mevcut morfogenetik alanı/görüngü düzeni/fiziki yaşam alanı ve informatik alanı/saklı düzeni/kuantum yaşam alanı mevcuttur.

*Havzaların oluşumunda bu güne dek oluşmuş hücresel, havzasal maddi ve manevi/ruh-enerji boyutunda; fizik ve metafizik boyutta; havza canlılığı üzerinde etkin, morfogenetik kayıtların olduğunu iddia etmekteyim.

* Yarı kapalı havza yaşam-yağış alanının, genetik/morfogenetik kayıtları keşfedildiğinde, bilimsel anlamda insanlık daha doğru, daha nizami/ disiplinli/sistematik bir yola gireceğine inanıyorum.

 

“Bundan sonra iş kaldı internet bağlantısını oluşturmaya. Bağlanacağımız yer evrensel enformatik alan (kozmik bilgisayar).Bağlantının şifre kodu ve kullanıcı adı kendisi (hepimizin parmak izleri farklıdır ve kendimize ait şifre kodunu belirler). Bağlanmak ve gereken şartlar: Ruh-zihin-beden bütünlüğü içinde yüzde yüz inanç ve güven! Bağlanılan yerin şifre kodu: Koşulsuz sevgi.

Hani bilgisayarımızda sembolik bir görüntü vardır. Evimiz ile evren arasında dünya! Evimiz bedenimizi, dünya zihnimizi, evren ruhumuzu simgeler. Bu tabii i dünyasal bir bağlantı şekli. Asıl evimiz aslında kuantum alanı.”

Şifa Sende-2;Say:245; Dr. Erhan ÖZER

Kuramsal eleştiriye katkı:

*Havzasal enformatik alan (HEA) diğer havzaların enformatik alanıyla bilgi alışverişi olmakla birlikte, kendi içinde özerk çalışan bir havzasal enformatik alana, genetik bilgi ağı, alanına ve akışına sahiptir.

*Koşulsuz havza sevgisi, ruh-zihin-beden bütünlüğü, yenilikçi bir kavram olarak belirlediğim, “havzanın kuantum alanında,” tüm varlıkların biri birleri ile olan bağlantısını sağlayan, havza aidiyet hissinin, duygusunun, şuurunu temel alanı ve kaynağıdır.

*Koşulsuz havza sevgisi, akarsuyunun kaynağından, gözesinden, şeriasından doğar. Güneş ışınlarından alınan enerji ile oluşan atmosferik olaylar, siklon ve antisiklon alanlar, havza iklimini oluşur.

*Havza yağışlarını, yağmur damlaları, akarsuyu yerçekimi gücü ile denetimli ve döngüsel olarak kendi seyrinde akar, havzaya yaşam-yağış alanına can katar.

*Havzaların Enformatik alanı belirlenmeli, “Havzaların Zenginliği,” maddi ve manevi zenginliği, havza sakinleri tarafından bilinmeli, benimsenmeli ve etkin sürekli cihadı mücadele ile sömürgecilerin insafına bırakılmamalıdır.

 

1. 5.Havza İşçi Devleti Nedir?(Ahmet Arslan)

“Nihayet bireyle devletin ilişkileri dengeli ve uyumlu olacağı bir düzeni düşünmek ve istemek, gerçekleştirilmesi imkânsız bir düş peşinde koşmak demek değildir.

… Demokrasinin kendisi bu gelişmelerin en önemlisidir.”

Felsefeye Giriş; Say: 198; Prof Dr. Ahmet Arslan.

Kuramsal eleştiriye katkı:

*Demokrasinin gerçek anlamı “halk ortaklığı”dır. İnsanlığın antik-helen uygarlığından beri, şehir devletlerinde uygulamaya çalıştığı bu kavran, hükümran sınıflar tarafından suiistimal edilmiş, günümüzde de sömürgeciler tarafından suiistimal edilmektedir.

*Bir tanımlama da “Havza İşçi Devleti” içinde yapılmıştır.

*Havza işçi devleti: Havza yaşam-yağış alanında oluşturulacak sınıf temelli, denetimli toplumsal halk ortaklığıdır. Yani, “Denetimli Demokratik Halk Cumhuriyetidir.”

*Demokrasinin en geliştirilmiş halinin oluşturulacağı “Havza İşçi Devletinde,” havza sakini emekçilerin asabiyeti ile idari, siyasi, iktisadi, askeri ve istihbarı ORTAKLIK olarak hayata geçirilecektir.

 

“Öte yandan Marks, Burada ayrıntılarına girmeyeceğimiz 

…burjuva devletini yıkacakları kehanetinde bulunur.

…. Böylece insanların gerçekten gerçek insan haysiyetine uygun olarak özgür ve eşit bir biçimde yaşayacakları, gerçekten kendi kendini yönetecekleri demokratik bir toplum ortaya çıkacaktır. İşte bu toplum komünist toplumdur.”

Felsefeye Giriş; Say: 200; Prof Dr. Ahmet Arslan.

Kuramsal eleştiriye katkı:

*Adam Smith’in, denetimsiz serbest piyasa iktisadi yapılanmasını tanımlaması; “küresel kapitalist wahşi sermaye sınıfının” ayak seslerini haber vermiştit!...

*Batı aydınlanması,(!) diyalektik materyalist felsefe ile de emperyalist wahşi kara-kapitalist ve kızıl-komünist develet sermayesinin ve sermaye sınıfının oluşumuna neden olmuştur.

*Karl Marks’ın, tanımladığı kızıl-komünist toplum da “artı-değer” ile birlikte “emek-değerin” tamamının gasp edildiği wahşi bir komün/cemaat toplumun ilki, Bolşevik ihtilalı ile hiç beklenmedik yerde “Volga Havzasında” kurulmuştur.

*Ütopik olan, bu yapay devlet, 1989’da Berlin Duvarı ile birlikte yıkılmıştır!...

 

“Sonuç itibariyle bütün bu gelişmeler Marks’ın öngördüğü kanlı devrimin gerçekleşmemesine yol açmıştır.

… Hiçbir gelişmiş batı sanayi ülkesinde, komünistler, demokratik yoldan iktidarı ele geçirebilme başarısını gösterememişlerdir. Komünist devrimler Marks’ın hiçbir zaman öngörmediği yerlerde, Rusya ve Çin gibi temelde tarım ülkesi olan toplumlarda gerçekleşmiş, daha doğrusu bu kurama inanan aydınlar ve partiler tarafından zorla gerçekleştirilmiştir.”

Felsefeye Giriş; Say: 202; Prof Dr. Ahmet Arslan.

Kuramsal eleştiriye katkı:

*Batı aydınlanması, “toplum bilimsel/sosyolojik sabiteleri, bilimsel yenilikçi gelişmeleri, sömürü aracı olarak kullanmış; hiçbir zaman, demokrasinin gerçek anlamı olan toplumsal ortaklık; hiçbir batı toplumunda gerçekleşmemiştir.

*Yapay devletler içinde gizlenmiş, küresel kapitalist ve komünist sermaye sınıfı demokrasi kavramını, her havza yaşam-yağış alanında kendi çıkarları için kullanmış, siyasi malzeme yapmıştır.

*Batı aydınlanması, “insan hakları beyannamesi” adı altında, tüm insani değerleri adalet, özgürlük, kardeşlik/barış ve eşitlik/ortaklık kavramlarını sömürmüştür!...

*Sömürgeciler, yapılandırdığı, sınırları belirsiz, yapay devletler içinde saklanarak askeri-istihbarı hükümranlığını yürütmüş; emekçileri, işçi sınıfını, tüm havza yaşam-yağış alanlarında sömürmüş; Havzaların Zenginliğini sömürmeye devam etmektedir.

*Kapitalist ve komünist devlet yapılanmaları, işçi/emekçi sınıfın “artı-değeri” ni gasp ederek, biri birleri ile olan rekabette de wahşileşerek, kapitalist ve komünist wahşi sermaye sınıfı oluşturmuştur.

*Lenin ve Mao gibi örgütçü liderler emekçileri, mevcut hükümran güçleri ortadan kaldırmak için kurdukları komünist parti marifetiyle zora dayalı komünist işçi devletleri kurmuşlardır.

*Ardılları, kapitalizme, yine bu kurucu komünist partiler vasıtasıyla dönmüş, dönüşmekte ve nihayetinde “komün toplum ütopyasından” vaaz geçilmektedir. Rusya ve Çin işçi devletleri kapitalist sisteme dönüş yolunda aşırı çaba sarf etmektedir.  

 

“Marks, böylece, üç şeye önem vermekte, onların tarihin açıklayıcı anahtarı, olarak görmektedir: insanların içlerinde bulundukları doğal, maddi fiziksel koşullar; doğayla mücadele için hayatta kalmak amacıyla ürettikleri aletlerle ve bu aletlerin üretimleri alanında gösterdikleri teknik ilerlemeler; …. Yarattığı toplumsal sınıflar.”

Felsefeye Giriş; Say: 229; Prof Dr. Ahmet Arslan.

Kuramsal eleştiriye katkı:

*Günümüz insanların içinde bulundukları doğal havza yaşam-yağış alanları, maddi manevi/ruh-enerji; fiziksel- metafiziksel doğal koşulları; pH’ı ve iç-termodinamiği, hızla değiştirilmekte ve kirletilmektedir.

*Havza yaşam-yağış alanları küresel wahşi kapitalist ve komünist sermaye sınıfı tarafından işgal, istila, ilhak, soygun, sömürü, savaş, talan, tecavüz edilmekte ve yeni teknik ilerlemelerde kullanılarak en acımasız bir şekilde; Havzaların Zenginliğinin sömürülmesine devam etmektedir.

*Bu diyalektik gelişim” havza sınıf temelli” olarak aydınlanmalı, havzasal tarihi sabitelerle belirlenmelidir. Havza sınırları içerisinde diyalektik materyalist tarih ve metafizik tarih eş zamanlı bütünlük içinde irdelenmeli ve yeniden belirlenmelidir.

*Havza İşçi Devleti: Toplumsal yapılanma sınırlarının, havza ayırım çizgisi ile belirlendiği, havza yaşam alanlarında, havza sakini emekçilerin, havza aidiyet bilinci, asabiyeti ve özgür iradeleri ile sınıf temeli, rızaya dayalı yapılandırdığı, bağımsız devlettir, “toplumsal ortaklıktır.”

Devletin kurulması için olması gereken üç şart: İnsan, toprak ve sınır.

Havza işçi devletinin;

*Sınırları: Yağmur suyunu ayırım çizgisidir.

*Toprağı: Havza yaşam alanıdır.

*İnsanı: Havza sakini emekçilerdir.

Havza İşçi Devleti:

*Havza ve işçi sınıfı temeline dayalı sınıfsız toplum yapılanmasıdır.

*Burjuvasız işçi devletidir.

*Doğal devlet yapılanmasıdır.

*Havza ayırım çizgisi içinde, havzada ortak/demokratik yaşamdır.

*Küresel wahşi-şahsi sermayenin; yapay devlet yapılanmasının aksine; açıklık, aleniyet ve şeffaflık ilkeleri temel özellik olarak kabul edilir.

*İdari, siyasi, iktisadi, askeri ve istihbarı ortak faaliyetlerin, sorumluluk sınırı; havza ayırım çizgisi, yani yağmur suyunu ayırım çizgisi ile belirlenir.

*Havza sakini emekçilerin, havzalarında, yaratıcısı ile birlikte; O’nun öğütlerinden yararlanarak adalet, özgürlük, kardeşlik/barış ve eşitlik/ortaklık üzere yapılandırılan işçi devlettir.

*Tanrının dışlanmadığı, Tanrının öğütleri ile birlikte, insani hükümlerin de uygulandığı, İnsanın Tanrı ile birlikte yürüdüğü karma iktisadi yapıda-laik-hukuk devletidir.

*Havza devletinin toplumsal hukukunu havza sakini emekçi hukukçular yapar; havza sakini emekçilerin, çoğunluğunun onayı ile uygulanır.

*İnsanlık ve İslam dünyası için yenilikçi bir devlet yapılanması fikri olan Havza İşçi Devleti fikri ile insanlar, havzalarını barış yurduna çevirebilirler.

*Havzada ortak yaşam fikri insanlığın toplumsal anlamda kurtuluşu olacaktır.

*Bir diriliş fikri olmakla birlikte, dirilişi sürekli kılan, yenilikçi bir fikridir; ihyadan, inşaya sürekli yönelme fikridir.

*Havza İşçi Devleti yapılanması fikri, wahşi batının, küresel wahşi-şahsi-kirli-denetimsiz-kapitalist-komünist-sermayenin; işgal, istila, ilhak, sömürü, soygun, savaş, tecavüz, talanına; kanlı sömürge düzenine dur diyecek “yenilikçi” fikirdir.

*Havza işçi devletinin sınırlarını, küresel-wahşi-şahsi-kirli sermaye değil; havza sakini emekçiler, kendi havza yaşam alanı sınırlarını, havza devleti ayırım sınırı olarak benimser ve belirler.

*Havza sakini emekçiler, kuracakları Havza İşçi Devletlerin de; Havzaların Zenginliği, İktisadi varlıkları: havza yer-altı ve yer-üstü zenginlikleri; İktisadi değerleri: havza katma-değer, emek-değer ve artı-değerini sömürecek, gasp edecek sermaye sınıfı ve komünist parti sermaye sınıfı olmayacaktır.

Havza sakini emekçiler kapitalist ve komünist sistemlerin oluşturduğu sermaye sınıfı tarafından sömürülemeyecektir.

 

1.6. Yapay Ulusal Üniter Devlet Nedir?(Ahmet Arslan)

Hegel: “ Ne ki gerçektir, akılsaldır; ne ki akılsaldır, gerçektir.”

Felsefeye Giriş; Sayfa: 185; Prof. Dr. Ahmet Arslan.

Kuramsal eleştiriye katkı:

*Yapay-ulus-üniter-kapitalist ve komünist devletler sosyolojik gerçekliktir/sabitedir; sömürge devletler olduğu için hayali (ütopik) devletlerdir; günü geldiğinde, sosyolojik ömrünü tamamladığında, yıkılmaya mahkum oluş, oluşum ve olgulardır.

*Yapay-ulus-üniter-devletleri,  Havzaların Zenginliğini, iktisadi varlıklarını, iktisadi değerlerini gasp eden sömürgeci akıl kurduğu için ussaldır, akılsaldır ve yapay olarak gerçekleşmiştir.

*Havza İşçi Devleti akılsaldır, ussaldır; havza sakini emekçiler tarafından, havza yaşam-yağış alanlarında, “sürekli cihat” edilerek, olgusal yapıları geliştirilecek, sürekliliği sağlanacaktır.

 

*Havza İşçi Devleti: Toplumsal yapılanma sınırlarının, havza ayırım çizgisi ile belirlendiği, havza yaşam alanlarında, havza sakini emekçilerin, havza aidiyet bilinci, asabiyeti ve özgür iradeleri ile sınıf temeli, rızaya dayalı yapılandırdığı, bağımsız devlettir, “toplumsal ortaklıktır.”

Devletin kurulması için olması gereken üç şart: İnsan, toprak ve sınır.

Havza işçi devletinin;

*Sınırları: Yağmur suyunu ayırım çizgisidir.

*Toprağı: Havza yaşam alanıdır.

*İnsanı: Havza sakini emekçilerdir.

Havza İşçi Devleti:

*Havza ve işçi sınıfı temeline dayalı sınıfsız toplum yapılanmasıdır.

*Burjuvasız işçi devletidir.

*Doğal devlet yapılanmasıdır.

*Havza ayırım çizgisi içinde, havzada ortak/demokratik yaşamdır.

*Küresel wahşi-şahsi sermayenin; yapay devlet yapılanmasının aksine; açıklık, aleniyet ve şeffaflık ilkeleri temel özellik olarak kabul edilir.

*İdari, siyasi, iktisadi, askeri ve istihbarı ortak faaliyetlerin, sorumluluk sınırı; havza ayırım çizgisi, yani yağmur suyunu ayırım çizgisi ile belirlenir.

*Havza sakini emekçilerin, havzalarında, yaratıcısı ile birlikte; O’nun öğütlerinden yararlanarak adalet, özgürlük, kardeşlik/barış ve eşitlik/ortaklık üzere yapılandırılan işçi devlettir!...

*Tanrının dışlanmadığı, Tanrının öğütleri ile birlikte, insani hükümlerin de uygulandığı, İnsanın Tanrı ile birlikte yürüdüğü karma iktisadi yapıda-laik-hukuk devletidir.

*Havza devletinin toplumsal hukukunu havza sakini emekçi hukukçular yapar; havza sakini emekçilerin, çoğunluğunun onayı ile uygulanır.

*İnsanlık ve İslam dünyası için yenilikçi bir devlet yapılanması fikri olan Havza İşçi Devleti fikri ile insanlar, havzalarını barış yurduna çevirebilirler.

*Havzada ortak yaşam fikri insanlığın toplumsal anlamda kurtuluşu olacaktır.

*Bir diriliş fikri olmakla birlikte, dirilişi sürekli kılan, yenilikçi bir fikridir; ihyadan, inşaya sürekli yönelme fikridir.

*Havza İşçi Devleti yapılanması fikri, wahşi batının, küresel wahşi-şahsi-kirli-denetimsiz-kapitalist-komünist-sermayenin; işgal, istila, ilhak, sömürü, soygun, savaş, tecavüz, talanına; kanlı sömürge düzenine dur diyecek “yenilikçi” fikirdir.

*Havza işçi devletinin sınırlarını, küresel-wahşi-şahsi-kirli sermaye değil; havza sakini emekçiler, kendi havza yaşam alanı sınırlarını, havza devleti ayırım sınırı olarak benimser ve belirler.

*Havza sakini emekçiler, kuracakları Havza İşçi Devletlerin de; Havzaların Zenginliği, İktisadi varlıkları: havza yer-altı ve yer-üstü zenginlikleri; İktisadi değerleri: havza katma-değer, emek-değer ve artı-değerini sömürecek, gasp edecek sermaye sınıfı ve komünist parti sermaye sınıfı olmayacaktır.

Havza sakini emekçiler kapitalist ve komünist sistemlerin oluşturduğu sermaye sınıfı tarafından sömürülemeyecektir.

 

“Genel olarak, demokrasiyle yönetilen itirazların bir kısmının demokrasinin ilkesine yöneltildiğini görüyoruz. Bu ilke, bilindiği gibi, halkın egemenliği veya halkın kendi kendisini yönetmesinde yeterliliği ilkesidir. Bu ilkeye itirazın üç farklı kanattan geldiğini söyleyebiliriz.

… İşte bunu önlemek ve insanlar arasında düzen ve barışı sağlamak için yeryüzünde Tanrının temsilcisi olacak bir egemene ve bu egemenin, Tanrı’nı buyruklarına göre insanları yönetmesine ihtiyaç vardır.

Felsefeye Giriş;Sayfa: 194 Prof. Dr. Ahmet Arslan.

Kuramsal eleştiriye katkı:

*Benim itirazım, sınırları belirlenememiş veya yapay olarak belirlenmiş ülkelerde halk ortaklığı/demokrasi uygulanamaz. Yapay devletlerde demokrasi uygulanamaz.

*Devletin kurulması için olmazsa olmaz üç şart: İnsan, toprak sınır. Yapay devletlerin sınırları yapay olduğu için ortaklık/demokrasi gerçekleşemez.

*Demokrasi, insanlığın “mahal-ortaklık”ları olduğu, antik-kent devletleri uygulamalarından beri bilinmektedir ama toplumda bulunan idari, siyasi, iktisadi, askeri ve istihbarı anlamda güçlüler, devletin mahal-ortaklıklarını, ortak kullanımını istememektedirler.

*Halkın kendi kendini yönetmesi tanımlamasıyla, demokrasinin ortaklık olduğu fikri, günümüzde de perdelenmektedir.

*Halkın, kendi kendini yönetmesi ilkesi doğrudur. Siyaset, havza ve sınıf temelli yapılmadığı zaman, demokrasi/ortaklık kavramı, hükümran güçler tarafından perdeleniyor ve sahte bir siyasi hava veriliyor.

*İnsanlık kendi kendini, vahiy öğütlerinden, toplumbilimsel sabitelerden yararlanarak yönetmek mecburiyetindedir. Çünkü son peygamber geldi son vahiy gönderildi. Yeni, adil bir toplumsal yapılanma için bilgi-deney-gözlem içleminde; kendi anlığında aklını/zihnini/ usunu/uzvunu kullanması gerekecektir.

*İnsanlık, kendi havza yaşam-yağış alanı sınırları içerisinde, havza sakini emekçiler tarafından kurulacak; Havza İşçi Devletlerinde, oluşturacakları, havza danışma meclislerinde, kendi kendilerini yönetecek ve havzada ortak yaşamı gerçekleştirerek demokratik cumhuriyetlerini yapılandıracaklardır.

 

“Demokrasiye yöneltilen üçüncü bir temel itiraz, bireyle devlet arasındaki ilişkileri bir başka tarzda tasarlayan ve siyasetin öznesi, taşıyıcısı olarak bireyler yerine başka ve bireyleri aşan varlıkları kabul eden kişilerden gelmektedir. Bu görüşün en belirgin siyasi kuramı olarak da faşizm onun felsefi temelini temsil eden Hegel’i verebiliriz.

Faşizmin gerçek felsefi temeli, devletin kendisini Tanrılaştırmaya yönelen Hegel’in felsefesi olmuştur. Bu felsefeye göre devlet, basit olarak bir bireyler ve bireysel iradeler toplamı, bireylerin çıkar ve mutluluklarına yönelik YAPAY, SIRADAN bir alet değildir.

O bireylerden daha üstün ve daha özel bir ahlaki gerçekliktir.

…. Devlet, gerçek Tanrı, Tanrının yeryüzündeki görüntüsü veya kişileşmiş hali, Tin’in gerçeklikteki ifadesidir.

… canlı organik, mistik, ahlaki bir varlıktır.

…  kendi üstün değerleri için erir.”

Felsefeye Giriş; Sayfa: 196 Prof. Dr. Ahmet Arslan.

Kuramsal eleştiriye katkı:

*Demokrasinin idari, siyasi, iktisadi, askeri ve istihbarı anlamda ortaklık olduğu kabul edilmez ise hükümran bireyler ve hükümran oligarşik güçler; hükümran kapitalist ve komünist sermaye sınıfı yönetimi ele geçirdiklerinde; kendilerini, yeryüzünün mutlak hâkimi, temsilcisi olarak kabul ettirmek gayreti gösterirler.

*Faşizmin kuramcısı Hegel ve uygulayıcısı: Mussoloni ve Hitler Vb. liderler ile sermaye sınıfı, demokrasinin ortaklık olduğunu perdelemiş; kurdukları yapay devletler uzun ömürlü olmamış, kendi başını yemekle kalmamış, milyonlarca insanın ölümüne, beşeri felaketlerin yaşanmasına neden olmuştur.

*Küresel wahşi kızıl komünist ve kara kapitalist devletlerde demokrasiyi/ortaklığı perdelediler; elektronik sistemde sermaye akışını hızlandırarak; aşırı sermaye birikimi oluşması neden oldular; üçüncü dünya savaşını çıkarma gayreti göstererek, kendi kendilerini yok edeceklerdir!...

*Covid-19 virüs salgını, komünist ve kapitalist sermaye sınıfının, istihbarı birimlerinin paslaşarak, gerçekleştirdikleri denetimli biyolojik savaştır diyorum!...

*Emek-değerin, emek fazlası; artı-değerin sahibi işçi sınıfı; küresel kapitalist ve komünist sermaye sınıfı tarafından sömürülüp yok edilerek; üretim ve tüketim denetim altına alınmak isteniyor diyorum!..

*Ahlaki gerçeklik ve tüm insani değerler, yapay-ulus-üniter-kapitalist-komünist sermaye sınıfı-tarafından hiç sayılmıştır; Aydınlanma çağında belirlenmiş tüm değerler işlevini yitirmiş, bir kenara atılmıştır!...

*Havza İşçi Devleti yapay, sıradan bir yapılanma değildir, toplumbilimsel/sosyolojik bir yeniliktir!...

*Havza İşçi Devleti, Tanrı’nın yeryüzündeki görüntüsü veya kişileşmiş hali değildir; insanoğlunun, genetiğinde mevcut olan toplu yaşama isteğinden kaynaklanan; ortak siyasi, idari, içtimai yapılanmalardır, toplumbilimsel (sosyolojik) sabitedir.

*Havza İşçi Devleti, havza sakini emekçilerin, ruh-zihin-beden içleminde, bütünlüğünde gayret göstererek; bireysel ve toplumsal anlamda bir arada kamusal alanda ortak yaşama becerisidir.

*Havza İşçi Devlet, havza yaşam-yağış alanında canlı, organik, mistik, ahlaki değerlere vakıf toplum bilimsel (sosyolojik ) yapılanmadır.

*Havza İşçi Devleti, tekil-tikel-tümel/evrensel boyutta; demokratik ve federe/birleşik yapılanmaya imkân sağlamasından dolayı; pratikte, gerçek anlamda toplumsal ortaklık sağlayacak üstün değerler içerir.

Yapay devlet: Küresel wahşi-şahsi-kirli-denetimsiz-kapitalist-komünist-sermaye-sınıfının idari, iktisadi, siyasi, askeri ve istihbarı faaliyetleri, çıkarları doğrultusunda; sınırlarını, cetvel ve renkli kalemlerle, acımasızca, dümdüz çizdiği; akarsuları sınır olarak kullandığı;” sermaye sınıfının” ve” demokratik diktatör” işçi sınıfı partilerinin hükümran/hâkim olduğu devletlerdir.

Yapay devletleri siyasi, iktisadi ve içtimai anlamda temelde ikiye ayırmak gerekir:

1.6.1. Yapay Ulusal Üniter Kapitalist Devletler

Sınırları: Yağmur suyunu ayırım çizgisi ile değil, kapitalist sermaye sınıfının çıkarları doğrultusunda belirlenen sözde ulusal sınırlardır.

Toprağı: Kapitalist sermaye sınıfının işgal ve istila ettiği sözde ulusal coğrafyalardır.

İnsanı: Kapitalist sermaye sınıfı ve sömürdükleri ulusal işçi sınıfı emekçilerdir.

Sermaye ve işçi sınıfı temeline dayalı; yapay-ulus-üniter-devlet-yapılanmasıdır. İdari, iktisadi, siyasi, askeri ve istihbarı faaliyetlerinin sorumluluk sınırlarını, yağmur suyunu ayırım çizgisi değil, hükümran güçler belirler.

Kapitalist yapay devletleri yapılandıranlar, yapay sınırlarını çizenler, anayasalarına insani olmayan hükümler koyanlar; kendi çıkarlarını ön planda tutan, ulusal kapitalistlerle işbirliği içinde olan, her çağın hükümran ve günümüz küresel-wahşi-şahsi-kirli-denetimsiz-kapitalist-sermaye-sınıfıdır.

Kapitalist yapay-ulusal-üniter-devletlerin kurum ve kuruluşları, hükümran güçlerin denetiminde; sermaye sahiplerinin güdümündeki, kolluk güçleri ve yerli-yersiz-uzman-akademisyen işbirlikçileri marifeti ile sevk ve idare olunur.

Küresel-wahşi-şahsi-kirli-denetimsiz-kapitalist-sermayenin; hâkimiyetinde ki, kapitalist yapay-ulusal-üniter-devletlerin kurum ve kuruluşları; sermaye sınıfını korumak, işçi sınıfını baskı altında tutmak için vardır.

Sermaye sınıfı, çıkarları için hareket etmeyen, onlara ayak uydurmayan, onların dümen suyuna girmeyen politikacı, bürokrasi, iş dünyasından işbirlikçilerini etkisiz kılar, ortadan kaldırır.

Tanrının dışlanmadığı, tanrının öğütlerinin ve insanlığın belirlediği, insani hükümlerin de uygulandığı, sözde laik hukuk devletidir. Dini bağnazlık, mezhebi ayrılık, hukuk tanımazlık en fazla bu devletlerde yapılır.

Kapitalist devletin, anayasasını/hukukunu, sermaye sınıfı kendi çıkarları doğrultusunda yapar, ulusal çıkarlar ikinci öncelik olarak belirlenir.

Yapay-ulus-üniter-devletler, ortaklık/demokrasi ve cumhuriyet ilkelerinin, layıkıyla uygulanacağı toplumsal yapılar değildirler.

”Adalet mülkün/devletin temelidir” veciz ifadesi:  Adalet, mülkiyet sahiplerinin/sermaye sınıfının; mülkiyetini, varlıklarını, devletini korumak için vardır.

Yapay kapitalist devletlerde, ödenmemiş emek: Artı-değer ve ulusal zenginlikler sömürülmüştür.

Emeksiz kazanç: Faiz ve getirim (rant.) meşru kazanç değildir. İslami havzalara uygun olmadığı gibi, gayri İslami havzalar için de uyun değildir. Çünkü insani değildir, ahlaki değildir, yenilikçi değildir, adil değildir.

Sermaye sınıfı, yapay cumhuriyetler, yapay demokrasiler, yapay özerk yönetimler, yapay birleşik federasyonlar, krallıklar içinde saklanarak varlık gösterirler ve göstermeye de devam ederler.

Ulusal kapitalist yapay devletlerin, siyasal amaçlarla çizilmiş ülke sınırları, günü geldiğinde küresel-wahşi-şahsi-kirli-denetimsiz-kapitalist-sermayenin çıkarları ve amaçları doğrultusunda günün şartlarına göre yeniden değiştirilir.

Zamanının cihan hâkimi sömürgeci (emperyal) güçler; kurdukları yapay devletlerin, ulusal emekçilerini; Milletlerin Zenginliğini, sömürmek için Allah’ın öğütleri olan: Adalet, özgürlük, eşitlik/ortaklık ve barış/kardeşlik kavramları ile aldattılar, aldatmaya da devam ediyorlar.

Bu kavramlar, küresel-wahşi-şahsi-kirli-denetimsiz-kapitalist-sermayenin yapay devletlerinde; iktidar erkinin, suiistimal ettiği ciddi kavramlarıdır.

Dünyevi/seküler hayatta, kurdukları şirketler vasıtasıyla, tüm yapay devletlerde,  idari, siyasi, iktisadi, askeri ve istihbarı faaliyetlerde bulunarak, her işe burunlarını soktular, hükümran olup, hâkimiyet kurdular.

Sekülerizm dediler Tanrıyı hesaba katmadılar, kendi çıkarları için Tanrıyı gerçek yaşamdan dışladılar. Tanrı’nın ahlaki ve Dünya Zenginliğini paylaşım öğütlerini, hesaba almadıkları gibi,  akıllarının ucundan bile geçirmediler.

Küresel sermaye sınıfı, “Milletlerin Zenginliği”ni, kendi “Ahlaki Duygular Teoriler”i belirlenimleri ile gasp etmenin bilimsel temellerini oluşturup, sömürgeciliği meşrulaştırmıştır.

Cihan hâkimi, egemen güçler, faaliyetlerini, ulusal kapitalist yapay devletler içinde devam ettirdiler;  yapay devletler oluşturarak, kendi sömürgelerini kurdular, insanlığı acımasızca sömürdüler, sömürmeye de devam ediyorlar.

Sermaye sınıfının ulusal yapay devletleri; J.J Rousseau’nu dediği gibi“toplumsal sözleşme” değildir; sermaye sınıfı, kendi çıkarları doğrultusunda sözleşmeler yaparak, işçi sınıfını toplu sözleşmenin dışında tuttu, tutmaya da devam ediyor.

 

1.6.2. Yapay Ulusal Üniter Komünist Devletler

Sınırları: Yağmur suyunu ayırım çizgisi belirlemez, sınırlarını hâkim ulusun belirlediği, sözde ulusal sınırlardır.

Toprağı: Hâkim ulusun belirlediği, sözde ulusal sınırlarla belirlenmiş coğrafyalardır.

İnsanı: Hâkim ulusun ve esir ulusların emekçileridir, işçi sınıfıdır!..

Sınırlarını hükümran ulusun belirlediği, esir ulusların emekçilerinden kurulu işçi sınıfına dayalı, sözde sınıfsız toplum yapılanmasıdır.

Diyalektik materyalist felsefe ile yönetilen, başka felsefi girişimlere müsaade edilmeyen, sözde doğal işçi devlet yapılanmasıdır!..

Sözde, sermaye sınıfının (burjuvazinin) olmadığı, Havzaların Zenginliği, iktisadi zenginliklerin ve iktisadi değerlerin; katma-değer, emek-değer ve artı-değerin gasp edilmediği işçi devletidir!...

Emek-değerin tamamının gasp edildiği, insanların karın tokluğun çalıştırıldığı, insani, asgari ihtiyaçların, yaşamda kalması için karşılandığı Yapay İşçi Devletidir.

Demokrasi ve cumhuriyet ilkelerinin layıkıyla uygulanması mümkün değildir.

Hâkim ulusun emekçilerinin ve esir ulus emekçilerinin coğrafyalarında; sözde adalet, özgürlük, eşitlik/ortaklık ve barış/kardeşlik üzere yapılandırdığı işçi devlettir.

Toplumsal yapılanmadan, Tanrının dışlandığı, sözde insani hükümlerin uygulandığı, dinsiz, inançsız dünyevi/seküler yapay hukuk devletidir.

Komünist-yapay-ulus-üniter-devletlerin; toplumsal hukukunu, hâkim ulusun emekçileri yapar, esir uluslara zoraki onaylatılarak uygulanır.

Tüm ulusal emekçiler için, yenilikçi bir devlet yapılanması fikri olan; Havza İşçi Devleti fikri ile insanlar; havzalarını, yurtlarını barış yurdu yapabilirler.

Yapay-ulus-üniter-komünist-devlet yapılanması, wahşi-batının, küresel-wahşi-şahsi-kirli-denetimsiz- sermaye-sınıfının;  işgal, istila, ilhak, saldırı, sömürü, soygun, savaş, tecavüz, talana dur diyecek yenilikçi fikir değildir.

Kurulan yapay komünist devletlerde iade kuramı belirlenemediği için Ulusal Zenginliği, iktisadi varlıkları ve iktisadi değerlerin sahibine iadesi gerçekleştirilemedi. Bunu tüm insanlık yaşayarak gördü.

Komünist Yapay Devletler, komünist partisi ve istihbarı birimleri vasıtasıyla, gizlik içinde sevk ve idare olunur.

Yenilikçi fikirlerin/devrimcilerin, yapılandırdığı Yapay İşçi Devletlerinde; Ulusal ve Havzasal Zenginlikler sahibine iade edilemeyince; zamanla devrim ilkeleri unutuldu, mevcut durum (statüko) oluşturularak devrim ateşi söndürüldü.

Nice devrimciler/yenilikçiler, yeni ulusal devletler kurdular, zaman içinde güçlerini kaybettiler, yıkıldılar, yok oldular, geri gelmemek üzere tarihin çöp sepetine atıldılar.

1.6.3.Yapay Ulusal Üniter Devletlerin Sonu:

Toplumsal yapılanmaların dününü küresel-wahşi-şahsi-kirli-denetimsiz-sermaye-sınıfının güçleri belirledi; bu gününü aynı güçler belirliyor, yarınını da bu güçler mi belirleyecek?..

Egemen güç: Sermaye sınıfı, despot şirket yönetimleri, (şirketokrasi) yapay-ulus-üniter-kapitalist-komünist-devletler içerisine yerleşerek, havza yaşam-yağış alanlarında, hâkimiyetlerini devam ettiriyorlar.

Yapay devletler içinde, kendi çıkarları doğrultusunda, yaptıkları ticari hukukla, kurulan şirketler vasıtasıyla;  artı-değerin ve verasetin intikalini sağlamıştır.

Küresel-wahşi-şahsi-kirli-denetimsiz-sermayenin şirket sayıları azaltmış; yeni oluşan-emperyal-şirketlerin sermayesi artırmış; küresel-wahşi-şahsi-kirli-denetimsiz-sermaye-sınıfı bugün ki haline gelmiştir.

“Kapitalist şirketleşme,” tüm havza yaşam-yağış alanlarında, havza sakini emekçilerin artı-değerinin ve zenginliklerinin hukuken gasp edilmesini ve diğer şirketlere devrini ve sömürgeciliğin nesilden nesile devrini kolaylaştırmıştır.

Örnekleyecek ve özetleyecek olursak; sömürgelerinden, deniz yoluyla gelen Havzaların Zenginliğini gap etmek için Ren Nehri deltasında: Amsterdam, Roterdam, Lahey’ de kurulu adelet (sizlik) divanı, sömürgeciliği meşrulaştırmak için kurulmuştur.

Küresel-wahşi-şahsi-kirli-denetimsiz-kapitalist-komünist-sermaye-sınıfı; yapay-ulusal-üniter-devletlerin, iktidar gücünü elinde tutmuş, ulusalcı/milliyetçi düşünceleri, uluslararasında kargaşa, buhran yaratmak için kullanmıştır.

Tanrının öğütlerini, kendi ilkeleriymiş gibi kullanarak, sözde laik devletler kurmuş, laiklik adına tanrının öğütlerini suiistimal ederek, talanlarına devam etmek için her türlü yobazlığı desteklemiştir.

Yaptıkları işgal, istila ilhak, soygun, sömürü,savaş, talan ve tecavüzlerle insanlara çok acılar yaşatmış, günümüzde de “cephe savaşları”ndan ziyade, eşkıya/terör örgütlerini kurup, destekleyerek varlığını korumaya devam ettirmektedir.

Küresel wahşi sermaye sınıfı tüm dünyada; 2019 Ekim-Kasım-Aralık ayında, covid-19 virüs salgın ile biyolojik üçüncü dünya savaşını başlatmıştır.

Hedef, tüm havza yaşam-yağış alanlarında, gelişmiş teknolojilerin, açıkta bıraktığı “işçi sınıfı“ emek fazlasını ve toplumun üstüne yük kabul edilen yaşlı insanları, emekli emekçileri yok etmek, yeryüzünden silmek, kapitalist ve komünist birikmiş sermayeyi korumaktır.

Devrimlerle, yeni toplumsal yapılanmalar/devletler kurulmuş, yeni oluşumlar oluşturulmuş; lakin insanlık, küresel-wahşi-şahsi-kirli-denetimsiz-kapitalist-komünist- sermaye-sınıfının aç gözlülüğü yüzünden, kendi havza yaşam-yağış alanlarında barış içerisinde yaşayamamıştır.

Sınıflı ve sınıfsız, yapay-ulusal-üniter devletlerin yıkılıp, sınıfsız doğal Havza İşçi Devletlerin kurulma zamanı gelmiştir.

Küresel-wahşi-şahsi-kirli-denetimsiz-kapitalist-komünist sermaye sınıfı;  sömürgeciler, meşru ama yapay devlet zeminlerinde, istihbarı faaliyetleri ile gizli üstünlük sağlamıştır.

İdari, siyasi, iktisadi ve askeri gücü/asabiyeti ellerine geçirip meşru devlette, siyasetçi, bürokrasi, iş dünyasından yerli işbirlikçileri ile birlikte, istihbarı faaliyetleri ile yapay devletlerin,  gayr-ı meşru hükümranı olmuş, olmaya da devam etmektedir.

Küresel tacirler, küresel-wahşi-şahsi-kirli-denetimsiz-kapitalist-komünist-sermaye, küresel girişimciler: 

Materyalist düşünceleri ve hayvani hisleri ile tüm havza yaşam alanlarında işgal, istila, ilhak, soygun, sömürü, sürgün, savaş, talan, tecavüz yapmış, bunun adını da girişimcilik koymuşlar!...

Havza sakini emekçiler, ayağa kalkın ve yürüyün!..

Bunlar yapay devletlerin içine sızmış, hükümranlık kurmuş eşkıyalardır/teröristlerdir!..

Yapay devlet maskesi altında, emek-değerinize ve artı-değerlerinize el koyanlardır!..

Bunlar devlet değildir, devletlere hükümran şirketlerdir!..

Bireysel wahşilere karşı direnç gösterin!..

Ortak (demokratik) tepki gösterin!..

Kıyamet onların kıyameti olsun!..

1.6.4. İbn-i Haldun’a göre devlet:

İbn-i Haldun’a göre bir devletin ve hanedanlığın tabii sınırları vardır.

Devlet ve hanedanlık o sınırlara ulaşınca durur.

Devletin sınırlarını arazi şartları ve coğrafi engeller tayin eder.

Müslümanların futu atı, Endülüs’te Priene dağlarına dayanınca burada durmak zorunda kalmıştı.

…….  Onun için devletin tabii sınırlarını tayin eden amil, coğrafi şartlardan çok milletlerin sayısı, miktarı hamle kabiliyeti, hücum istidadı teşebbüs kuvveti ve istila kudretidir.

……. Jeopolitik durumun, istila ve işgal hareketi üzerindeki tesiri de küçümsenemez.

İbn-i Haldun/Mukaddime; Hazırlayan: Süleyman Uludağ; Say: 384- Dipnot 6:

Kuramsal eleştirim:

*İbn- Haldun-Süleyman Uludağ; Geçmiş de ve anda oluşan, olgulaşan yapay devletileri; asabiyet güçlerinin fiili durumuna göre değerlendirme yapmış, tabii sınırları fiziki coğrafi şartlar ve fiili arazi kırıklarla tanımlamıştır.

*Evet devletlerin tabii sınırları vardır ama bu tabii sınırlar: havza yaşam-yağış-alanı sınırıdır. Ve bu fikrim: “yeniliktir.”

* Yeryüzündeki bölgesel ve çatı örgütlenmeler içinde ki görevli uzmanlar, yapay devletler için havza yaşam-yağış alanlarını, çalışma alanı olarak kabul eder ve havza sınırlarını görev ve sorumluluk sınırları olarak benimsenmektedir.

*Havza yaşam-yağış alanı sınırlarının, devletlerin sınırları olarak kabul edilmesi fikri hiç kimse tarafından önerilmemiş, hiçbir bölgesel ve çatı örgüt tarafından resmen kabul görmemiştir.

*İddia ediyorum, bu fikrim ilktir ve yeniliktir.

*İbn Haldun ve toplumsal yapılar, devlet yapılanmaları hakkında fikir beyan; eden öncesi ve ardılları bu yenilikçi fikrime temas etmemişlerdir!...

*İrdelediğim kadarıyla:Platon, İbn Haldun, John Locke, J.J. Rousseau, Adam Smith, David Ricardo, J.S.Mill, Comte, Hegel, Marks, Engels, Emile Durkheim, Max Weber, Lenin, Stalin, Mao, R.İ Eliaçık (Adalet Devleti) “Havza Devleti”, “Havza İşçi Devleti ”,” Havzaların Zenginliği ve İade Kuramı” hakkında fikir beyan etmemiş, fikir yürütememişlerdir!..

*Havzaların Zenginliği’nin; havza sakini emekçilerinin;  “yaşama hakkı, varoluş hakkı” olduğunu akıllarının ucundan dahi geçirmemişlerdir.

*Devlet kurulumu için olmasa olmaz üç şart: toprak, insan ve sınır. Bu üç unsur belirlenmeden devlet yapılandırılamaz; yukarıdaki isimler çeşitli devlet yapılanmaları hakkında fikirler beyan etmekle birlikte kesin sınır belirleyememiştir.

*Sorumluluk sınırı, havza sınırları içinde oluşan, “havza ve sınıf temeline” dayalı yenilikçi, devrimci toplumsal ortak hareket fikri oluşturulmamıştır.

*Oluşan, ulusal ve sınıf temeline dayalı burjuvasız işçi devletleri/komünist-sosyalist devletler de kapitalist küresel-wahşi-şahsi-kirli-denetimsiz-sermaye-sınıfının istihbarı kurum ve paralı, para-militer askeri güçleri tarafında yıkılmış, yıkılmaya devam edilmektedir!..

*Yapay komünist işçi devletleri, mülkiyet hakkını tanımadıkları için sistemi ayakta tutamamış, yeniden kapitalist sisteme evrilmiştir!..

*Yapay işçidevletlerinin kurum ve kuruluşları kendi dinamik güçleri ve askerleri tarafından yıkılmış, yıkılmaya da devam ediyor!...

*Yenilikçi/devrimci fikirler, yapay-ulus-üniter-kapitalist-komünist-devletler içinde; asabiyete hâkim güçler tarafından kullanılmış, zaman içinde kaybolup gitmiş, olan da sistem içinde can çekişiyor.

Sebep!

*Geçmişte ve günümüzde kurulan devletler, havza sakini emekçilerin özgür iradeleri ile sınırları, yaratanı tarafından belirlenmiş, havza yaşam-yağış alanı içinde oluşturulmamıştır.

*Sınır belirlenmemiştir.

*Günümüze kadar, sopa kimin elinde ise, asabiyet gücü kimin elinde ise devleti o kurmuştur, hükümran güç o olmuştur.

*Asabiyet güçlerinin işgal ve istila ettikleri yerlerde karşılaştıkları fiziki coğrafi engeller; Cebel-i Tarık boğazı, Pirene Sıra Dağları; kısmi, siyasi, iktisadi ve içtimai tabii sınır olur,  kesin tabii sınır olamaz.

*Devlet/Mülk sadece asabiyetle olur, işgalci, sömürgeci yapay asabiyetler, havza sakini emekçilerin asabiyeti karşısında tutunamazlar.

*Kurulması gereken Havza İşçi Devletleri’nin sınırlarının önceden belli olması; yapılacak kurtuluş savaşları, kuruluş gayeleri, amaçları “Havza İşçi Devleti”nin kurtuluş nedeni olacaktır.

*İyilik, güzellik, doğruluk üzere, havza sakini emekçilerin, havza asabiyeti/güçleri, tüm yapay işgalci asabiyetlere/güçlere karşı üstün geleceklerdir.

*İşçi sınıfının mücadelesi daimidir, “bir mayıs işçi bayramı” gelecekte, Havza İşçi Devletlerinde; havza sakini emekçilerinin de bayramı olarak kutlanmaya, devrim şehitleri,mücahitleri saygıyla anılmaya devam edilecektir.

 

1.7.Küresel Wahşi Şahsi Kirli Kapitalist Komünist Sermaye Sınıfı Nedir?(Bertrand Russel)(Mete Gündoğan)

Tanımlama:

Küresel sermaye sınıfı: İdari, siyasi, iktisadi, askeri ve istihbarı gücünü; işgal, istila, ilhak, sömürü, saldırı, soygun, savaş, tecavüz, talan ederek kullanan; yapay-ulus-üniter-kapitalist-komünist-devlet yapılanmaları içinde kümelenmiş; despot şirket yönetimleri (şirk etokrasi) kuran;  toplumsal kural koyan, kendi koyduğu kuralarla uymayan; çıkarına göre hareket eden mürai, şirret kişiliklerin oluşturduğu, küresel anlamda örgütlü, zalim, mülkiyet, sermaye, iktidar sahibi eşkıyalardır, riyakar, mürai kişilikli teröristlerdir.

Yeryüzünde ki mevcut Britanya, Osmanlı, Germen, Avusturya, Çarlık Rusya imparatorluklarını içten ve dıştan işgal edip, paranın imparatorluğunu kuran; Rothschild ve Rockefeller gibi aile şirketleridir.

 

“Ortaçağ boyunca Müslümanlar Hıristiyanlardan daha uygar ve daha insaniydi. Hıristiyanlar, dini heyecan zamanlarında Yahudilere eziyet ettiler; Haçlı sefereleri, tüyler ürpertici katliamlarla bütünleşti. Müslüman ülkelerde ise Yahudiler çoğu zaman kötü muamele görmedi.

….Ortaçağdan sonra Yahudiler, artık bir ırk olarak değil, birey olarak uygarlığa büyük ölçüde katkıya bulunmaya devam ettiler.”

Batı felsefe tarihi-2, Say: 43 BERTRANT RUSSEL

Kuramsal eleştiriye katkı:

*Küresel-wahşi-şahsi-kirli-denetimsiz-kapitalist-komünist-sermaye-sınıfını tefeciliği, faizi meslek edinmiş bu şahıslar, biri birlerini koruyup kollayan Yahudi bireylerden oluştu.

*Küresel, evrensel emperyalist hareketler bu Yahudi şahısların, Avrupalı hanedan ailelerin, krallıların, yapay devletler içinde oluşturdukları şirketlerin mülkiyet hakkı, ve mülkiyetin verasetten devir hakkı hukuki korumaya alınarak korundu!...

*İstihbarı birimler ve silahlı güçler marifetiyle korunan sermaye sınıfının menfaatleri; parlamentolar marifetiyle hukuki korunmaya alındı, yönetimler tarafından yürütüldü, günümüzde de bu yürütme, parlamentolarda seçilmiş parlamenterler tarafında yerine getirilerek yürütülüyor!...

*Kapitalizmin son aşaması, emperyalizm; emperyalizmin en son aşaması küresel-wahşi-şahsi-kirli-denetimsiz-kapitalist-komünist sermaye-sınıfıdır.

 

“Biz İtalyanlar dinsiz ve kötü olmamızı Roma Kilisesine ve onun rahiplerine borçluyuz; ama ona daha büyük ve yıkımımıza neden olacak bir borcumuz var, yani kilisenin ülkemizi parçalı durumda tutması ve hala tutmaya devam etmesi.”

Batı felsefe tarihi-3, Say: 35 BERTRANT RUSSEL

Kuramsal eleştiriye katkı:

*Küresel-wahşi-şahsi-kirli-denetimsiz-kapitalist-komünist-sermaye-sınıfı, İtalyan prensliklerinden çıkmış, Avrupa prensliklerine bulaşmış, “sosyolojik olgudur.”

*Yahudi cemaati bu hengâmenin/ kaosun içinden “FAİZ” lobisi olarak zuhur etmiştir. Ve şu anda cihan hâkimiyeti, onların hükmettiği yapay devletler içinde ki idari, siyasi, iktisadi, askeri ve istihbarı birimler içerisindeki iş birlikçileri tarafından sağlanmaktadır.

 

“Ticaret parayla ilgilidir. Ticaretten kaynaklanan zenginlikten haklı olarak nefret edilir; çünkü doğal değildir. “ En yüce nedenle ve en fazla nefret edilen tür paranın doğal nesneden değil paranın kendisinden kazanç sağlayan tefeciliktir; çünkü para faizle artırmak için değil mübadelede tasarlanmak için tasarlandı.

… Bütün zenginleşme tarzları arasında en doğadışı olan budur.”

Batı felsefe tarihi-1, Say: 343 BERTRANT RUSSEL

Kuramsal eleştiriye katkı:

*Küresel-wahşi-şahsi-kirli-denetimsiz-kapitalist-komünist-sermaye sınıfı tefecilik düzeni üzerinden kurulmuş iktisadi pislik yığınıdır.

*Küresel-wahşi-şahsi sermaye sınıfı/aile şirketleri; tüm dünyada yapay-ulus-üniter-kapitalist-komünist-krallık devletlerinin içinde içtimai faaliyetlerde bulunarak, yapay devletleri kendisine bağlı kılmıştır.

*Kendisi gibi, sermayesi de bilinmeyen, bu aile şirketleri, paranın gücünü kullanarak; yapay devletlerin idari, siyasi, iktisadi, askeri ve istihbarı yapılanmaları içinde örgütlenir, faaliyetlerini gizli olarak icra ederler. İşledikleri cinayetleri, beşeri faaliyetleri yapay devletlerin üstüne yığarlar.

 

“Sermaye, ölü emektir ve ancak vampir gibi canlı emeği emmekle yaşayabilir ve ne kadar çok emek emerse, o kadar çok yaşar. İşçinin çalıştığı süre, kapitalistin ondan satın aldığı emek-gücünü harcadığı süredir. İşçi eğer bu süreyi kendisi için harcarsa kapitalisti soymuş olur.”

Karl Marks, Kapital, 1. Cilt, Sayfa: 230

Kuramsal eleştiriye katkı:

*Marks, iktisadi zenginliklerin, varlıkların, değerlerin kuramını kurmuş; işçi sınıfının vampir gibi nasıl sömürüldüğünü açıklamış ama “artı-değer”in sahibine nasıl iade edileceği kuramını kuramamıştır.

 *Ardılları: Lenin, Stalin, Mao, artı-değerin sahibine iadesi kuramını kuramadılar. “Havzaların Zenginliği ve İade Kuramım” ile “katma-değer-emek-değer, artı-değer”in sahibine iadesinin nasıl olacağını belirledim.

*Küresel wahşi-şahsi sermaye ve işbirlikçi şirket yapılanmaları; tüm dünyada, havza yaşam-yağış alanlarında bulunan, Havzasal Zenginliği ve hızla biriken katma-değer, emek-değeri-artı-değeri gasp etmişler, kendilerinin yapılandırdığı, yapay devletler içinde gasp etmeye, başarıyla devam etmektedirler.

 

“Nathan Rotshchild şunları söylemişti: “İmparatorluğu yönetmek için kimin kral olduğu hiç umurunda değil. Çünkü Britanya’nın para arzını kim kontrol ediyorsa, imparatorluğu da o kontrol eder. Ben Britanya’nın para arzını kontrol ediyorum.”

Mete Gündoğan; Narkoz; Say: 41

Kuramsal eleştiriye katkı:

*Küresel “wahşi sermaye” bu iki ailede birikmiş gibi duruyor.

*Dünyanın tüm idari, siyasi, iktisadi, askeri ve istihbarı denetimi bu iki ailenin ve işbirlikçi bireylerin, kurum ve kuruluşların elinde midir?

*Denetim, bu wahşi güçlerden alınması ve insanlığın ortak kullanımına sunulması, sınıf ve havza temelli, sınırları ve faaliyet alanı belirli özerk-tali ve birleşik-ana (federe) havza yaşam alanlarında kurulacak “Havza İşçi Devletleri” ile olur.

 

“Ne ilginçtir ki İngiltere’de para-kredi sistemini ellerinde tutan bankerler ile Amerika’daki sistemi ellerinde tutan bankerler hemen hemen aynı ailelerdir. Zaten aralarındaki evlilik ilişkileri sayesinde biri birlerine iyice yaklaşmışlardır. “

Mete Gündoğan; Narkoz; Say: 43

Kuramsal eleştiriye katkı:

*Feodalitenin yıkılıp, kapitalist sistemin oluşum sürecinde ortaya çıkan wahşi-şahsi-kirli-denetimsiz-kapitalist-komünist-sermaye-sınıfı; günümüze kadar, yapay sermaye ve işçi devletleri içinde, kendilerini saklama becerisini gösterebilmiştir!...

*Bu wahşi-şahsi-kirli-sermaye birikimlerinin, dağılmadan kuşaktan kuşağa geçmesini; yapay-ulus-üniter-devletlerin ve bu devletlerarası oluşturulan huku/gukuk sistemleri sayesinden aile içi ve şirket evlilikleri sayesinde sağlamıştır.

*Küresel wahşi-şahsi-kirli-sermayenin bu iki aile yapısı: Rothschild ve Rockefeller kapitalizmin emperyalist yapıya dönüşümünü sağlamış, dünya hükümranlığını kurmuş wahşi-şahsi sermayedir.

 

“Bu parayı Rothschild veya Rockefeller da verseydi böyle verecekti”

“Yani yapısal işleyiş açısından, Merkez Bankası ile küresel banker aileler arasında bir fark kalmamış Merkez Bankasına öyle bir statü kazandırmışız ki şimdi onu yabancılardan ayırt edemiyoruz.

……bu işte hakikaten bir terslik var ama ne ya da neden?”

Mete Gündoğan; Narkoz; Say:65

Kuramsal eleştiriye katkı:

*Öyle görünüyor ki, en başta: ABD, AB, UK merkez bankaları bu iki ailenin hükmündedir. Denetimsiz serbest piyasa (Kapitalist) yapay-ulusal-üniter-devletlerin ve (komünist) işçi devletlerinin, para giriş-çıkışlarını bu yapı denetlemektedir.

*Sorum şu?

*Bu yapı neden gün yüzüne çıkarılmıyor (deşifre) edilmiyor?

*Bu yapıya karşı diklenerek dik durulması gerekmez mi?

Küresel sermaye sınıfının ortak özellikleri:

*Küresel wahşi-şahsi-kirli-denetimsiz-kapitalist-komünist-sermaye-sınıfı ve işbirlikçilerinin ortak özellikleri; Havzaların Zenginliğini, havza sakini emekçilerin iktisadi varlıklarını ve iktisadi değerlerini gasp ederek ele geçirirler.

*Katma-değer, emek-değer ve artı-değer hırsızları: wahşi-şahsi sömürgeci sermaye sınıfı zenginlerdir.

*Küresel wahşi-şahsi sermaye; mevcut, yapay-ulus-üniter-devletler içine sinmiş, etkin; yeryüzünde haksız kazanç sağlayan idari, iktisadi, siyasi, askeri ve istihbarı gücü olan, evrensel güç sahibi oluşumlardır.

*Lenin: ”Kapitalizmin son aşaması emperyalizm” demişti; Emperyalizmin bir aşama daha ileri gittiğini iddia ediyorum ve emperyalizmin en son aşaması:“Küresel-wahşi-şahsi-kirli-denetimiz-kapitalist-komünist-sermaye-sınıfıdır” diyorum.

*Küresel sermeye sahipleri, yapay devletler içinde, sinmiş, komünist ve kapitalist partiler içinde kendilerini saklayarak sömürülerine devam etmektedirler.

*İşledikleri işgal, istila, ilhak, sömürü, soygun, savaş, talan ve tecavüz gibi hukuksuz işlerini de yapay devlet yöneticilerinin üzerine yükleyerek kendilerini temize çıkarmaktadırlar.

*Küresel-wahşi-şahsi-sermayeye sahip insanların, sermaye büyüklüklerini, kendilerinden başka kimse bilmemektedir ve sermaye miktarlarını içinde gizlendikleri yapay devletin meşru yöneticileri de bilmektedirler.

*Hiçbir yapay-ulus-üniter-devletin, bütçe yasa tasarısı net değildir; Küresel-wahşi-şahsi-kirli-denetimsiz-sermaye-sınıfı, bu yasa tasarılarının hiçbir kaleminde görülmez, dâhil edilmezler.

*Yapay devletlerin, idari, siyasi, iktisadi, askeri ve istihbarı gücü bunların yönetiminde ki istihbarat teşkilatları ağı ve satın alınan siyasetçi, bürokrat işbirlikçi sermaye ve paralı askerleri ile sağlanmaktadır.

*Dünyadaki tüm paraların basım ve dağıtımı işi,  küresel-wahşi-şahsi-bireylerin denetimindedir.

 

“İşte böyle bir ortamda Aldrich, 1910 yılında JP Morgan’ın Georgia Jekyl Adasındaki lüks köşkünde bir grup bankerle gizlice toplandı. Toplantıda Warburg, Kuhn-loeb, Lazard Brothers, İsrael Mosese Sieff, Lehman Brothhers, Goldman Sachs, Chase Manhattan, gibi bankerler ve temsilcileri vardı.

Konu sadece 1907 de başlayan bankacılık krizine çözüm elbette. Konu bu krizin nasıl fırsata çevrileceği konusuydu. Bu bankerler, dokuz gün boyunca, gece gündüz çalışarak hem mevcut krize bir çözüm önerisi geliştirdiler hem de bu çözüm ile minimum 100 yıllık imparatorluğun temelini attılar. Bu Uluslar üstü rantiyecilerin küresel finans imparatorluğuydu. “

Mete Gündoğan; Narkoz; Say:36

Kuramsal Eleştiriye katkım:

*Küresel wahşilerin gücünü kırmak için, tüm havza yaşam-yağış alanlarında, havzanın gerçek sahibi, havza sakini emekçiler tarafından, bağımsız hareket edilerek, doğal şartlarda olgulaşacak, kurulacak; “Havza İşçi Devleti” yapılandırılmasına gidilmesi gerekir.

*Küresel wahşi-şahsi sermaye, dünya çapında tüm havzalarda yaşanan, siyasi-iktisadi-içtimai buhranları kendi çıkarları doğrultusunda değerlendirerek sayı olarak küçüldü, sermaye olarak büyüdü.

 *Büyük sermayeye sahip aile şirketleri, Amerika ve Avrupa’da Küresel finans oligarşisi/Küresel wahşi-şahsi sermeyenin oluşumuna neden oldular.

*Yapay-ulus-üniter-devletlerin, Merkez Bankaları küresel-wahşi-şahsi-sermayenin, yaptırımlarından ve etkilerinden bağımsız hareket edemezler; yapay devletlere ambargo koyma kararını sürekli olarak bunlar alır.

 

 “22. Aralık. 1913 günü özel bir oturum ile “Federal Rezerv Kanunu” Kongreye sunuldu. 

….Tasarı hemen ertesi gün 23.Aralık.2013’de Senato’ya sunuldu.

…Yasayı imzalayan Başkan Woodrow Wilson itiraf gibi şu cümleleri dahi kuracaktı: “Ben dünyanın en talihsiz insanıyım. Ülkemi farkında olmadan harap ettim. Bu büyük sanayi ülkesi, para-kredi sistemi sayesinde bir avuç elitin eline geçti. Bundan sonra hiçbir hükümet bunların sözünün dışına çıkarak bağımsız hareket edemez!””

Mete Gündoğan; Narkoz; Say:38-39

Kuramsal eleştiriye katkı:

*Tüm yapay-ulus-üniter-devletlerde olduğu gibi ABD gibi en güçlü yapay devlette de denetim, küresel-wahşi-şahsi-kirli-sermaye sınıfının elindedir.

*Bu elit güçler, dünyanın tüm havzalarında, yapılandırdıkları yapay ülkelerde, bunalımlar yaratarak iktidarı ele geçirebilmektedirler.

*Bu güçlerin hükümranlıkları içinde saklandıkları: ABD, UK, AB gibi yapay devletler vasıtasıyla günümüzde de devam etmektedirler.

*Küresel wahşiler, “Federal Rezerv Kanunu” ndan da anlaşılacağı üzere, “evrensel hukukun” kurallarını bunlar koyar, işine gelmediği zaman da bunlar bozar.

*Onlar, hukukun üstünde bir güçtür; hukukun üstünlüğü cümlesini en çok onlar ve onların işbirlikçi siyasetçileri, bürokratları kullanır.

*Küresel-wahşi-şahsi-kirli-sermayenin, hukukun üstünlüğüne inandıklarına, inanmak, zannetmek; gaflettir, saf dilliliktir.

 

Hükümran güçlerin baskısını hissetme deneyi, atmosferin ağırlığını hissetmemiz veya yerçekimi kuvvetini his etmemiz gibidir; beslenme, güvenlik, sağlık, barınma, eğitim, adalet gibi yaşamın her alanında, iliklerimize kadar bu baskıyı his ederiz.

Havza sakinlerini, belli bir baskı altında tutan bu güçler, onlara kendi düşünce ve görüşlerini dayatır, farklılıklarını kullanarak, havza sakinlerinin birlikte, dayanışma içinde hareket etmelerine engel olurlar.

Küresel wahşiler, yeryüzünde sermaye büyüklüğüne göre hüküm sürerler, birbirleri arasında rekabet olduğu gibi, ayaklanan havza sakini, devrimci emekçi hareketler karşısında da ortak hareket ederler.

Bunların oluşturduğu şirketler içinde sınır kavramı olmamakla birlikte; yapay-ulus-üniter-devletlerin kapsama alanında faaliyette bulunurlar.

Bağımsızlık ilan etmiş yapay devletler içerisindeki oluşumlarının etkileri, yapay devletlerin tüm yasama, yürütme ve yargı kararlarında görünür.

Küresel wahşi güçler, mızraklarının uçlarına adalet, özgürlük, eşitlik, kardeşlik, insan hakları, cumhuriyet, demokrasi, çevrecilik gibi kavramları takıp savaşırlar.

Bu kavramlarını bayraklarına renk yapan güçler, havza yaşam alanlarının barış yurdu olmasına müsaade etmezler.

Tanrının öğütlerini bayraklarına renk yapan aydınlanmış batı;(!) Laiklik kavramı ile de Tanrıyı devlet yönetiminden dışlamış; vaat ettiği adalet, özgürlük, eşitlik/ortak ve barış/ kardeşlik ilkelerini, emeği ile geçinen havza sakinlerine hak tanımamıştır.

İnsanoğlu, akılsal sayma ve duyusal farkın danlık yeteneğini birlikte kullanarak; ruh-zihin-beden içlemi, bütünlüğü üzerinden, denetimli olarak, fizik âlemde yaşama hükmetmek, hâkimiyet kurmak için fizik ve metafizik sabiteleri keşfetmiş ve keşfine devam edecektir.

Değişik havzalarda değişik kavramlar üzerinden; içe dönük değişik kültürler ile sanat, din ve felsefe yaparak; dışa dönük değişik uygarlıkları yapılandırmasına; yaşamasına, ölümüne ve yeniden doğuşuna neden olmuş, olmaya da sebep olacaktır.

Yaşam, ısıl/enerji transferi düzensizliğinde, (entropi) gerçekliğinde, morfogenetik şifreler üzerinden devam edecektir.

Medeniyetler çatışmaz, medeni insanlar savaşmaz,  biri birlerin eleştirir ve bilim ve teknolojide “yenilikler” bularak ileriye doğru olumlu adımlar atarlar.

Medeniyetler çatışması yapay bir tespittir, medeniyetler çatışmaz, medeni insanlar çatışmaz; Wahşi insanlar, küresel wahşi sermaye sınıfı, sınıfsal çıkarlarını korumak için, tüm insani değerleri bir kenara bırakır ve çatışır.

Karl Marks’ın vurguladığı başat çelişki: Sermaye ve işçi sınıfı çelişkisi günümüzde de devam ediyor. Sermaye sınıfı tasfiye edilmez ise gelecekte de devem edecektir!...

Yeryüzü zenginliklerinin, Milletlerin Zenginliği, Havzaların Zenginliği, iktisadi varlıklar, iktisadi değerler: katma-değer, emek-değer ve artı-değerin; havza bazında ortak-adil-eşit paylaşımı iade kuramı ile sahibine iadesi gerçekleşinceye kadar da devam edecektir!...

Kara Sermaye/Batı aydınlanması:

Diyalektik idealizm ve tarihi materyalizm ile aydınlanmanın sahibi olduğunu iddia eder; felsefesi matematiksel olarak “1” var üzerine; fizik ve metafizik sabiteler üzerine kuruludur.

Tüm insani kavramların sahibi olduğunu iddia eden aydınlanmış batı; uygulamada bu kavramları işine geldiği gibi sömürü aracı olarak kullanmış, yeri geldiğinde kendi belirlediği insani kavramlarına ihanet etmiştir.

Turuncu Sermaye/Uzakdoğu aydınlanması:

Kendi geçmişine çizgi çekerek, diyalektik ve tarihi materyalizm ile aydınlandığını iddia eder; felsefesi, matematiksel olarak “0” hiç’lik, çarka, tekerlek, doğa üzerine kuruludur.

Batıdan önce aydınlanmış olan Uzakdoğu uygarlıkları; diyalektik materyalizmin etkisinde kalarak karaya oturmuştur. Kaotik günleri yakındır.

Yeşil Sermaye/İslami aydınlanma:

İslam: “sıfır” ve “Bir”in ortak sentezidir. Uzakdoğu ve batıyı bir’e davet eden Hak sentezi öğüttür.

Bilgi işlemler, “0” ve “1” ile yapılır. İnsanın anlığının/dimağının zihinsel yeteneğinin ve ruhsal farkında lığı ile keşfettiği yeniliklerin insanı getirdiği son nokta; 7 ve 8 bitler birleştirilerek, hücresel kuantum bitler ile  “diyalektik metafizik” oluş oluşum ve olguların tespiti yapılıp açıklanacaktır.

Gelecek aydınlık günler “İslami Aydınlanma” ile olacaktır.

Diyalektik metafiziğin son halkası “İslam Havzaları,” bu başarıyı”0” ve”1” i aynı sayıda bit’de birleştirerek, hücresel verilerle yol alacaktır, yaşamını kolaylaştıracak imkânlar sağlayacaktır.

“Klasik ve kuantum fizik”, “0-1” matematik değerler ile yenilikçi yazılımlar, yenilikçi kodlamalar üzerinden kendini yenileyerek, yeni bulunan ilmi sabitelerel yoluna devam edecektir!...

Kuantum vakum boşluğunda, oluşan olguları;  yeni <html>…</html>benzeri kuantum yazılımlar tasarlanarak; yenilikçi fizik ve metafizik sabitelerle aydınlanma çağına taşınacaktır.

Fizik ve metafizik doğal/diyalektik hareketliliğin; birlikte, oluş, oluşum, olgu/görüngü, gelişim, değişim devinim ve döngüsü diyalektik materyalist felsefeyi de kapsayan; “diyalektik metafizik felsefe” ile eşzamanlı, ruh-zihin-beden bütünlüğünde, evriminde, uzay-zaman-mekânda, madde ve ruh-enerji boyutunda ileriye doğru yol alacaktır.

Günümüzde, küresel-wahşi-şahsi-kirli-denetimsiz-kapitalist-komünist-sermaye-sınıfının güdümünde bulunan; İslami havza yaşam alanlarında ki yönetimler: İşbirlikçi, kral, siyasetçi, bürokrat, sermaye sınıfı; havza sakini Müslüman kardeşlerine, emekçilere ihanet içindedirler.

Harama ve faize bulaşmış, işbirlikçi sermayeye karşı, havza sakini emekçiler;  cihat ederek, Havzalarının Zenginliğinin, iktisadi varlıklarının ve değerlerinin gasp edilmesinin önüne geçmelidirler.

Kur’an’ın Meşveret (Ortak akıl) kavramı, Ortaklık (Demokrasi) kavramı ile eş değerdir. Meşveretle maksat danışmaktır, danışmada maksat katılımı artırmaktır, katılımı artırmakta maksat, ortak akılı bulmak ve doğru kararlar almak, ortak fayda sağlamaktır.

Mutlak toplumsal halk ortaklığı: Demokrasiyi, mutlak meşveret/ortak akıl, ortak doğru kararla mümkün olur.

Batının toplumsal halk ortaklığı (Demokrasi) ilkesi; gerçek yaşamda, Kur’an’nın, meşveret ilkesi ile uygulanır.

Akıl ve hikmet/maharet bir kişiye değil, küresel wahşi-şahsilere değil, hükümranlara değil, tüm insanlara dağıtılmıştır. Asıl olan bir toplumun, toplumsal yapılanmanın/devletin, kamu yönetiminin, bütün kamu işlerinin açıklık, şeffaflık, katılımcılık ilkesi ile yürütülmesidir.

Kamu yönetiminin, küresel-wahşi-şahsi-krli sermaye tarafından gizlilik ilkesi ile yürütülmesi zorunluluğu yoktur.

Küresel wahşi-şahsi sermaye; küreselleşmeden önce de, havza sakini emekçilerin artı değerini, mallarını, canlarını alan, Havzaların Zenginliğine el koyan, yapay sömürge devletlerin, küreselleşmiş gerçek para sahibi (Kapitalist) kişileridir.

Dünyayı yöneten aydınlanmış aileler ve işbirlikçi aileler:

Rothschild, Rockefeler, Astor, Kennedey, Lee, Dupont, Onassis, Bundy, Freeman, Collins, Reynolds, Russel, MCDonald Hanedanlığı diye belirlenmiştir.Ama!..Bu isimlerin gerçekliği bile tartışılıyor!.. Bir muamma bunlar!..Kendileri ortalıkta görünmezler, maşa kullanırlar!..

Kaydı kuydu da yok bunların!..Kayıt dışı insanlar bunlardır; Yeryüzündeki etkilerini, varlıklarını; Havzaların Zenginliğini, iktisadi varlıklarımızı, iktisadi değerlerimizi, kanımızı emdikleri zaman hissediyoruz.

Bunların ulusu, dini, imanı yoktur, bunların dini imanı paradır; silahtır, kandır, işgal, istila, ilhak, soygun, sömürü, savaştır, talan, tecavüzdür.

Maddi ve manevi kirlerinden arınmış, havzalarda kurulacak Havza İşçi Devletlerinde; insanlığın en büyük düşmanı; bu zavallı-alçak-zalim-ailelere, hanedanlara, wahşi-şahsi yaratıklara, bilim insanı (!) kirli işbirlikçilerine, “küçük adam”lara yer olmayacaktır.