5 Ekim 2025 Pazar

YENİ ANAYASA NASIL OLMALI?

 

 

 

YENİ ANAYASA

NASIL OLMALI?...

 

Ramazan Keklikçi

Maden Topografı.İktisatçı-(AÖF)

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Oğlak Dönencesi

 

21.12.2024

 

 

 

İÇİNDEKİLER

MEVCUT ANAYASAMIZ. 3

Türk Cumhuriyeti’nin mevcut devlet yapılanması ve özellikleri: 3

Türkiye Cumhuriyeti’nin yapay-ulusal-üniter-devlet yapılanmasının hukuki gelişim aşamaları: 4

Türkiye Cumhuriyeti yönetim kurum ve kuruluşları: 4

Türkiye Cumhuriyeti Devlet Yapılanması: 5

Sonuç olarak: 5

YENİ ANAYASANIN TEMEL ESASLARI NASIL OLMALI?. 5

1.Türkiye Birleşik (Federe) Havza İşçi Devleti. 5

2. Âdem-i Merkeziyetçi Yapı. 8

3.Birleşik Havza Danışma Meclisi. 10

4.Türkiye Cumhuriyeti Hukuk Devletidir. 11

5.Türkiye Cumhuriyet Laik Devlettir. 11

Sonuç olarak: 11

1.HAVZALARIMIZIN SOSYOLOJİSİ VE JEOPOLİTİĞİ 14

Türkiye Havza Devleti: 15

İbn-i Haldun, (1332-1406). 15

İçgüdü (Instinction): 15

İslamiyet (İslamig Religion): 16

Jeopolitik (Geopolitic): 17

2.HAVZA İDARİ YAPILANMASI 19

3.HAVZA İKTİSADİ YAPILANMASI 21

4.HAVZA SİYASİ YAPILANMASI 27

5.HAVZA ASKERİ YAPILANMASI 28

6.HAVZASAL GÖRÜŞ (Vizyonum ). 30

7.HAVZASAL UYGULAMA (Misyonum). 31

CİHAT ve İSTİHBARAT. 36

Temel sorunlarımız: 38

SONSÖZ: 40

 

 

T.C.

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI

TELİF HAKLARI GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

İLİM EDEBİYAT ESERLERİNE İLİŞKİN KAYIT-TESCİL BELGESİ

 

Doğrulama Kodu: 7a61a8b3-b08c-4ac3-ad8c-9b4bdaab4883

Kayıt-Tescil No: 2021-5453

Kayıt-Tescil Tarihi:28.09.2021

NOT: Yeni Anayasa Çalışması metni içindeki tanımlamalar, kayıt tescilini yaptırdığım bu eserlerim içinde tanımlanmıştır.

 

r.keklikci23@gmail.com

havzaiscidevleti.blogspot.com

@Havza_Devleti

MEVCUT ANAYASAMIZ

Türk Cumhuriyeti’nin mevcut devlet yapılanması ve özellikleri:

Cumhuriyetimizin yönetim yapısı: İdari (genel), askeri, adli ve akademik olmak üzere dört alan üzerinde yükselmektedir.

Askeri yönetim: Genel Kurmay Başkanlığı (TSK) yönetiminde ordu.

Adli yönetim: Hâkimler Savcılar Kurulu,(HSK) bağımsız adli mahkemeler.

Akademik yönetim: Yüksek Öğretim Kurulu (YÖK) yönetiminde yüksekokullardan oluşur.

Bunlardan idari (genel) alan merkezi yönetim: Başkent ve taşra örgütü ile yerel yönetim parçalarından oluşur.

Türkiye Cumhuriyeti devlet örgütlenmesi denildiği zaman akla gelen temel özellikler:

Devletin “ulus devlet” biçiminde belirlenmesi, “merkeziyetçiliğe dayanması”,“hukuk devleti olması”,” toplumsal iradenin Başkan-Bakanlıklar-mecliste olması” ve “laiklik ilkesi” temelinde kurulmuş “üniter bir devlet” olmasıdır.

Türkiye Cumhuriyeti’nin yapay-ulusal-üniter-devlet yapılanmasınınhukuki gelişimaşamaları:

Devletimizin  (!) temeli olan bu öğeler, Osmanlı Devleti’nin son dönemlerini de içine alan beş anayasal dönemde oluşmuştur:

Bunlar ilk anayasa olarak bilenen: 1876 tarihliKanuni Esasi;

Kurtuluş Savaşı dönemine ait olan:1921 Anayasası;

Cumhuriyet rejiminin kuruluş anayasası olan:1924 Anayasası;

Darbe anayasası:1961 Anayasası.

Bugün için yürürlükte olan darbe anayasası: 1982 Anayasası.

Devletimizin yönetim yapısının genel ilkesi 1982 Anayasasının 123. maddesinde belirlenmiştir. Buna göre idare, kuruluş ve görevleriyle bir bütündür ve kanunla düzenlenir.

İdarenin kuruluş ve görevleri “merkezden yönetim” ve“yerinden yönetim” esaslarına dayanır.

24 Haziran 2018 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden sonra yeniden idari/genel yapılanmaya gidilmiştir…

Türkiye’de merkezi yönetim: Cumhurbaşkanlığı, Bakanlar, TBMM üzerinden yönetilir.

Bakanlıklara bağlı kuruluşların merkez ve taşra teşkilatları da merkezi yönetim kapsamında değerlendirilmektedir.

Merkezi yönetim başkent ve taşra olmak üzere iki bölümden oluşmaktadır.

Bununla birlikte merkezi yönetime danışmanlık yapan, görevlerini yerine getirmesinde yardımcı olan kurum ve kuruluşlarda bulunmaktadır.                                                            

TürkiyeCumhuriyeti yönetim kurum ve kuruluşları:

 “Yer Yönünden” ve“ Hizmet Yönünden” olmak üzere ikiye ayrılmaktadır…

1-Yer yönünden yerinden yönetim kuruluşları: Belediyeler ve köyler-Muhtarlık yani yerel yönetimlerdir.  Belediyeler ve Muhtarlıklar: Osmanlıdan devreden “Adem-i Merkeziyetçi” idari yapılarımızdır.

2-Hizmet yerinden yönetim kuruluşları: Örnek olarak ise Valilik, Kaymakamlık, Üniversiteler, Kamu İktisadi Teşebbüsleri, Barolar, Ticaret ve Sanayi Odaları, düzenleyici ve denetleyici kurumlardır.

Merkezî idare, yerel yönetimler üzerinde, yerel hizmetlerin idarenin bütünlüğü ilkesine uygun şekilde yürütülmesi, kamu görevlerinde birliğin sağlanması, toplum yararının korunması ve yerel ihtiyaçların gereği gibi karşılanması amacıyla, kanunda belirtilen esas ve usuller dairesinde “idarî vesayet” yetkisine sahiptir.

İdari vesayet: Kanunla öngörülmüş durumlarda merkezi idarenin yerinden yönetim kuruluşlarının eylem ve işlemleri üzerinde sahip olduğu sınırlı bir denetim yetkisidir.

Türkiye CumhuriyetiDevlet Yapılanması:

Mevcut içtimai yapısı: ”Türkiye Cumhuriyeti Aidiyet Şuuru” ile üniter devlet olarak teşkilatlandırılmıştır.

Farklı din, mezhep ve etnik kökenden gelme olmasına rağmen; sosyolojisi:yapay-ulus-üniter-karma-iktisadi yapıda teşkilatlandırılmıştır.

İdari(Genel) yapılanması: Merkezi yönetimdir.Toplumsal irade: Başkan-Bakanlar Kurulu-Türkiye Büyük Millet Meclisinde (TBMM) toplanmıştır. Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.

İnanç özgürlüğü temelinde, kurulmuş laik devlettir.

Mülkiyet ve verasetten intikal hakkı yasalarla korunan bir hukuk devletidir.Adalet mülkün temelidir. Adaletin amacı, bireyin temel haklarını, mülkiyetini ve mülkiyetin verasetten intikal hakkını korumaktır.

Sonuç olarak:

Toplumsal yapılanmamızın, hukukumuzun bu temel ilkelerini, “Havza İşçi Devleti” toplumsal yapılandırılması ile karşılaştıralım ve Türkiye Cumhuriyeti’nin gelecekte  sosyolojisi/içtimai/toplumsal yapısı nasıl olmalıdır?...

İçtimai yapımızın, yenilenecek anayasa ile oluşacak sosyolojisini irdeleyerek, inceleyerek sorumuza cevap aramaya başlayalım!...

 

YENİ ANAYASANIN TEMEL ESASLARINASIL OLMALI?

1.Türkiye Birleşik (Federe) Havza İşçi Devleti.

Havza ve sınıf temelli yapılandırılacak olan devletimiz adı : “Türkiye Birleşik (federe) Havza İşçi Devleti”olmalı ve bu isim yapılacak referandum ile seçmen tarafından kabul görmelidir.

Havza İşçi Devleti: Toplumsal yapılanma sınırlarının, “yağmur suyunu ayırım çizgisi” ile belirlendiği, ”havza yaşam alanlarında”,” havza sakini emekçilerin”, “havza aidiyet/ duygusu/şuuru/hissi/bilinci/asabiyeti”,”özgür iradeleri” ile “sınıf temeline”,”bireysel ve toplumsal rızaya dayalı, isteyerek yapılandırılan “toplumsal ortaklıktır” diye tanımlanır.

Havza İşçi Devleti:Havza sakini emekçiler tarafından, sınıf temeline dayalıolarak yapılandırılır.

Havza yaşam-yağış alanı içerisinde, havzaya münmasır; gen-genom, epigenetik, morfogenetik ve enformatik/bilgiifadesi olan, “Gen İfadesi”kaynaklı,  kalıtımsal olarak kurulu; ilahi nizama, Kur’an ifadesine/Allah’ın ifadesine uygun, sosyolojik çelişkileri giderecek doğal/diyalektik devlet yapılanmasıdır.

Havzada Ortak Yaşam: Havza sakini emekçilerin içtimai yaşamı olup İnsan ve Toplumbilim/Sosyolojik yenilikçi ortak yaşamıdır.

Bu sosyolojik yenilikçi olgu, emperyalist küresel wahşi sermayenin “yapay devlet” yapılanmasının aksine; açıklık, aleniyet ve şeffaflık temel/esas/baz /özellik olarak alınacaktır.

1920’de “Ulusal Kurtuluş Savaşı” vermek için kurulan TBMM’in de; Türk-Kürt-Arapve diğer ulusların; müslüman-Hristiyan ve diğer dini azınlıkların;  hükümranlık/kuruluş hakları 1924 anayasası ile güvence altına alınmış, kabul olundu.

Yapay-ulus-üniter-devlet biçiminde yapılandırılan Türkiye Cumhuriyeti, 1923 yılında ilanedilip kurulurken, emperyalizme karşı cihat ruhuyla mücadele eden etken ulusların: Türk-Kürt-Arapulusunun ve müslüman-hristiyan diğer azınlıkların,” ulusal-dini aidiyet bilinci, şuuru” ile kuruldu.

Daha sonraları yaşanan bazı içtimai olaylar nedeniyle, kurtuluş savaşına hâkim güç: Türk Ulusu’nun yönetiminde, idari vesayetinde, laik-üniter devlet olarak yapılandırılmıştır.

Emperyalistiler, ulusal siyasetimize; ulusal ve mezhepfarklılıklarını kullanarak, doğma ideolojilerle Cumhuriyet yönetimine; her fırsatta müdahale etmiş; yerli işbirlikçileri ile birlikte, tüm kurum ve kuruluşlara sızıp; yargı organlarımızı etkileyerek, bir başbakan ve ekibini, günümüzdeki adı “Demokrasi ve Özgürlükler Adası” olan: Yassı Ada’ da astırmış…

1970 ve 1980 darbeleri ile de Türk-Kürt-Arap siyasetçi, akademisyen emekçilere, mahkûmiyet ve işkence yaşatmış, emekçileri adaletsiz yargılayarak, asılmasına, mahkûmiyetinesebep olmuştur.

İdari, siyasi, iktisadi, askeri ve istihbarı alanlara yerleşen vesayet odakları; emperyalist güçlerin yönlendirmesiyle; etnik ve mezhebi ayrılıkları kullanarak; üç kez “ana darbe”yapmış; 15 Temmuz 2016’gecesi, esas darbeyi vurarak; Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni ortadan kaldırmak, yıkmak istenmiştir…

Uyuyan, ortak, cihadi“Kuva-yi Milliye Ruhu” uyanmış, dirilmiş; halkların ortak ve 253 şehidimizin can separene direnişi ile darbe,“Türkiye Halkları” tarafından darbe önlenmiştir.

Doğal olarak kendi ulusal aidiyet şuuru ile hareket eden uluslara; özgür iradeleri ile kendileri olarak, var oluştan kaynaklanan, kültürel değerleri ile birlikte; özgür “ yasama hakkı, TBMM’ne seçilme hakkı, Cumhur Başkanı olma hakkı ” tanınsa bile, eksikler vardır, tam olarak tanınmamıştır; eksikler “Yeni Anayasa” ile ayrıştırarak değil birleştirerek giderilmelidir.

Doğal olmayan bu toplumsal yapılandırılmalar, sıkıntılar yaratmıştır, yaratmaya da devam etmektedir.

“Gen ifadesi”nden kaynaklı, “havza aidiyet bilincini, şuur;” ulusal aidiyet bilincini, şuurunu; din-mezhep aidiyeti bilinci, şuurunu ve işçi aidiyet bilinci, şuurunu da kapsar. Hiç kimsenin bireysel ve toplumsal anlamda; bireyin, halkların ulusal-dini/mezhebi aidiyet şuurunu ve sınıfsal aidiyet şuurunu yok sayamayız.

Doğal havzalarımızda havzasal ve sınıfsal aidiyet şuuru ile devleti yapılandırırsak; ulusların birbirine üstünlüğü (faşist baskı) bir kenara bırakılmış ve toplumsal sıkıntılar, sosyolojik çelişkili olguları ortadan kaldırmış oluruz.

Mevcut ülke sınırlarımız yapaydır, Osmanlı bakiyesidir!...

Misak-ı Milli sınırları dışında kalan, ortak mayası İSLAM olan; Aras, Fırat, Dicle, Meriç, Arda, Asi Havzaları gibi parçalanmış havzaların sakini emekçileri; sömürgeci güçlere karşı havzasal bütünlük içerisinde, tam bağımsızlık mücadelesi verebilmek, “beka”mızı, istikbalimizi, geleceğimizi”korumak için “ortak fayda/onurlu ittifak”larda anlaşma ve bütünlük sağlamalıdır!...

1071 den beridir otak YURDUMUZ: Anadolu Toprakları, kurtuluş savaşında, Emperyalist müttefik: İngiliz, İtalyan, Fransız, Yunanistan’ın ve diğerlerinin saldırısına uğramıştır.

Beka sorunu daimidir,stratejik maden (Bor), doğal enerji kaynağı zengini olan, Helen Uygarlığı üzerinde otağ kuran devletimiz: Bağımsız Türkiye Cumhuriyeti’ne,  küresel-wahşi-şahsi-sermaye-sınıfının; emperyalist, sömürgecilerin saldırısı devam etmektedir ve gelecekte de devam edecektir!...

Gelecek nesil uyanık tutularak,  bu bilinç ile yetiştirmeli ve neslimizin devamı için 26 havza yaşam-yağış alanınıİdari,siyasi, iktisadi, askeri ve istihbarıbütünlüğünü korumasını bilmelive Yeni Anayasa bu minvalde yapılandırılmalıdır.

Kurtuluş savaşından sonra galip olmamıza rağmen, küresel-wahşi-şahsi-sermaye-sınıfıeperyalist, kapitalist, sömürgeciler ile yapılan “24 Temmuz 1923 Lozanantlaşmasında”yapay olarak çizilmiştir.

Bir kısmı da Misak-ı Milli sınırlarımız dışında kalan; yapay sınırlar ile çizilmiş, 26 Ana havzadan müteşekkil bir devlet sınırımız olmalıdır.

Misakı Milli Sınırlarımız dışına taşan, Meriç, Çoruh, Aras, Fırat, Dicle, Asi Havzası sakini emekçileri ile“ortak fayda/onurlu ittifak”lar kurarak, halkların ortaklığında/demokraside/ cumhuriyet yönetiminde anlaşmalıdır.

Birleşik havza İşçi devleti yapılanması ile yenilikçi içtimai/toplumsal/sosyolojik yapılanmalar içinde; birlikte siyaset geliştirmeli,” havzada ortak yaşam”ı sağlayabilmek adına, Yeni Anayasa’ya hükümlerimizi koymalıyız.

Türkiye Cumhuriyeti Devletinin idari, iktisadi, siyasi, askeri ve istihbarı yapılanmalarını, görev ve sorumluluk alanlarını, bu havza yaşam-yağış alanlarında yapılandırmamız gerekir. İhtiyaç görülen yeni demokratik anayasa komisyonu, hazırlık çalışmalarını, taslağını, “Türkiye Birleşik Havza işçi Devleti” anayasası olarak yapılandırılmalıdır.

Hak, hukuk, ırz, can ve mal güvenliğini korumak; adalet, özgürlük, eşitlik/ortaklık, barış/kardeşlik hak ve hukukunu esas almak; 2053 ve 2071 hedeflerine ulaşmak, ilelebet Tam Bağımsız devlet olmak  istiyorsak; yenilikçi, “İnsan ve toplumbilim/Sosyolojik” yapılanmamızın adı:  “Türkiye Birleşik Havza İşçi Devleti”,kısaltılmış adı”Türkiye Havza Devleti” olarak kayda geçilmelidir.

Bu durum, kurtuluş savaşında hükümranlık hakkı olan tüm etnik, dini ve mezhebi toplumsal yapılanmaları: Türk, Kürt, Arap, müslüman, hristiyan emekçileri ve diğer azınlıkları memnun edecektir.

Bu birleşik/federe yapıya emperyalist, sermaye sınıfı, yerli işbirlikçileri, ayrılıkçılar, eşkıya/terörist, hastalıklı anti-sosyolojik olgular itiraz edecektir.

Toplumsal yapılanmada; adalet, ehliyet, meşveret, maslahat, maruf kavramalarından, bilinen iyi değerlerden yola çıkarak; Küresel wahşi sermayenin idari, iktisadi, siyasi, askeri ve istihbarı yapılanmalarımıza; emperyalist, sömürgecilerin burnunu sokmadığı; havza ve sınıf temelli anayasa” yaptığımız an kendimiz olacağız.

Güneş balçıkla sıvanmaz, bilimsel veriler: İnsan ve toplumbilim/sosyolojik olgular, havza ve sınıf temelli yapılanmayı işarte ediyor.

Gözümüzü yummakla güneşi yok edemeyiz, sadece kendimizi karanlığa gömmüş oluruz. Deve Kuşu gibi başımızı kuma gönmenin anlamı yok, açıkta kalan kısımlarımıza emperyalist/sömürgeci: Sermaye sınıfı ve işbirlikçileri tekmeyi atar öte havzaya geçer.

“Ulusal aidiyet bilinci şuuru” ile kurulan devletlerin yapay; “havza aidiyet bilinci, şuuru” ile kurulacak devletlerin doğal, işçi sınıfı temelline dayalı, toplumsal/sosyolojik/içtimai yapılanmalar olacağını görmeliyiz.

Küresel-wahşi-şahsi sermayenin, özgür yaşama isteğimize engel olmasına, yaşamımıza müdahale etmesine, iş birlikçileri ile birlikte sömürü düzenini devam ettirtmesine engel olmalıyız.

Küresel-wahşi-sermaye-sınıfının ve Epperyalist-çözülmüş -işçi sınıfı devletleri tüm yeryüzünün tüm havzalarında oluşturduğu “1/99” sömürü oranının bir parçası olmaktan kurtulmamız için;

İdari, iktisadi, siyasi, askeri ve istihbarı yapılanmamızı havza yaşam-yağış alanları sınırları içerisinde; havza ve sınıf temeline dayalı olarak yapılandırmalı ve havza işçi devleti yapılandırmasını Yeni Anayasa ile hüküm altına alıp gerçekleştirmeliyiz.

2. Âdem-i Merkeziyetçi Yapı.

Mevcut idari (Genel) yapılanması: Merkezi yönetimdir.

Yeni Anayasa’da yerelden, merkeze doğru, âdem-i merkeziyet yapıda bir yönetim olmalıdır.

Tali/alt havzalardan, ana havzaya doğru insan odaklı olmalıdır.

Türkiye Cumhuriyeti’nde yerinden yönetim kuruluşları: “yer yönünden” ve “hizmet yönünden” olmak üzere ikiye ayrılmaktadır.

Ulusal aidiyet şuuru ile yapılandırılmış, mevcut yerel yönetim yapılandırılmalarının görev ve sorumluluk alanlarının sınırları da yapaydır.

Hâkim ulusun “idari vesayeti” ile merkezden yönetildiği ve yapay olduğu için de içtimai sorunlar, sıkıntılar yaşanmaktadır.

Türkiye Birleşik Havza İşçi Devleti: Ana ve tali/alt havzalarda idari, iktisadi, siyasi, askeri ve istihbarı faaliyet sınırlarının “yağmur suyunu ayırın çizgisi” ile belirlendiği, temelde yerel yönetimlerin rıza ve özgür iradelerine, havza ve sınıf temeline dayanan adil-eşit-ortak-özgür devletidir.

Yerel Belediye sınırları/il sınırları: 26 Ana havza yaşam alanında yapılandırılmalıdır.

Küçük belediyeler/kasaba, bucak ve köyler sınırları belli, tali/alt küçük havza yaşam alanlarında yapılandırılmalıdırlar.

Üniter Devlet: Merkezi idarenin, hâkim ulusun sevk ve idaresinde olan devlettir.

Hâkim ulusun, iktidar/mülkiyet sahiplerinin, yönetimindeki bir devlet yapılanmasıdır.

Üniter devletin hâkim ulusu, denetleyebilen wahşi-sermaye: emperyalist güçler, yapay olarak yapılandırdığı devlet içindeki ulusları da cahil-esir-fakir koyarak sömürür.

Yapay devletler içindeki değişik ulusların farklılıklarını kullanarak birbirine kırdırır.

Yapay devletler “üniter devlet “olarak yapılandırılırlar. Sınırları yapay olan bu devlet yapılanmalarında, ulusal egemenlik diğer alt kimlikler/uluslar için tartışmalıdır!

Dünya devletlerinin büyük çoğunluğu “üniter devlet”tir. Bu devletler, sınırları yapay olduğu için sınır anlaşmazlığından çıkan sorunlar, sıcak savaşlara neden olmaktadır.

Küresel-wahşi-şahsi-sermaye-sınıfının hâkim olduğu coğrafyalarda “ulusal aidiyet şuurunu”kullanarak “üniter devlet” yapısını korumak ve kollamakta, hükümranlığını bu devletler üzerinden yürütmektedir.

Küresel wahşiler, sömürülerini devam ettirmek için, yapılandırdıkları yapay devletler içinde, devleti bir arada tutmak adına “laiklik” ve “üniter/birleşik devlet” kavramını kullanır.

Küresel wahşilerin, çanak yalayıcıları: öngörü uzmanlarını (stratejistleri) devreye sokarak, sömürü düzenini devam ettirmenin kuramsal yönünü ileri sürerler.

İngiltere’nin Birleşik Krallık olduğunu, “yapay parlemanto”sunu görmezden gelecek kadar hain ve kördürler.

Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütün olması onun “üniter devlet” olması anlamına gelir?...

Yapay devletlerin, sınırları içine, hapsedilmiş halkların/ulusların bölünmez bütünlüğü, küresel-wahşi-şahsi-sermaye-sınıfının, sömürüsü devam ederse korunur; devam etmezse bozulur. Gerçek yaşamda bunlar yaşayarak gördük, tanık olduk.

Tüm insanlık için yenilikçi bir adam-i merkeziyetçi, içtimai devlet yapılanması fikri olan “havza işçi devleti” fikri ile havzalarımız “barış yurdu”olabilir…

Havzada ortak yaşam fikri tüm insanlığın, toplumsal manada kurtuluşu olacak, yenilikçi bir doğal devlet yapılandırılmasıdır.

Havza yaşam alanında, havza işçi devleti içerisinde yaşamını idame ettiren, yabancı havza sakini emekçiler, karşılıklı rızaya dayalı olarak ” Türkiye Birleşik Havza İşçi Devleti” yapılanması içinde yer alabilirler.

Anayasaya” uymak, “ortak fayda”da anlaşmak, “onurlu ittifak” lar kurmak koşulu ile başka uluslarınemekçileri de havzasal, sınıfsal temelde, yenilikçi toplumsal/içtimai /sosyolojik yapılanmaya katılabilirler.

3.Birleşik Havza Danışma Meclisi.

Mevcut yapılanmada toplumsal irade: Başkan-Bakanlar Kurulu-Türkiye Büyük Millet Meclisinde (TBMM) toplanmıştır. 

Yeni Anayasa’da;

Ana Havza Danışma Meclisleri: Adalet, ehliyet, meşveret, maslahat, maruf değerler temelinde, hukuk ilkeleri ile oluşturulur.

Toplumsal iradenin “Türkiye Birleşik Havza Danışma Meclisi”nde toplanmalıdır.

Toplumsal yapılandırılmanın tali/alt havzalardan başlayarak; tali/alt havza danışma meclislerinin özgür iradeleri ile ana havza danışma meclisine, “nufusa”nispi oranda gönderdikleri temsilcilerden oluşan: “ Türkiye Birleşik Havza Danışma Meclisi”lerinin yapılandırılmasıyla:

Türkiye Birleşik Havza İşçi Devleti Cumhuriyeti. Yani,“Türkiye Havza Devleti ” yeni adıyla, sosyolojik oluşumu sağlayabiliriz.

Tali/alt havza yapılandırılması ilkelerinin “danışma meclislerinde” karara bağlanması ve “Türkiye Birleşik Havza Danışma Meclisine“ sunulup görüşülmesi ile karar birliğine varılır.

Türkiye Birleşik Havza Danışma Meclisi, nüfusları nispetinde seçilmiş, ana ve tali havza danışma meclisi üyeleri  ile “ Türkiye Birleşik Havza İşçi Devleti Cumhuriyeti Meclisi” nin oluşumu sağlanır.

4.Türkiye Cumhuriyeti Hukuk Devletidir.

Ahlaki ilkeleri: Kur’an öğütleri; adalet, özgürlük ve eşitlik/ortaklık, barış/kardeşlik ile belirlenmelidir.

Toplumsal Hukuk İlkeleri: İnsan aklı, bilgisi, deney ve tecrübesi ile hukukçularımız tarafından konulan; yaşam gerçekleri ile çelişmeyen, yaşamda karşılığı olan hukuk kuralları ile yapılandırılan bir “hukuk devleti” ilkelerinde oluşmalıdır.

5.Türkiye Cumhuriyet Laik Devlettir.

Laiklik ilkesi: İnanç özgürlüğü temelinde, kurulmuş devlet ilkesidir.

Türkiye dindarlıkla çağdaşlık arasındaki gerilimi çözdüğü an kendisi olacaktır. Laiklik sorun olmayacaktır…

“Allah’ın öğütleri” ile çeşitli tarihlerde, devrimlerden sonra ilan edilen “insan hakları öğütleri/bildirgeleri” aynı kapıya çıkar, insan hakları öğütleri, kutsal kitaplardan alınmıştır.

Havza devleti yapılanması: 

*Tanrının dışlanmadığı, tanrının öğütlerinin de (Adalet, hürriyet/özgürlük/ bağımsızlık, eşitlik/ortaklık, barış/kardeşlik) uygulandığı günümüz şartlarını, toplumsal yaşam gerçekliklerini göz önünde bulundurur.

*Maddi yaşamda karşılığı “Gen-ifadesi”ve manevi yaşamda karşılığı “Kur’an ifadesi”/”Allahifadesi”olan “laik” hukuk devlettir, “içtimai/toplumsal/sosyolojik ortaklıktır.”

Allah’ı toplumsal yaşamdan dışlayacak (laik) güç yoktur.O’nu içtimai/toplumsal/sosyolojik yaşamdan dışlamak, fizik ve metafizik âlemdemümkün değildir.

O’ her anda, zamanda-zeminde bizimle beraberdir. Aykırı düşünmek, maddi ve manevi değerlerimize, fıtratımıza, tabiatımıza, diyalektiğimize de aykırıdır.

“Göklerde ve yerde olan her şey O’na muhtaçtır. O, her gün yeni bir iş ve oluştadır.  RAHMAN/29”

Gerçek anlamda laiklik İslam ile çelişmez.

İslami uygulamalarda, İslam’ı yaşayan devletlerde, Havzaların Zenginliğini: toprak-su-hava-maden/enerji varlıklarını; katma-değer, emek-değer ve artı-değerini sömürmek isteyen sömürgeci bireyler, güçler laiklik kavramını işlerine geldiği gibi kullanmaktadırlar.

Sonuç olarak:

Geçmişte, Islahatçılar, Tanzimatçılar ve Meşrutiyetçiler; Osmanlı devletini yaşatmak ve yaşatmamak için hatalarıyla, günahlarıyla, sevaplarıyla büyük çabalar harcadılar…

Wahşi batının, top yekûn saldırdığı küresel-wahşi-şahsi-sermaye-sınıfıemperyalist güçlere karşı; Ulusal anlamda: Türk-Kürt-Arap; dini-mezhebi anlamda Müsliman, Hristiyanve diğer azınlık yapılar olarak kurtuluş savaşı vererek“Bağımsız Türkiye Cumhuriyeti”, “devletimizi kurduk. İlelebet muhafaza edeceğimize dair and içtik.

Kültürel birliği sağlayan, arap alfebesini bırakıp latin alfebesine geçtik.

Tevhidi Birliği sağlayan, Osmanlı İmparatorluğu’nu ayakta tutan “halifelik kurumu”nu, 1924 TBMM’de kendi elimizle kaldırdık.

İyi mi etik? Kötümü ettik? Varsın âlimler, akademisyenler, bilim insanları cevap versin bu soruya!?...

Emperyalist sömürgecilerin kurup, kullandığı İslam adına hareket eden: Wahşi, eşkiye/terör harami örgütler; her ne hikmetse; Evrensel İslami birliği sağlamak, kendi elimizle kaldırdığımız “halifelik kurumu”nuihdas etmek için biri birleri ile çatışmaya girmekte, kendilerini halife ilan etmek için uğraşı vermekte biri birlerini acımasızca öldürmektedirler.

Cumhuriyetimiz, kuruluşunda ki temel ilkelerden ayrılmadan; ABD, AB, UK destekli darbelere karşı koymakta ve kurulduğu 1923 yılından beri büyüyerek ilelebet mazlum halklara, havzalara umut olarak dimdik ayakta durmaktadır, duracaktır.

Türkiye Cumhuriyeti’nin gelecekte toplumsal yapılanması: 

“Türkiye Birleşik (Federe)  Havza İşçi Devleti Cumhuriyeti”,”Türkiye Havza Devleti” yapılanması; insanın doğal havzasında, doğal olarak yaratıcısı ile birlikte;  O’nun öğütlerinden yararlanarak kendi aklı ve bilgisi ile yapılandırdığı, havza ve sınıf temeline dayalı, “laik hukuk devleti” olmalıdırdiyorum.

Doğada, insanlık olarak belirlediğimiz, keşif ettiğimiz; gen-genom, epigenetik, morfogenetik, enformatik ifadeler;”gen ifadesi”nden kaynaklı, genomların toplu bilgi ifadeleri tesadüfî değildir.

Organizma, hücre, stoplazma, mitokondri, çekirdek, çekirdekçik, kromozom, gen, DNA, mRNA, nükleotid  baz dizilimlerinden kaynaklı, “gen ifadeleri” ve gen ifadesinden kaynaklı “morfogenetik alan”,enformatik alan/toplu bilgi alanları” Allah’ın yaratmasıdır, ayetleridir, ifadesidir!...

Kur’an’ı KerimAyetleri: “Allah’ın ifadesidir.”

“İnsan kendisini bir nutfeden yaratıldığını görmez mi? Oysa bak, o şimdi, açıktan açığa bize karşı olan biri olmuştur. - Yasin 77”

Karşı olanlara diyorum ki: O’nun yarattığı: Doğa. O’nun sözü: Vahiy arasında çelişki yoktur.

Son peygamber geldi, son uyarı yapıldı!... Şükürler olsun ki!...

Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V) içtihat kapısını açık bıraktı…

Günümüz ve geleceğin fakihleri/hukukçıları: Kur’an, hadis ve içtihat ifadeleri ile günümüz içtimai/toplumsal/sosyolojik yapılanmasını, yaşamını karşılayacak, mutluluk ve refah içinde yaşatacak, hukuki normları geçmişten örnekleri değerlendirerek belirleyeceklerdir.

İnsanlığın refah ve mutluluğu için, yeni içtimai sosyolojik yaşamlar için, yeni içtihatlar, yeni hukuki normlar belirleyerek kendilerini anayasalarında ifade edeceklerdir.

Yeni teknolojiler, yeni sosyolojilerin oluşumuna neden oluyor, yeni sosyolojiler tahkim ediyor, içtimai yaşamın sosyolojik diyalektiği, yeni hukiki değişimi, gelişimi zorunlu kılar diyorum…

İnsanlık kendi kendini idame edebilmesi için “Diyalektik Metafizik Felsefe” yaparak, fiziği ve metafizik ilm-i sabitelerle, ileriye doğru, aklını, bilgisini deney ve gözleme dayanarak; ruh-zihin-beden içleminde, bütünlüğünde, kendi çabası ile gönlünde yaratanı ile birlikte, yürümesi, ilerlemesi gerekir diyorum!...

İnsanlık, gelecekteki yaşamında, havza yaşam-yağış alanları; pH’ı-termodinamiği-gen-genom-epigenetik-morfogenetik-enformatiktoplu bilgi alanlarında; endokrin bezleri ve hormonları vasıtasıyla, biri birleri ile olumlu-olumsuz bağlantılar kurabilir, “havza aidiyet duygusu” yaratır diyorum!...

Havzalarımız, doğal sınırının belirlendiği: “havza fanusu” içerisinde; mikro ve makro boyutta mevcut tüm canlıların kuluçka yatağı olup; havzanın toprak, su, hava, enerjisinden kaynaklı biyo-coğrafyasının ifadesidir.

Havzasal Yaşamın Sırları: Makro ve mikro boyuttaki havza canlılarının, hücrelerinde, hücre çekirdeğinde, kromotin iplikçikler üstünde gözlemlenen, genlerinde kalıtımsal olarak devam etmektedir.

Havzaların gen-genom-epigenetiği-morfogenetiğ-enformetiğinde, havzasal sır olarak kodlanmış, havzasal bazda,“Havza Fanusu” içerisinde evrimleşen yaşam; havza yaşam-yağış alanlarımızda morfogenetiğinde, enformatiğinde kalıtımsal sır olarak, döngüsel ve devinimsel olarak devam etmekte; havza aidiyet şuuru ile havzanın kendine münhasır canlı türlerini, habitatını oluşturmaktadır diyorum.

Tüm yeryüzü canlıları, tüm havza yaşam-yağış alanlarında, yayılan çeşitli manyetik frekanslarda, manyetik rezonansa girerek; kainatın/alemlerin sonsuzluğunda, uzay-zaman-mekânda, kendi kararlarını kendisi alarak yoluna devam edecektir diyorum!...

Hayvanlar ve bitkiler âlemi de kendi havzasında, kendi çıkardığı uyarıcı/hormonlarıyla, insanların insafında bu yola girecektir.

Bu nesnel ve öznel oluş, oluşum, olgular gözlem ve deneye dayalı olarak, yarı kapalı “havza yaşam-yağış alanı”/”havza fanusu” içerisinde, geçişken canlı sınırlar içerisinde, havza bazında, havza habitatında, havza kapsamında, havza fanusu içerisinde irdelenmeli ve belirlenmelidir diyorum!...

 

1.HAVZALARIMIZIN SOSYOLOJİSİ VE JEOPOLİTİĞİ

“Sosyologlar, aile yapısı için içtimai/toplumsal yapının hücreleridir, der.”

Havza sakini aileler, aynı zamanda havza sosyolojisinin de hücreleridir. Havzalarımızın sosyolojisini ele alırken, veri toplarken; sosyologlar, havza sakini ailelerin, “gen ifadeleri”nden yolaçıkarak iz sürmeleri gerekir.

İnsan ve toplumbilim/sosyolojik yapılanmalar, havza sınarları içerisinde mevcut aile kurumları, kamu kurumları, ortaklıkları ile oluşmakta ve olgulaşmaktadır.

Havza canlılarının genetiğinden kaynaklı,“havza fanusu” içerisinde kalıtımsal olarak devam eden “havza genom ifadesi”,”havza aidiyet şuuru”,”havza enfomasyonu”,”Havza Morfik, morfogenetik Alanı” ile havzanın aslına münhasır, habitatını ve içtimaını/sosyolojisini/toplumsal yapılarını olgulaştırır diyorum.

Nitekim geçmişte aile hep vardı, aileden müteşekkil, aileden kaynaklı oluşan klan, kavim, uluslar hep vardı.

Aileden kaynaklı oluşa gelmiş tüm kültürel olgular, havza akarsuyu, durgunsuyu adıyla tanımlanmaktadır. Nil, İndus, Ganj, Mezopotamya, Akdeniz kültürünün kaynağında, bu havzalarda yaşamış yönetim ve tebaalar ailelerden oluşmuştur.

Yedi coğrafi bölgeye ayırıp, yapay olarak tanımlanmış bölgelerimizi; doğal havzalarımıza göre, 26 coğrafi bölge ilan ederek, kendi havza akarsuyu/durgunsuyu ve diğer coğrafi işaretlerin adıyla tanımlanma yapmamız daha doğru olacaktır.

Mevcut idari, siyasi, iktisadi askeri ve istihbarı kurumsal yapılanmalarımızın yetki ve sorumluluk sınırları; “Havza yaşam-yağış alanı”nda, yağmur suyunu ayırım çizgisinin belirlediği sınırlar olacak şekilde yapılandırılmaları ilmsel, bilimsel ve doğal sosyolojik bir zorunluluktur.

Neden mi?

Havza sakini ailelerin “gen ifadesi” nden kaynaklı içtimai yapıda ve mikro ve makro boyutta tüm canlı/cansız varlıkta “havza aidiyet şuuru” vardır.

Her havzanın kendine has, pH değeri ve ısıl/enerji transferi (Termodinamiği) ısıl/yayılımından kaynaklı; gen, genom, epigenetik, morfogenetik, enformatik oluşumu ve bu oluşumun İnsan ve toplumbilim/sosyolojisine, içtimai yapısına doğal/diyalektik yansıması, devinimsel ve döngüsel aktarımı vardır!...

Havzaların, toprak, su, havasının: Ph değerler ve iç termodinamiği havza yaşam-yağış alanının habitatını: Mikro-Makro boyutta tüm canlılarının biyogenetiğnde; doğal bitki örtüsünün oluş, oluşum ve olgusunda; jeofiziğinde, jeo kimyasında,jeo coğrafyasında, topoğrafyasında vel hâsılatom altı dünyasındacerayan eden kuantum fiziğin sahasında tanımlanabilecek neznel ve öznel değerler, etkenleri vardır.Bu nedenle, havzaların içtimai yapılarında;

İktisadi anlamda, havza akarsuyu ve durgunsularında, kara ve hava sahasında; sınaî, zirai,ticari, taşımacılıkfaaliyetleri; havza habitatına uygun, havza yaşam-yağış alanlarında, havza ve sınıf temelli; havzasal ve ürün bazında kurulacak; havzada ortak yaşamı sağlayacak; sınaî, zirai, ticari, taşımacılıkkooperatiflerin faaliyetleri olmalıdır...

Havza yaşam alanları, ana  akarsu adları ile 26 büyük şehir olarak ilan edilmelidir.

Ana akarsu kollarının, oluşturduğu yaşam alanları, küçük şehir ilan edilmelidir.

Tali akarsu yaşam alanları ise sıralı büyüklük: kasaba, nahiye/bucak, mahalleve köy ilan edilmelidir.

Türkiye Havza Devleti:

İbn-i Haldun, (1332-1406)

“O’na göre; sosyal olayları laboratuarda fiziki olaylar gibi tekrarlayabilme imkânı mevcut olmadığından dolayı, tarihi devirlerde aynı şartlarda benzer neticeleri ortaya koyabilmek için, tarihi araştırma sahası olarak ele almış ve uygulamıştır.

İbn-i Haldun sosyal değişme fikirlerini, ümran, asabiyet ve tavırlar ismini verdiği üç kavram halinde ele almıştır.

Ümran kavramında maddi-iktisadi bir determinizm/gerekircilik güttüğü söylenebilir.

Fakat asabiyet ve tavır kavramları ile ilgili görüşlerinin maddi ve manevi faktörler üzerinde durarak, olayları çok sebepli açıdan ele almıştır.”

İçgüdü (Instinction):

“Türkçe insiyak veya sevk-i tabii olarak isimlendirilen bu kavram, irade dışı kendiliğinden ortaya konan davranışları harekete geçiren bir merkez gibidir.

Sosyalleşmiş bir insan diğer canlılardan farklı olarak içgüdülerinden çok iradesi ile hareket eder.

Sosyal normlar …. İçgüdüden çok sosyal çevre içinde şekillenir.”

 

ANSİKLOPEDİK SOSYOLOJİ SÖZLÜĞÜ (KAVRAMLAR)

Prof.Dr. Mustafa E.Erkal - Yrd. Doç. Dr. Burhan-Filiz Baloğlu; Sayfa: 115-116

Kuramsal ifadeye katkı:

*Havza canlılarını ümran, asabiyet, tavırlar ve içgüdüsünü olgulaştıran, havza sakini emekçilerin gen-genom ifadesi ile doğal olarak ilintili olan toplumsal/sosyal/içtimai olayların, insiyakı/sevk-i tabiisinin “ havza sosyolojisi” ile de dolaylı doğal ilintisi vardır.

*Havza sakini bireylerin, insiyakı/içgüdüsü gen-genom ifadesinden kaynaklı, sevk-i tabiisi havzasosyolojisini oluşturmaktadır.

*İçtimai yaşamda, cemiyet hayatında, sosyolojinin kurallarının oluşması ve bu kuralların havza hukukunu oluşturması; havzasal ümranın, asabiyetin, içgüdüsü/insiyakı bireysel tavırlarını belirler, sevk-i tabiisi, havza sosyolojik yapısının teşekkül etmesinde kaynak teşkil etmektedir.

*Biyo-genetik ilminin o dönemde keşfedilmemiş olması; İbn-i Haldun’un sezgileriyle açıklamaya çalıştığı; ümran, asabiyet, tavır ve içgüdünün toplumsal yapılanmaya olan etkileri tam olarak anlaşılamamıştır.

*Sosyal normlar, içgüdümüzün de kaynağı biyolojik kalıtımımızı koruyan, sağlayan: gen-genom ifadesi, epigenetik, morfogenetik, enformatik ifade alanlarımız; doğal çevremiz olan havzasal sosyal çevrede oluşmaktadır.

*Yeni Türkiye Anayasası, sınırları doğada çizili, 26 Havzamızda olagelmiş içtimai yapılar gözetlenerek “Türkiye Havza Devleti” adı ile teşekkül ettirilmelidir.

*Biyo-genetik ilminin tanımladığı ifade: Gen-genom ifadesir;

*Kutsal kitaplardan alınan, emir olunan: İnsan Hakları Evrensel Beyannemesi maddeleri; Yeni Anayasa ifadesi/normları olmalıdır ki!  Allah’ın ifadesi, yani: “Kur’an ifadesinde yerini bulmalıdır diyorum.

*Tüm Havzasal gen-genom ifadeleri, Yeni Anayasa’da hukuken normlaştırılmalıdır.

 

İslamiyet (İslamig Religion):

Dinler üç kısma ayrılır: Hak dinleri, asılları değişmemiş bozulmamış dinler ve batıl dinler. İslam dini, hak dinlerin en sonuncusu en mütekâmili ve en olgunudur.

Bir millet ve belirli bir zamana ait değildir. Müslüman olan ve olmayan herkese ve bütün zamanlara mesajı olan dindir. Hak dini olarak İslamiyet ilahi ve semavi dindir.

“İslam” kavramı, “teslim olmak”, “boyun eğmek”,” itaat etmek anlamı taşır.

İslam, doğuştan elde edilen statüyü değil, gayret sonu kazanılan statüyü esas alır.

Üstünlük takvadadır. (yapılan iş, görülen hizmet) İslam ırkçılığı ve tembelliği ret eder, millet ve milliyetçiliği kabul eder.

Fark şuuru ile cem şuurunu (bütünlük) dengeler.”

ANSİKLOPEDİK SOSYOLOJİ SÖZLÜĞÜ (KAVRAMLAR)

Prof.Dr. Mustafa E.Erkal - Yrd. Doç. Dr. Burhan-Filiz Baloğlu; Sayfa: 125

Kuramsal ifadeye katkı:

* Takva: Allah için, yapılan iş, görülen hizmet demektir. Üstünlük takvadadır derken; Allah adına, kulları için yapılan iş, görülen hizmet demektir. Kişi kendini takavuta ayırmamalıdır.

*İslami yaşam: “Cihat“ etmek demektir.

*Cihat: İslami yaşam biçimidir. Cihat da süreklilik gerektirir ve ayet hükümlerine, Kur’an ifadesine/Alalh’ın ifadesine göre yaşamak anlamını taşır.

*Allah ifadesi bozulmamış ayetler Kur’an Ayetleridir. Allah, Kur’an ifadesini korumasını kendisi üstlenmiştir, insanlara bırakmamıştır.

*”Ainesi iştir kişinin lafa bakılmaz.” Her kim olura olsun: dediğine değil, ne yaptığına bakılmalıdır.

*Özellikle siyasi yöneticiler:Yaptıklarını, iyilik, güzellik, dürüstlük üzere yapıyor mu yapmıyor mu?... Önemli olan budur. İcraatına bakılmalıdır.

*Havza sakini bireyler, farklı kültürlere sahip olsa da; havza aidiyet şuuru ve sınıf temelli olarak, “havza fanusu”  içerisinde birlikte hareket etmelidirler,

Jeopolitik (Geopolitic):

Coğrafya, tabii çevre ve toprak ile politika arasında yakın bir ilişki bulunduğunu ileri süren bir görüştür. Buna göre tabii çevre şartları ve coğrafi özellikler, devlet politikasına hedef tayininde öncülük yapmaktadır. (Fındıkoğlu, Z.F. 1946)”

ANSİKLOPEDİK SOSYOLOJİ SÖZLÜĞÜ (KAVRAMLAR)

Prof.Dr. Mustafa E.Erkal - Yrd. Doç. Dr. Burhan-Filiz Baloğlu; Sayfa: 131

Kuramsal ifadeye katkı:

*”Havza Devleti” politikasına, havza coğrafyasının etkileri belirlenmeli, gelecekte havzaların toplumsal, içtimai, sosyal yapsı; “havza sosyolojisi” bu minvalde açıklanmalıdır.

*Havza Jeopolitiği, iktisadi yapısı, havza coğrafyası, havza sosyolojisi, havza yaşam-yağış alanı kapsamın da ele alınmalıdır.

*Tabii çevremiz havza jeolojisi ile havza politikası arasında ki bağ belirlenmeli, içtimai sapmalar çözümlenmelidir.

*Havza gen-genom ifadesi ile havza coğrafyası arasında ki tabii illiyet bağı, organik bağı, diyalektik bağı, doğal bağı gözlemlenmeli ve deney imlenmeli, çözümlenmelidir.

*Havza sakinlerinin nüfusuna göre; 26 Ana havza yaşam alanında yeniden İdari, siyasi, iktisadi, askeri ve istihbarı kurumsal yapılanmalara gidilmelidir.

*Bütünlükçü adı: Türkiye Cumhuriyeti Birleşik (Federe) Havza İşçi Devleti”olmalıdır.

Kısaltılmış adı ile “Türkiye Hava Devleti”olmalıdır.

Tüm içtimai yapıların sınırları idari, siyasi, iktisadi askeri ve istihbarıgörev ve sorumluluk sınırları; doğal havza sınırlarını belirleyen “yağmur suyu ayırım çizgisi” ve havza sahası ile birlikte  “havza fanusu”  içinde olmalıdır.

*İdari yapılandırma ana havza ve tali/alt havza sakinlerinin ortak kararı ve onayı ile oluşturması gerekir.

*Ana Havza Danışma Meclisinde, tali/alt havza sakinlerinin nüfusuna oranla seçilmiş vekilleri tarafından temsil edilir.

*Toplumsal yapılanmalar havza yaşam alanlarında yapılandırılmalı ve yaşanmalı, yaşatılmalı toplumsal barış, refah devam etmelidir.

*Havza sakinlerini inandıkları değerler üzerinden, aldatarak sömürenler, ortak yaşamın dışında tutulmalı; zulmedenlere; yerli olsun, yersiz olsun havzada ortak yaşam hakkı tanınmamalıdır.

*Ortaklıklar, havza sakinlerinin ihtiyaçlarına cevap verecek şekilde havza sakinleri tarafından özgürce oluşturulmalıdır.

*Yerelden merkeze doğru örgütlenmeli; yani yöneticilere sınırlı süreli olarak, merkezden yerele yönetim, sevk ve idare yetkisi verilmelidir.

 

file:///C:/Users/w7/Documents/H%C4%B0D-SON/turkiye-akarsu-havzalari-haritasi.webp

TÜRKİYE SINIRLARI İÇİNDE BULUNAN 26 HAVZANIN ADI VE ALANI:

NO

HAVZA ADI

Km2

1

Meriç-Ergene Havzası*

14 560

2

Marmara Havzası

24 100

3

Susurluk Havzası

22 400

4

Kuzey Ege Havzası

10 000

5

Gediz Havzası

18 000

6

Küçük Menderes Havzası

6 900

7

Büyük Menderes Havzası

24 975

8

Batı Akdeniz Havzası

20 955

9

Antalya Havzası

19 580

10

Burdur Göller Havzası

6 370

11

Akarçay Havzası

7 600

12

Sakarya Havzası

58 160

13

Batı Karadeniz Havzası

29 600

14

Yeşilırmak Havzası

36 115

15

Kızılırmak Havzası

78 180

16

Konya Kapalı Havzası

53 850

17

Doğu Akdeniz Havzası

22 050

18

Seyhan Havzası

20 450

19

Asi Havzası*

7 800

20

Ceyhan Havzası

21 980

21

Doğu Karadeniz Havzası

24 070

22

Çoruh Havzası*

19 870

23

Aras Havzası*

27 550

24

Van Gölü Havzası

19 400

25

Fırat Havzası*

127,300

26

Dicle Havzası*

57 610

 

TOPLAM

Not: (*) işaretli olan akarsular komşu ülkelerle ortak akarsularımız olup, sınırlarımız dışında da akmaktadır.

779 450

 

2.HAVZA İDARİ YAPILANMASI

İdari (Genel) yapılanma, havzalarımızın doğal yaşam ortamlarında havza sakinleri tarafından yapılandırılmalıdır.

İdari (genel) yapılanmada; idari faaliyetler için oluşturulan kuruluşların görev ve yetki alanları; havza yaşam alanı sınır olmalıdır. Kamu Kurum ve kuruluşlarının çalışma alanları, görev ve sorumluluklarının sınırı, havza yaşam-yağış alanı sınırları içinde olmalıdır.

Resmi makamlarca uygulanan “Havza Yönetimi “çalışmalarının havza yaşam-yağış alanında yapılması zorunluluğu vardır. Doğal olanı da budur. Havza yönetimlerinin sorumluluk sınırını, yağmur suyunu ayırım çizgisi, “havza fanusu” belirler.

26 havza yaşam alanında, havza sakini emekçilerin, idari yapılanması, kendi içinde “özerk” olmalı, “Türkiye Birleşik (Federe) Havza İşçi Devleti Cumhuriyeti“bütünlüğü içinde idari yapılanmaya gidilmelidir.

Mevcut sınırlarımız içinde olup da diğer yapay ülkelerin yaşam-yağış alanlarını da oluşturan: Aras, Fırat- Dicle, Ergene-Meriç, Çoruh, Asi nehirleri havza yaşam-yağış alanları ve bunların alt havza birimlerinde!...

Komşu yapay ülkeler ile“ortak fayda” esasına göre anlaşarak  idari, siyasi, iktisadi, askeri ve istihbarı yapılanmalara gidilmelidir!...

Havza sakini emekçilerin. “ortak faydalarda” anlaşarak, etnik ve dini/mezhebi farklılıkları gözetmeden; başat çelişkiyi” sınıf çelişkisi” kabul edip; “havza ve sınıf temelli”  daha büyük bir birleşik yapıya; “Türkiye Birleşik (federe) Havza işçi Devleti,” adı altında yapılandırılmalıdır.

“Havzaların Zenginliği ve Hak İade Kuramı” tezim ile olgulaşacak Havza İşçi Devleti yapılandırılması imkan dahilindedir, mümkündür diyorum!...

Bu tezim ile havza sakini emekçiler, cehd ile sürekli cihat ederek;  emperyalist güçlerin, wahşi, kirli amaçlarına son verecek ilhak, istila, işgal, savaş, soygun, sömürge, talan, tecavüzlerine engel olunacaktır!...

Havza sakini emekçiler ortak faydalarda, adil-eşit-ortak şartlarda anlaşıp yapılandırılabilirler.

“Türkiye Birleşik (federe) Havza işçi Devleti,” yapılandırılması sınırları, rızaya dayalı olarak kesinleşmiş ve belirlenmiş olacak, komşularla sınır ihtilafları çıkmayacaktır.

Aras nehri ile Hazar Denizi’ne; Fırat-Dicle Nehirleri ile Basra Körfezi’ne; Meriç nehri bizi Balkanlara;  Lübnan’dan doğup, sınırlarımız içinde, Hatay’dan denize dökülen, Asi Nehri bizi Suriye ve Lübnan’a taşıyacaktır…

Havza İşçi Devleti yapılanmasıyla, idari, siyasi, iktisadi, askeri ve istihbarı anlamda daha da büyüyerek, daha müreffeh bir ülke olma yolunda hızla kalkınacağımıza inanıyorum.

Bu önergemin, gerçekleşmesi için, önümüze çıkacak çok ciddi engel göremiyorum.

Tüm havzaların emekçileri emperyalizme karşı birlikte mücadele verip, “sürekli cihat “ ederek amaçladığı bu hakkaniyetli idari yapılanmayı gerçekleştirebilirler.

3.HAVZA İKTİSADİ YAPILANMASI

Kamu ve özel iktisadi kuruluşlar ile bireyler/havza sakinleri, iktisadi faaliyetlerinde, havza yaşam-yağış alanı sınırları içinde; “denetimli, serbest pazar iktisadi yapısını” oluştura bilmeleri için havza su ayırım çizgisini, faaliyet alanı sınırı olarak gözetmeleri gerekir.

İktisadi faaliyetlerin, öncelikle, yağmur suyunu ayırım çizgisinin belirlediği, havza yaşam-yağış alanında,”havza fanusunda”  yapılması doğal bir hak, doğal bir hal, doğal bir oluş, oluşum, olgu olup, doğal bir zorunluluktur.

İktisat: İhtiyaçtan kaynaklanır ve de öncelik hakkı havza sakini emekçilerindir. “İhtiyaçlar sınırsız, kaynaklar sınırlıdır,” denir.

Sınırsız ihtiyaçlarla, sınırlı kaynakları dengeleme bilimidir diye tanımlanan iktisatta; sınırlı kaynaklar, havzaların zenginliği, havza sınırları içerisinde, havzada ortak yaşam sağlanarak adil-eşit-ortak/hakça bölüşülmelidir!...

İnsanlar, ihtiraslarına, ihtiyaçlarına, başkalarının hak ve hukukuna tecavüz etmemek adına, maddi-manevi yaşamında sınır koymak zorundadır!...

Bu sınırın konulması için havza sakini emekçiler biri birleri ile sağlam ilişkiler kurmak ve biri birlerine güven vermek zorundadırlar!...

Bireysel yaşamda olduğu gibi, toplumsal yaşamda da sağlam ilişki güvene dayalıdır!...

Havza sakini emekçiler, komşu havza sakini emekçilerine güven vermelidirler ki emperyalist sömürgeci güçlere karşı sürekli cihet edebilmelidirler!...

İhtiraslı insanların, küresel-wahşi-şahsi-zenginlerin ve işbirlikçilerinin gözünü ancak toprak doyurur!....

Emperyalist şahsiyetler, ihtiraslarını insanlığın yararı için değil, varlıklarını artırarak kişisel çıkarları için kullanmıştır!...

Bilimi sömürge amaçları için  kullandıklarından, havza akarsularımızın pH’ları bozulmuş, akarsularımız kirlenmiş, havzalarımızın, ısıl/enerji transferi (termodinamik dengesi) kaybolmuş, çevre sorunları epigenetik değişimleri zorlamış, “kalıtımsal”  olarak dahi habitatının değişimine neden olmuş, havzalarımız bozulmuştur!...

Tüm iktisadi oluş, oluşum ve olgular/görüngüler, doğal yaşam alanlarında, doğasında daha iyi şartlarda, faydalı faaliyet olarak yapılmalıdır!...

Havza sakini emekçiler, havza yaşam-yağış alanında, zararlı faaliyet gösteren; işgalci, wahşi zenginler ve yerli/yersiz işbirlikçilerinin, talan etmek amacı ile yaptıkları, zararlı iktisadi faaliyetlere müsaade edilmemelidir…

Havza sakini emekçilerin, iktisadi faaliyetlerinde dikkate alacağı en önemli iktisadi karar şudur: İşgal, istila, ilhak, sömürü, soygun, savaş, talan ve tecavüze müsaade etmemek ve başka havza sakini emekçilerin insani ve iktisadi haklarını ellerinde almaya yeltenmemektir.

İktisadın temel kavramları:

Katma-değer, emek-değer, artı-değer, üretim-tüketim, tarım-ziraat, sanayi-ticaret-taşımacılık, helal-haram, infak-refah,iktisadi ortaklıklar, denetim-denetimsizliktir.

Havza sakinleri başkasına üretiyor, ürettiklerini tüketemiyorsa; sömürgeci sermaye sınıfına/sahibine hizmet ediyor demektir; sermaye sahibinin güdümüne, denetimine girmiş demektir.

Havza sakini emekçiler, gün/yevmiye-işgücü ölçeğinde, birim-emek-değerlerini, kendine üretmeli, kendi ürettiğini tüketebilmelidir.

İhtiyaç fazlasını da, diğer komşu havzalardan başlayarak, ihtiyacı olan ürünlerle takas etmeli veya ihtiyacı olan komşu havzalara infak etmelidir.

Wahşi zenginlere, zalimlere üretmek, hizmet etmek, onların güdümüne girmek, İslami değerlerle çelişir.

İslam art arda vahiy edilmiş bu ayetler ile sömürüyü red eder ve emeği, emekçiyi korur.

Birinin yükü (vizr) başkasına yüklenmez. Necm-38

İnsan için emeğinden (sa’y) başkası yoktur. Necm 39

Emeğinin karşılığını mutlaka görecektir. Necm-40

Hiç bir şey karşılıksız bırakılmayacaktır. Necm -41

Havzaların Zenginliği, doğal havza sınırının belirlediği, “havza fanusu” içerisinde kalan; toprak-su-hava-maden/enerji, havza sakini emekçiler arasında ortak, adil, eşit kullanılmalıdır.

Havzasal zenginliği, havzasal sırları, gen-genom kaynaklı “havza ifadesi”nin, korunmasının şartları bellidir: cehaletten, esaretten, fakirlikten kurtulmak, Havza Zenginliklerimizi/ mülkümüzü: Havza-su-toprak-enerji varlıklarımızı sömürülmesine engel olmaktır.

Mülk Allah’ındır. ZÜMER/6

Havza zenginlikleri/havza mülkü, önce Allah’ın, sonra havza sakini bireylerin ortak zenginlikleridir, ortak mülkiyetidir.

İslam, iktisadi faaliyetlerin, temeline bireyi koyarak, serbest ticareti meşrulaştırmıştır ama sömürüyü ve sınırsız haksız kazancı red etmiştir!...

İslam, iktisadi faaliyetleri, devlet müdahalesi ile kontrol ve denetim altına almayı, bireyin emeğini, güçsüzü, çocukları, yaşlıları, yetimi, emek yoksunu (Engelli) bireyi korumayı meşru kılmıştır!...

İslam da içtimaı/toplum/sosyoloji, devleti kapsadığı gibi; devlet de içtimaı/ toplumu/sosyolojiyi kapsar ve kucaklar. İnsanlar devleti kucakladığı gibi, devlet de insanları kucaklar.

İslami havzalarda devletler şefkatini; idari, siyasi, iktisadi, askeri ve istihbarı gücüyle gösterir.

“Hak İade Kuramı” ile gün/yevmiye-işgücü ölçeğinde, bireyin, ailenin/hane halkının, kamunun/ toplumun, “birim-emek-değeri,”  kadar mülk sahibi olunmalı, mülkiyetin verasetten intikali sağlanmalıdır. Havzaların Zenginliği, havza sakini emekçiler arasında eşit paylaşılmalıdır.

Hiç bir bireyin, ailenin, topluluğun; Havza Zenginliğinin tümünü veya büyük/küçük bir kısmını, haksız kazançla elde etmek gibi bir gayreti, iktisadi faaliyeti olmamalı, buna müsaade edilmemelidir!...

İnsan yaşamını idame ettirmek için çalışmalı, başkasının sırtından geçinmemelidir.

Zenginliğin üst, fakirliğin alt sınırı, havza işçi devletinde, gün/yevmiye-işgücü ölçeğinde, birim-emek-değeri belirlenmeli ve denetlenmelidir.

İnsan için emeğinden başkası yoktur. NECM/39

Emek: İnsanın iş yapma yeteneğidir. Sağlıklı, reşit her insan ailesi ve kamu için faydalı değer üretmeli ve hakkı olan değeri tüketebilmelidir.

Üretilen mal ve hizmetlerin kaynağı emeğe aittir. Emek kutsaldır, helaldir, sömürülmemelidir.

Materyalist Karl Marks bile: “Üretmeden yaşayan, başkasının sırtından geçiniyor” der.

Allah, Kur’an ifadesi ile

“Göklerde ve yerde olan her şey O’na muhtaçtır. O, her gün yeni bir iş ve oluştadır.  RAHMAN/29”

O’nun yarattığı: Doğa ile O’nun sözü: Vahiy arasında çelişki yoktur!...

Yaratılmış insanın tasarladığı “0”,”1” bilişim kodlaması ile Allah’ın tasarımı “AT-GS” genetik kodlaması arasında çelişki, yoktur.

Allah her yeni oluşumun içindedir, emeği ile kazananlarla birliktedir, insan emeği ile bir iş yaparak oluşuma katılır.

Tüm oluşumlar, O’nun dileği, bireyin emeği iledir, iş ve oluş ile emek harcanarak “değer/mal-hizmet” üretilir.

O’ her gün yeni bir iş ve oluşun içindedir. O’nun yarattığı insan, her gün yeni bir işte, yeni bir oluşta olmalı, “yenlikçi fikir”ler üretmelidir.” Yenilikçi Anayasa” yapılmalıdır.

İnsanı özgür iradesi ile serbest bırakmasına rağmen, O’nun görünmez eli (doğal oluşum) ile bu iş ve oluşun içindedir.

Adam Smit’in, açıklama getirdiği iktisadi faaliyetlerde bahsedilen “görünmez el” O’nun elidir. Nizam-ı Âlemin, denetimli düzenini O sağlar. Nizam-ı Âlem O’nun denetimindedir.

Teolog: Adam Smith, Newton’un, Yer Çekimi (Gravity) yasasını, her ne hikmet ise iktisadi doğal faaliyetlerin oluşumunda görünmez bir el gibi algılamış.

Sınırsız üretim-tüketim cenderesinde iktisadi faaliyetlerdeki, görünmez el:“küresel sermaye”nin eli, ”kar”ın tamamına yakınını alıp götürmüştür. Kenz etmiş, biriktirmiştir.

Kendi yazdıkları çelik hukuki normlarla; mal varlıklarını ve varlıklarının verasetten intikalini, sermayelerini güvence altına alan, sömürgeciler, wahşi emperyalist düzeni meşrulaşmıştır.

Helal ve haram kavramları: İnsanlık helal ve haram sınavındadır.

Özgür iradeleri ile bu iki şıktan birini tercih etmek durumundadırlar. Şüphesiz ki!..Hesap gününde, hesaplar, insanın helal ve haram faaliyetlerinden olacaktır.

Haram kazanç: Emekle elde edilmeyen, başkasının elinin emeğine zorla el konulan, rızaya dayalı olmayan kazançlardır diyorum.

Helal Kazanç: Emekle elde edilen, alın teri ile hak edilmiş, rızaya dayalı kazançlardır diyorum.

Tüm havza yaşam-yağış alanlarında, haram/haksız kazanç elde ediliyorsa, emeğin hakkı verilmiyorsa, emek sömürülüyorsa, üretimde ve tüketimde adil-eşit-ortak paylaşım yoksa iktisadi yaşamın tüm dengeleri alt üst olmuş; doğal iktisadi yaşam bozulmuş demektir.

İktisadi refah: Emek harcanarak yapılan üretimlerin sonucunda, elde edilen helal ürünün, helal kazancın, adil-eşit-ortak paylaşıldığı iktisadi yapılanmalarda demokrasi/halk ortaklıkları ile sağlanır.

Emek harcamadan, havza sakinlerinin, Havzaların Zenginliğine el koyan, küresel-wahşi-şahsi- zenginlerin, haram kazançlarının, havza yaşam-yağış alanlarının, iktisadi refahını bozdukları yalın bir gerçekliktir. Günümüz şirketleri ve ortaklıkları ŞİRKE dönüşmüştür.

İktisadi kazanımların “zirve noktasında” emeğin sömürüsünden, adil-eşit-ortak olmayan üretim ve tüketimden dolayı wahşi sermaye sınıfı faydasına birikmiş “haksız/haram” kazanç vardır.

İktisadi kazanımların “denge noktasında” sermayenin de sahibi; üreticiler ve tüketiciler için “haklı/helal kazancı” vardır.

İktisadi kazanımların dip noktasında wahşi sermayenin, wahşetinin dip yaptırdığı noktada, emeğin işsiz bırakılması ve Havzaların Zenginliğinin; haramzadeler vasıtasıyla hiç edilmesi, havza sakinlerinin “yoksulluğu/fakirliği” vardır.

Dip noktalarda hiç edilmiş emek ve zenginlikler; tepe noktalarında biriktirilmiş (Kenz) haram kazanç vardır. İktisadi dengeleri bu iş ve oluşumlar bozar.

İktisadi faaliyetlerde, doğası gereği “sınırlı serbestlik” ve “sınırlı denetim” olmalıdır. Havza ve ürün bazında oluşturulacak “üretim” ve “tüketim” kooparatifleri/ortaklıkları emeğin sömürülmesini engelleyecek, “hak iade kuramı” ile iktisadi adil-eşit-ortak paylaşımı ve denetimi mümkün kılacaktır.

Emeğin, sınırsız, sömürülme serbestliği insani değildir.Serbestlik, Havzaların Zenginliğinin; iktisadi değerlerinin, iktisadi varlıklarının sömürü serbestliği olmamalıdır.

Emeği sömürme özgürlüğü doğal olarak kabul edilemez, böyle bir özgürlük, böyle bir hak, hiçbir iş ve oluşumda, kimseye tanınmaz, tanınmamalıdır.

Küresel-wahşi-şahsi sermayenin denetimindeki, iktisadi alanlara, serbest iktisadi alan denilemez. Bu alanlarda, “denetimli sömürgecilik“ vardır.

Emeğin sömürüldüğü, Havzaların Zenginliğinin yok edildiği alanlar, iktisatta serbest piyasa alanları olarak tanımlanmışsa da;  bu iş ve oluş, oluşum ve olgular/görüngüler, işgal niyetli iş ve oluş, oluşum ve olgular olduğu için kabul edilemez.

Küresel-wahşi-şahsi-sermaye-sınıfının; denetimli, zora dayana sömürü düzeni, dünyanın tüm havzalarında, havzalarımızda sona erdirilmelidir.

Sömürgeciler kendi havzalarında helal kazanç için çalışmalıdırlar. Çalışmadan, paradan para kazanmaktan (faizden) vazgeçmelidirler.

Tartışmasız, “faiz haramdır,”savaş açılmıştır, bu savaşı devam ettirmek farzdır, sünnettir.

Faiz yiyene Allah ve Resulü savaş açmıştır. Bakara/279

Günümüz dünyasında, borç ve faiz sarmalında insanlar köleleştirilmiştir. Refahı bulmaları için, doğal yaşam alanlarında, sınıf temeline dayalı olarak, helalinden üretmeli, helalinden tüketmeli, helal, haklı kazanç olmalıdır.

Mutlu, özgür, refah toplum: Helâlı, haramı bilen insanların havzalarında olur. Diğerleri nefsinin ve hırsının tutsağı olurlar; ayrıştırılan, birliği bozulan, cahillik-esaret-fakirlik içleminde boğulan havza sakini emekçiler, kendi havzalarında köleleşir, tutsak olurlar.

Helal-adil-eşit-ortak fiili üretim ve fiili tüketim havza yaşam-yağış alanında kurulmuş, havza da ortak yaşamı sağlayacak, Havza İşçi Devletlerle mümkün olacaktır.

Takva: Allah için iş ve değer üretmek ibadetidir. Allah nezdinde üstün insan: Helalinden iş ve değer üreten insandır.

Emeğinin hakkını almak için hak ve adalet mücadelesi vermek, sürekli cihat, mücadele etmek de ibadettir!...

Kişisel servete, (birikim) yatırım yapılması, (aktifleşmesi) kişinin keyfine kalmış servet demektir. Kur’an toplayıp biriktirmeye (Kenz) müsaade etmez.

“Ey imam edenler! Bilin ki yahudi din bilginlerinin ve hıristiyan din adamlarının birçoğu halkın mallarını haksızlıkla yerler ve Allah yolundan alıkoyarlar. Altın gümüş biriktirip Allah yolunda harcamayanları elem veren bir azap müjdele! Tevbe 34

O gün bunlar cehennem ateşinde kızdırılıp onların alınları böğürleri ve sırtları dağlanacak: İşte yalnız kendiniz için toplayıp sakladıklarınız; tadın şimdi biriktirip sakladıklarınızı! Tevbe 35

Kişisel servet, kişisel şirketler,“sınıflı toplum” oluşturur ki bu şirke bulaşmak demektir. Şirk af edilmeyen günahtır.

Tevhidi birlik, sınıfsız toplumu öğütler. O, bunun için faizi, oturduk yerde paradan para kazanmayı, haksız kazancı yasaklamıştır.

İktisat: İhtiyaçları denge noktasında karşılama bilimi olmalıdır. İhtiyaçları denge noktasında tutmak; ancak, Havza İşçi Devleti yapılanması ile gerçekleşir.

İktisat da amaç sömürü olmamalıdır; insanların, biri birlerinin ihtiyaçlarını giderme bilimi olmalıdır.

Ayrı ayrı zirai ve sanai üretimler yapıp; ürünlerini, eşdeğer emek miktarı kadar, takas yapan kimseler ihtiyaçlarını pekâlâ karşılayabilirler.

İslam: Gün/yevmiye-işgücü ölçeğinde, tespiti yapılan birim-emek-değer tutarı kadarına; yine, emek-değeri kadar mülkiyet edinme ve mülkiyetin verasetten intikaline müsaade eder diyorum.

Allah hikmetini, nimetlerini tüm yeryüzüne, havza yaşam-yağış alanlarına yarattıklarının rızkına, ihtiyaçlarına, yaşamda kalmalarına göre yaratmıştır, adil dağıtmıştır.

Aydınlanan, vecde gelen insanlar faydalı “ilm-i yeniliği” bulup harekete geçmeli, refah ve mutluluğu artırmalıdırlar.

Allah temiz vicdanlar üzerinden insanlığa hitabını, kelamını son peygambere kadar, her zaman gerçekleştirmiştir. Kıyamete kadar da Salih kulları ile birliktedir.

Yenilikçi, Salih amel işleyen insanlar arasında iyiliği, güzelliği ve doğruluğu uygulayacak, yeni toplumsal yapılanmalar oluşturacak, havzalarını barış yurdu yapacak, havzalarına sahip olacak, havzalarında ortak yaşamı gerçekleştirecek yöneticiler mutlaka çıkacaktır.

İyilik, güzellik, doğruluk;  insanlığın ortak vicdanı olup ortak damarının içinden akan kan gibi, insanlığı ayakta tutmaktadır.

Nass değerleri, insanlığa hayatiyet kazandırmakta, canlılığını sağlamakta, insanlık kirlendikçe, pislendikçe, çirkinleştikçe kendi kendine deveran ederek kirliliği temizlenmektedir.

İyilik, güzellik ve doğruluk nasıl manevi temizlik yapıyorsa, gökyüzünde arıtılmış yağmur damlaları da havzalarımızı manevi ve maddi, metafizik ve fizik temizlik yaptırarak abdest aldırmak ve de cünüplükten temizlemektedir.

Sevgi merhametini yarattıklarından esirgemeyen yaradan, insanların nankör davranıp; vicdanlarını ve havzalarını kirletmesine rağmen kıyamete kadar sevgi merhametini yeni Âdem-Havva kulları ve ez cümle tüm yaratıkları için esirgemeyecektir.

Yerin çekim kuvveti gibi herkese adil davranacaktır.

Havza İşçi Devletinin dili: Adalet, özgürlük, eşitlik/ortaklık ve barış/kardeşlik olacaktır.

Havza İşçi Devletinin dili: İyilik, güzellik, dürüstlük/ doğruluk alacaktır.

Havza İşçi Devletinin dili: Milletlerin Zenginliği/ Havzaların Zenginliğinin adil-eşit- ortak dağılımı olacaktır.

Havzada ortak yaşamda: Cahillik-esaret-fakirlik içleminden kurtulmak olacaktır.

Havzada ortak yaşamda: Barınma, güvenlik, eğitim, sağlık, ulaşım sorun olmayacaktır.

Havzada ortak Yaşamda: Rastgele (plansız) yerleşim olmayacaktır, kırsaldan şehre göç olmayacaktır. Havza nüfusu havza yaşam alanına yukarı, orta ve aşağı çığırlara orantılı olarak dağılacaktır.

Havzada ortak yaşamda: Yer, gök ve uzay kamusal alan kabul edilir, kamusal alan kabul edildiği için kirletilemeyecek ve havzalarımız yeryüzü cennetlerimiz olup pH değeri ve termodinamiği/ısıl dengesi, gen-genom, epigenetiği, morfogenetiği, emformatiği morfik alanı korunacak ve toprak, su, havza, enerji hor kullanılamayacaktır.

4.HAVZA SİYASİ YAPILANMASI

İbni Haldun: Hasep olarak tanımlamış siyaseti.

Siyaset/Hasep: İçtimai/toplumsal/sosyolojik oluş, oluşum, olgu, gelişim, devinim, döngü, değişimleri öngörüyle belirleme ve uygulama yeteneğidir diyorum.

Havza yaşam-yağış alanımızı, havza fanusunu korumamız için tam bağımsız siyasi yapı oluşturma zorunluluğu vardır.

Havzalarımızı işgal, istila, ilhak, soygun, sömürü, savaş, tecavüz ve talanı engellemek için oluşturulan siyasi yapılanmaların yetki ve sorumluluk alanı sınırı: Havza yaşam-yağış alanı sınırına, havza hava saha sınırını da katarsak ” havza fanusu” olmalıdır.

Siyaset, bireyi, aileyi/hane halkını ve kamuyu/toplumu idare etme, yönetme, genel ihtiyaçlarını hasep etme ve topluma hizmet etme, sosyolojisini tahkim etmek ve temel ihtiyaçlarını karşılama sanatıdır.

Siyaseti belirlemek, insanların bir arada yaşama ve yönetilme ihtiyacından kaynaklanan, bireysel ve toplumsal hasebini güncellemek, belirlemek demektir.

Siyaset, her asırda, bireysel ve toplumsal/sosyal bir faaliyet olarak yapılmıştır, yapılacaktır.

Aristoteles’e göre siyaset: İnsanların kendi hayatlarını iyileştirmek ve iyi toplumu yaratmak için giriştikleri faaliyettir.

Havza İşçi Devleti’nin siyaseti: Havza sakini bireylerin, emekçilerin hayatlarını, yaşamlarını iyileştirmek amaçlı olacaktır.

Sivil toplum örgütleri, siyasi partiler havza yaşam alanında, havza ve sınıf temele dayalı örgütlenmeli, görev ve sorumluluk sınırları, havza yaşam alanı sınırları içinde olmalıdır.

Doğal siyaset: “Sosyal demokrasi/toplumsal ortaklık” havza ve sınıf temelli siyasi yapılanmadır, “havzada ortak yaşamak” için en uygun siyasi, sosyolojidir, yapılanmadır.

Siyasi ilimlerde, “dos-doğru yol/sırat-ı müstakim”de tam olarak budur.

Milletlerin Zenginliği/Havzaların Zenginliğinin adil paylaşımı;“Sosyal adalet/Toplumsal ortaklık/eşitlik” ancak ve ancak havza ve sınıf temelli siyaset ile havzada ortak yaşamla olur.

Havzaların Zenginliğini, sahibine, havza sakini emekçilere ne kadar iade ediliyor? Sosyal demokratlar bu soruya cevap aramalıdırlar…

İnsan aklına dayalı laik siyasi kararlar, Allah’ın öğütleri doğrultusunda olursa, siyasette orta yol, doğru yol, sırat-ı müstakim bulunmuş olur.

“Varislerin en hayırlısı Allah’dır.” Enbiya: 21/89

Havza ve sınıf temelli, siyasi hareketlerin, yapılandıracağı havza işçi devleti yapılanması, Havzaların Zenginliğinin adil-eşit-ortak paylaşımı, “Hak İade Kuramı” ile sahibine ve varislerine iadesini sağlayacağı için İslam’a da uygun olacaktır.

Birey, aile, toplum ve kamusal mülkiyet ve mülkiyetin verasetten intikali hakkı, “Hak İade Kuramı” ile sağlanacak, bu hukuki normlarla korunacaktır.

Sınırlı süreli seçilen yönetimler, denetimli ve sınırlı toplumsal siyasi yapılar oluşturacağı için “mülkiyetin verasetten intikali ve devir hakkı,”  kapitalist ve komün toplumlarda olduğu gibi sorun olmayacaktır.

”Allah’a, Resul’e ve sizden olan ulu’l emre itaat ediniz.” Nisa 4/59 .

Havzada ortak yaşamı gerçekleştirebilmek için ilk adım kuruluşlarında, sınırlı süreli seçilmiş başkan, lider, subaşına uyum,“ulu’l emre itaat” refah ve barış toplumunun devamı için bir zorunluluktur.

Başarışı koruyamayan liderler ile uyum içinde olmak topluma ihanettir!...Topluma zarardır…

5.HAVZA ASKERİ YAPILANMASI

Havza yaşam-yağış alanı, havza fanusu içerisinde askeri varlıklarımızı korumak; işgal, istila, ilhak, soygun, sömürü, savaş, tecavüz ve talanı engellemek için oluşturulan askeri yapılanmaların da yetki ve sorumluluk alanı sınırı: Havza yaşam-yağış alanı sınırı, havza fanusu olmalıdır diyorum.

Havza yaşam-yağış alanı/havza fanusu bir bütünlük içinde üç boyutlu olarak savunulmalıdır.

Tüm toplumsal faaliyetlerinde özgür olan alt/tali havzalar,  komşu havzalarla birlikte hareket ederek, ortak faydalarda anlaşıp, onurlu/erdemli ittifak kurarak, ana havza faaliyetleri için birlik/bütünlük oluşturmalıdırlar.

Yirmi altı havza da 26 birlik oluşturulmalı, birliklerin“savunma-saldırı” önceliği, kendi havzasında, havza sakini emekçiler ile sınıf temelli olmalıdır.

Dünyaya hâkim olan, küresel-wahşi-şahsi-sermaye-sınıfı, tüm havza yaşam-yağış alanlarında, yapay devletler içine sızmış ve fütursuzca talana devam etmektedir.

Çağımızın “Moğol İstilasını”,”Küresel İstilacı”: Küresel-emperyalist-wahşi-şahsi-sermaye-sınıfı yapmaktadır!...

Küresel-wahşi-şahsi-zenginlere karşı askeri yapılanmalar, havza yaşam-yağış alanlarını koruma anlamında olmalıdır, askeri yapılanmanın görev ve sorumluluk sınırı  yağmur suyunu ayırım çizgisinin belirlediği havza doğal sınırları içinde olmalıdır.

Tüm havzalarda, emperyalist kapitalist ve emperyalist çözülmüş komünist işçi devletleri tarafından işgal, istilaya uğramış ve ilhak edilmiştir.

Bağımsızlığını kaybetmiş, cahillik-esaret-fakirlik içleminde sefaleti yaşayan havza sakini emekçilerinin oluşturacağı: “Havza Alan Korucuları (HAK)” tarafından cihadı mücadele ile havzalar öz savunmaya geçmelidirler.

Wahşi zenginler sadece haksız/haram kazanç elde etmekle kalmıyorlar, daha çok kazanmak amacıyla, güçlerini artırmak için; nükleer, kimyasal ve biyolojik kitle imha silahları üretip, bu silahların tüketimi için basın ve yayın organlarında, sürekli savaş kışkırtıcılığı yapıyorlar.

Peki sermaye sınıfının düşmanı kim?...

Emeği ile geçinen, havza sakini emekçiler/işçi sınıfı sömürülen; sermaye sınıfı da sömüren sınıftır. Görünürde başka düşman var mı?...  Yok!...

İnsanlarda bir “imsak” bir de“iftar” şuuru uyandırılmalıdır; bu şuur, kişinin nerede duracağı, nerede yürüyeceği ve bilincinin uyanık tutulması anlamına gelir!...

Karl Marks ve ardılı: Lenin, Mao toplumsal başat çelişki: "sermaye ve işçi sınıfı "çelişkisidir diyordu. Ve bu çelişki günümüzde de devam ediyor diyorum.

Cahil-esir -fakir kalmak istemeyen havza sakini emekçiler, sınıfını seçmeli sınıfına geçmeli; sınıf mücadelesini sürekli kılarak siyasi yolda yürümelidirler.

Samt/sukut: Mücahitler, nerede, nasıl konuşacağını, neler yazması gerektiğini bilmelidirler; sınırsız söz söylemek de yanlıştır, sözümüzün de bir sınırı olmalıdır;

İki atalar sözü: ”Söz gümüş ise süküt altındır.”, “ Keramet ikradan gelir.”

İnsan biriyle konuşurken haddini aşmamalı, konuştuğu kişiyi rencide etmemelidir!...

İnsanlar kazanırken/üretirken nerede, ne zaman, nasıl, ne kadar üreteceklerini bilmelidir!...

Sınırsız üretim-tüketim yanlıştır!... Üretimler-tüketimler ihtiyaçlara cevap vermelidir…

Harcarken/tüketirken ne zaman nerede, nasıl, ne kadar tüketeceklerini bilmelidirler!...

Küresel wahşi sermayenin nerede duracağı belli değildir. Askeri anlamda, haddini, sınırını bildirilme zamanı gelmiştir. Sömürü oranı=1/99 olmuştur!...

Havza sakinleri/emeği ile geçinen insanları öncelikle nükleer, kimyasal ve biyolojik kitle imha silahlarının üretimine karşı olmalı, fiilen imha etmelidir. Bu wahşi silahların işçi sınıfına karşı kullanılacağı bilinmelidir.

Dünyanın dengesini, bu öldürücü silahların üretilmesi, tüketilmesi ve kullanılması anında oluşan faaliyetler bozuyor.

Sınırsız silah üretimi, bu silahların sınırsız tüketimini gerektirir! Sınırsız silah üretimi, sonuçta emekçilerin öldürülmesine, doğanın, havza yaşam-yağış alanlarımızın yıkımına, havza fanusunun kirlenmesine neden olacağı bilinmelidir...

Despot liderler ülkesinin artı-değerini silaha yatırırlar! İktidarını ve mülkünü kaybettiği an, bu silahları halkına karşı kullanırlar… 

Suriye, Libya, Mısır, Irak, İran, Lübnan, Ürdün örneğinde olduğu gibi, psikopat liderleri, bunu en yakın, en canlı örnekleridir.

Hapishanelerinde insanlık dışı fiili işkenceler yaparak, halk üzerine baskı kurarak, narkotik faaliyetleri devlet eliyle yaparak iktidarlarını korumaktadırlar.

Küresel sermaye sınıfı, Mezopotamya, Asi, Şeria Havza yaşam-yağış alanında ilhak ve işgalini sürdürmek için bölgemizde kargaşa yaratmaktadır.

İsrail, bölgemizin huzurunu kaçırmak için teolojik (Siyonist) düşüncelerle kurulmuş, küresel batının, sermayenin yapay şerri-narko-terör devleti halini almıştır.

Sömürgeci küresel wahşi sermaye sınıfına ve despot yönetimlerine karşı; sabırla, miskinleşmeden, metanetle, sürekli hak ve adalet mücadelesi verilerek cihat edilmeli, Akdeniz Havzasından, Mezopotamya, şeria, Ası nehir havzasından sökülüp atılmalıdır.

6.HAVZASAL GÖRÜŞ (Vizyonum )

Nasıl bir devlet olmalı?... Sorusuna: “TÜRKİYE HAVZADEVLETİ” cevabı verilmelidir.

Türkiye Havza Devleti: Havza yaşam-yağış alanı, havza fanusu sınırları içinde, havza sakini emekçiler tarafından, yapılandırılır, havza ve sınıf temellidir, ahlaki değerleri: İnsan hakları beyannamelerine de konulan “Allah’ın Öğütleri”dir.

Sınırları, yağmur suyunu ayırım çizgisi tarafından, doğal olarak çizilmiş, sınırları belirli, sınıfsız bir işçi devletidir.

Hak İade Kuramı: Gün/yevmiye-işgücü ölçeğinde, birim-emek-değerin tespiti yapılarak; birey, aile/hane halkının ve toplum hakkının sahibine iadesini; mülkiyet ve mülkiyetin verasetten intikalinin hükümlerini belirler ve uygulamasını sağlar; Havzaların Zenginliğinin ve iktisadi değerlerinin gasp edilmesine engel olur.

Havza sakini emekçiler inlerin canını, malını, aklını namusunu korumak, neslinin devamını sağlar.

Havzaların zenginliğinin, toprak-su-hava-maden/enerjisinin; adil-eşit-ortak üretilip-tüketildiği bir devlet yapılanmasıdır.

Havzaların Zenginliğini birlikte “üretmek,” birlikte “tüketmek,” ihtiyaçtan fazlasını, Allah rızası için ihtiyaç sahiplerine vermektir, “infak” etmektir.

Havza İşçi Devleti, sınırlarının, yağmur suyunu ayırım çizgisi ile belirlendiği, havza sakini emekçilerin, havza yaşam-yağış alanında yapılandırdığı bir toplumsal “ortaklıktır.”

Türkiye Havza Devleti:Havzasal yaşamın sırlarına vakıf olmak ve havzada ortak yaşamaktdır. Yenilikçi insan ve toplumbilim/sosyoloji olup, toplumsal, içtimai yapılanmada, insani değerlerin yeniden “ihya ve inşa” dönemi olacak, “ümran’ı” yeniden kurmak, yapılandırmak olacaktır diyorum.

Evrensel/küresel-wahşi-şahsi sermaye-sınıfı; Türkiye Cumhuriyeti’nin, yurtsever siyasetçilerinin, “Türkiye Yüzyılı” adını koyduğu 2053-2071 hedefini saptırmak için elinden geleni ardına koymamakta ve hain iş birlikçileri ile birlikte, başarısız darbe girişimleriyle açıktan açığa müdahale etmektedir.

Küresel wahşi-şahsi-sermaye-sınıfı insafsızca, yerli iş birlikçileri ile birlikte bu insani haklarımızı çiğnemekte hiç tereddüt etmemektedir.

Bütünleşme “hegemonya” mantığı ile değil, “dayanışma” mantığı üzerinden yükselir.

Yapay-ulusal-üniter-devletler, egemen güçlerin, “hegemonya” mantığı ile oluşur.

Sınıf temeline dayalı, “Havza İşçi Devletini” birlik ve beraberlik içinde kurarak, tüm havza yaşam-yağış alanlarında, havza fanusu içerisinde sömürgeci güçlerin egemenliğine karşı birlik ve “dayanışma” içinde olmalıyız.

Yeni anayasanın görüşü (vizyonu): Havza sakini emekçilerin can, mal, akıl, nesil, ırz, sağlık, emek ve güvenliğini korumaktır. İnsani haklarını, insani değerlerini korumak olmalıdır. 

Çünkü havza ayrım çizgisi, “havza fanusu,” atom altı kuantum dünyasının da DOĞAL ayırım çizgisidir. Atom altı parçacıkların, aynı frekansta, rezonansa girdiği morfik alandır.

Tüm 26 Ana ve sayamadığım tali havzalar; karasal sınırı ve atmosfer sınırı ile birlikte büyük bir bir “HAVZA YAŞAM FANUSU gibi düşünmemiz gerekir.

Hücrelerimiz, geçişken sınırları ve genetik canlılığı ile organizmamızı oluşturduğu gibi, havzalarımızda geçişken sınırları, canlılığı ile canlı dünyamızı oluşturur.

Enerjisini, kendi içinde barındıran “havza fanusu,”  komşu havza fanusu ile doğrudan, komşu olmayan diğer havza fanusları ile dolaylı canlı etkileşim içindedir diyorum.

Kuantik âlemde, atom altı dünyasından; atom altı parçacığı/dalga boyu aynı frekaslarla, morfik alanlarda, morfik rezonanslara girerek; gen ifadesinden kaynaklı, her alanda, doğal enformasyon/bilgi iletişimi, etkileşimi ile yaşamı oluşturur, olgulaştırır diyorum.

7.HAVZASAL UYGULAMA(Misyonum)

Devletleri ayakta tutan, kuruluşundan öce kurulmuş, kuruluşu ülkü edinmiş, içtimai yapının idari, siyasi, iktisadi, askeri hücrelerine kadar sızmış istihbarat güçleridir.

Askeri ve istihbarı teşkilatını oluşturamayan, günün şartlarına uygun çalışamayan içtimai kuruluşlar, toplumsal, sosyolojik olgular, havza sakini emekçilerin refah ve mutluluğunu sağlayamazlar.

Kurulan teşkilatlarını, bu teşkilatlardan oluşan devletlerini ayakta tutamazlar. Siyasi iktidarlar da iktidarda kalamaz, sömürgecilere karşı mücadele edemezler.

Dünyanın ana ve Alt/tali, havza yaşam alanları, sömürgeciler sermaye ve servet sahibi insanlar tarafından; pH’ı ve ısıl dengesi bozulmakta, ısıl/enerji transferi, aktarımı, yayılımı havzaların kirletilmesinden dolayı, termodinamik dengesi bozulmaktadır.

Tüm dünyada havza sakini emekçiler, havzalarının kirlenmesini, pH’ının ve ısıl dengesini,(Termodinamik dengeyi) korumakla birlikte; havzasal gen-genom, epigenetik, morfogenetik, enformatiğinin, morfik alanın bozulmasına da engel olmalıdır diyorum.

Ana ve tali havza yaşam-yağış alanlarında, yaşayan havza sakini emekçilerin, özgür iradeleri ile ortak fayda anlaşarak, onurlu, erdemli ittifaklarla birleşerek Havza İşçi Devleti yapılanmasını oluşturmaları ve havzalarında ortak yaşamaları gerektiğini söylüyorum.

Küresel-Wahşi-şahsi-emperyalist-sermaye-sınıfı ve yerli/yersiz iş birlikçileri; işgal, istila, ilhak, sömürü, soygun, talan ve tecavüzü bilerek, bilinçli olarak, sistemli yapmaktadır.

Havza yaşam alanındaki zenginliklerin, Milletlerin Zenginliğinin, Havzaların Zenginliğinin adaletsiz paylaşımı; olumsuz toplumsal oluş, oluşum ve olgulara/görüngülere sebep olmakta ve bu durum, toplumsal değişimi zorunlu kılmaktadır.

Allah, yeryüzünde rızık ve rızık kaynaklarını insanlar eşit bir şekilde kullansın diye yarattı. FUSULET/10

Bu eşitliği bozan, zalim düşman net olarak bellidir: Küresel-emperyalist-wahşi-şahsi- sermaye-sınıfıdır. Çözülmüş emperyalist işçi devletleridir: Çin ve Rusya

Bu emperyal güçler: tüm havzalarımızda, zulmediyor; olumsuzluklara, acılara yüreğini kapatmış, havza sakini emekçilerin acılarını, görmezlikten, duymazlıktan geliyor; Havzaların Zenginliğine el koyuyor, mülkiyeti gasp ediyor, adil-ortak-eşitpaylaşımı red ediyorlar.

Zalimlerden başkasına düşmanlık yoktur.2/193

“Havza İşçi Devleti” ve “Havzada Ortak Yaşam” hayati zorunluluktur!

“Havzaların Zenginliği” tezimi, havzasal zenginliklerin, adil-eşit-ortak paylaşılması ve “Hak İade Kuramı” ile sahibine iade edilmesi için yazdım. Düşman ve zalimolan wahşi“küresel sermaye sınıfı”nın emperyal gücü kırılmalı yok olmalıdır diyorum...

Zenginlerin mallarında yoksulların hakları vardır. MERAİC/24-25

Havza sakini emekçiler, yağmur suyunu ayırım çizgisinin belirlediği, havza yaşam-yağış alanlarında, havzada ortak yaşamı başarmak zorundadırlar.

Bir yağmur damlasının peşine düştüm ve bu tezi yazdım. Hiçbir insanın aklına gelmeyen adil devlet sınırlarını, Havza İşçi Devleti sınırlarını, yağmur damlaları ile belirledim.

Kirlenen havzalarımız, havza fanusumuz toplumsal, fiziksel anlamda yağmur suyu ile temizlenecek, güneş sürekli enerjisi ile ısıl dengeyi/havza termodinamiğini koruyacakdır diyorum.

Bu tezim: Bir hayal değildir, toplumsal yaşamda karşılık bulacaktır.

Bu savım: Doğal, toplumsal /sosyolojik bir gerçekliktir diyorum.

Bu gerçeklik, mazlumları, ezilenleri, havza sakini emekçileri ayağa kaldıracaktır.

İnsanlığın tabii mizacına, havzalarına dönmesi, havzalarına sahip çıkması, talanı engellemesi an meselesidir, buna hiçbir küresel güç engel olamaz.

Günümüze değin kavimlerin/ulusların/halkların yaşam alanları, havzasal anlamda belirlenmemiştir. Bu belirsizlik toplumsal karışıklıklara/savaşlara neden olmuştur.

Günümüzdeki savaşların en önemli üç nedeni:

a) Sömürge güçlerin, kapitalist emperyalist ve çözülmüş emperyalist işçi devletlerinin; işgal, istila, ilhak, sömürü, soygun, savaş, talan ve tecavüzü bile-isteye, sistemli bir şekilde hayata geçirmesi, cihana hükmetmek istemesi ve yapay devlet sınırlarını çizmesidir diyorum.

b) Sömürge güçlerin, “Ticari Deniz Taşımacılığı”na hükmetmek istemesidir diyorum.

c)“İçme ve kullanım suyu”,” stratejik madenleri” nin kaynağını ele geçirmek istemesi için çıkardığı savaşlardır diyorum.

Küresel-wahşi-şahsi-sermeye-sınıfı, bu baskılarından, baskın isteklerinden hiçbir zaman vaz geçmeyecektir…

Bu azgın sınıf yok olmadıkça azgınlıklarından, taşımacılıktan ve su kullanımından doğan çelişkileri kendi menfaati için kullanacaktır.

Tüm havzaların barış yurdu olmasını etnik ve mezhebi ayrılıklar, yapay sınır anlaşmazlıkları kullanarak kaos/buhran yaratmaya devam edecektir.

Ak Parti’nin, Yeni Türkiye Sözleşmesi:

Madde 1:“Her siyasal düşünce ve düzen, insana hitap etmek ve belli bir mekâna ve zamana dayanmak zorundadır. İnsana hitap etmeyen, zaman ve mekânın gereklerini gözetmeyen hiçbir siyasal düzen kalıcı olamaz.”

Kuramsal eleştiriye katkı:

*Sınırları doğal olarak, belirlenmemiş alanları, mekân/coğrafya olarak kabul edemeyiz. Doğal mekân olarak ancak ve ancak doğal havza yaşam-yağış alanlarını/Havza Fanusunu sınır olarak bilimsel anlamda kabul edebiliriz.

*İnsanlarımızı, doğal yapımıza hitap etmeyen, küresel-wahşi-şahsi-sermaye-sınıfının, Lozan’da çizdiği bu mekâna hapis edemeyiz. Bu düşünce ilelebet devam edemez...

*Mekânımız/coğrafyamız,  küresel wahşi-şahsi-sermaye-sınıfının  idari, iktisadi, siyasi, askeri ve istihbarı askeri güçlerinin amaçlarına göre belirlenmiştir.

*Güney sınırlarımızın yeniden belirlenmesi süreci yaşıyoruz. Havza aidiyet duygusu ile Türk, Arap, Acem, Kürt halkları ortak ve onurlu ittifaklar kurmalıdırlar.

*Mezopotamya Havzası’nda ve Akdeniz, Karadeniz Kapalı Havzalarında;  küresel-wahşi-şahsi-sermaye-sınıfı tarafından çizilen mavi, yeşil ve kahverengi çizgileri kabul edip, mevcut yapay sınırlar içine hapsolunamayız.

*Birinci madde de tanımlanan: Zaman, mekân tanımlamaları; mekânın gereklerin gözetmeyen bir siyasal yapı; Ak Parti’nin oluşturacağı düzen; sosyoloji, içtimai yapı, toplumsal düzen: 2053 ve 2071 hedeflerimiz için yeterli değildir.

*Yeni içtimai yapılanmamız, havza bazında, havza sınırları kapsamında ele alınmalıdır diyorum.  Gen-genom, epigenetik, morfogenetik, enformatik “gen ifadesi” ile olgulaşan, “Havzasal Yaşamın Sırları”na vakıf olarak, “Havza aidiyet şuuru” ile yapılandırılmalıdır diyorum.

*Havza aidiyet şuuru, daha kapsayıcıdır. Sadece Türk “Ulusal aidiyet şuuru” ile yapılandırılacak olan yeni anayasa; kapsayıcı ve kalıcı olamayacağı için stratejik hedeflere ulaşımı da sağlayamaz.

*Yeni sosyolojik/toplumsal/içtimai buhranlara da sebep olabilir diyorum.

*Havza aidiyet şuuru ile tüm halkların/milletlerin/ulusların “hükümranlık hakkı”  olduğu düşünülüp, ortak kabul edilerek, değerlendirilmesi gerekir.

*Halkların, hükümranlık hakları eşit olarak düşünülmeden, varoluştan doğan insani hakları tanınmadan yapılandırılacak “Yeni Anayasamız” güdük kalacaktır!

Dolayısıyla;

Ak Parti’nin; Yeni Türkiye Sözleşmesi “havza ve sınıf temelli” olmadığı için eksiktir.

Stratejisini: İstiklal Marşı mesajlarından, şuurundan oluşturan  RTE/Ak Parti; Mehmet Akif Ersoy’un vermek istediği mesajları tam olarak algılamış, anlamış, uygulamış değildir!...

Mehmet Akif Ersoy; “Faiz/riba”,“ Lehül Mülk” ve” İnfak” kavramlarında samimi idi; Ak Parti’de samimi olmalıdır!?…

Tek dişi kalmış, wahşi sermaye sınıfından kurtulmanın yolu, denetimsiz, kapitalist, sömürgeci, serbest, sınırsız, piyasa ekonomisine ayak uydurmak değildir!?...

Emperyalistlere karşı, cihad ehli ile tevhidi birlik sağlanarak hep birlikte“diklenerek dik durmakdır.”

Asıl olan: Sınırlı-süreli, sınırlı-sorumlu, sınırlı-denetimli, havza sınırları kapsamında serbest pazar iktisadi yapısıdır.

Ak Parti, ne kadar iyi niyetli olursa olsun, serbest piyasa ekonomisi ile iktidar olanlar, kendi “iktidar zenginleri”ni yaratır ve iktidar zenginleri de, kazanç da aç gözlülük ederek kendi iktidarı değiştirir.

“Anadolu Kaplanları,” yeni yetme zenginler, TÜSİAD ayarına geldikçe, sermaye tek elde biriktikçe şerit/kulvar değiştirir, makas çekerek ilerler ve kazaya sebebiyet verirler.

Ve bu zengin bireyler partiyi içeriden yıkar, bir zaman sonra, Ak Parti’nin de sonunu getirirler!...

Son seçim de ikinci parti durumuna düşmesinin nedeni: Palazlanan, Anadolu Parsı/Kaplanları’ nın, açgözlü yeni zenginlerinin saf değiştirmesi değil midir?...

Basiretsiz, beceriksiz, anti-demokrat, liyakatsız siyasilerin, altılı masa’da ciddi, güvenilir, tutarlı bir başkan “başkan adayı” gösterememesidir.

Liderlik vasfı, herkes tarafından kabul edilen, retoriği çok iyi olan: Türkiye emek-değer, katma-değer, artı-değerini; Türkiye Halklarına harcayan: Tayyip Başkan’ın yeniden kazanmasına neden olmuştur.

Ak Parti, siyasi iktidarının devamı yeni zenginler yaratarak değil, “Havzaların Zenginliği”ni adil-eşit-ortak paylaştıracak; “Hak İade Kuramına” sahip çıkarak sağlayabilir!...

Milletlerin Zenginliğini değil, Havzaların Zenginliğini adil-eşit-ortak paylaştırarak, sahibine iadesini sağlayarak, havza ve sınıf temelli siyaset üreterek sağlayabilir…

Evrensel değerler özgürlük, eşitlik, kardeşlik; sömürgeci batının (kapitalistlerin) tekelinde değildir, bu değerleri en çok suiistimal eden de onlardır, batılı emperyalistlerdir!...

Yaşanan olaylar gerçek, yaşanan olaylar hakkında hakkın da düşünülenler, söylenenler hikâyedir. Yaşanılana, ana, olguya bakmak gerekir. Gerçek anlamda “sosyolojik tahlil”de bu değil midir zaten?..

Konfüçyüs gibi gerçekleri, olgularda aramak gerekir.

Siyasi yaşam son derece basittir:“Sermaye”ve “işçi” sınıfı. Karl Marks’ın belirlediği bu iktisadi çelişki, günümüzde de hala devam ediyor. Görmezlikten gelemeyiz!...

Türkiye Cumhuriyeti: Savunduğum,”Havza İşçi Devleti” ve “Havzada Ortak Yaşam” savımla havza ve sınıf temelline dayalı “Türkiye Birleşik (Federe) Havza İşçi Devleti” olarak yeniden tanımlamalıdır diyorum.

Ya da kısaca: TÜRKİYE HAVZA DEVLETİ olarak yapılandırılmalıdır diyorum!...

Aynı düşüncelerle:

Komşumuz Suriye: Asi ve Fırat nehir havzası üzerinde;  SURİYE HAVZA DEVLETİ olarak yapılandırılmalıdır diyorum!...

Mezopotamya ve Asi Havzasında onurlu-ortak siyasi ittifaklar kurulmalıdır diyorum.

Havza yaşam alanı “sınırı” ,“pH’ı değer aralığı” ve ısıl/enerji transferi, yayılımı, yansıması, aktarımı “iç- termodinamik denge”,” gen-genom, epigenetiği, morfogenetiği, enformatiği”,”morfik alanı”  belirlenmeli ve“gen ifadesi” ile kalıtımsal olarak “havza yaşam-yağış alanı”,“havza fanusu”içerisinde, kendi içinde korunmalıdır.

Toplumsal yapılanmaların sorumluluk alanları belirlenmez ise çıkar çatışmaları başlar, sınır ihlalleri çatışmalara ve kargaşaya neden olur. Havzaların Zenginliğini adil paylaşımı zorlaşır.

Toplumsal yapılanmalarımızı, sınırları belli mekân/coğrafya içinde, geçmişin/tarihin olumlu oluşumlarından yararlanılarak, şimdilerde ne yapacağımıza ortak karar vererek, yapılandırmalıyız.

*Toplumsal yapılanma konusunda geleceğe dair öngörülerimizi de ayrıca hesaplayarak, geleceğe dair yapılandırmalarımızı da belirtmemiz gerekir.

*Toplumsal barış: Emek-Sermaye barışı ile sağlanır. Emekçilerin sömürüldüğü yerde toplumsal barış olmaz diyorum.

*Sınırlarını, yağmur suyunu ayırım çizgisinin belirlediği havzalarımız mekânlarımızdır. Havzalarımızın zamanı; havzaların tarihi gerçekliğidir.  Toplumsal yapılanmamız, ana ve tali havza sınırları içinde olmalıdır.

*Toplumsal Siyasetimiz: Toplumsal ortaklık (Sosyal Demokrasi) olmalıdır.

*Havzada ortak yaşam, sosyal demokrasi, toplumsal ortaklık siyaseti uygulanmadıktan sonra 2053-2071 hedeflerine ulaşamayız. Ulaşmak hayal olur.

*Havza ve sınıf temelli olmadığı için, Ak Partinin yeni vizyonu: “Türkiye Yüzyılı” siyasi hamlesi başarıya ulaşamayacaktır diyorum.

*Ak Parti, iktidarında, Uluslar arası siyasette; Mezopotamya, Nil, Akdeniz, Karadeniz ve Hazar Denizi Havzalarında, öz çıkarlarımızı korumakla birlikte; yeni olumsuz oluş, oluşum, olgu/görüngülere neden olunmuştur!...

*Bu durum siyasetini havza ve sınıf temelli yapamamasından ve havzaların zenginliğini koruyamamasından kaynaklanmaktadır!...

*** Ez cümle:Ak Parti, ülkem artı-değerini, ülkem insanının, insani temel ihtiyaçlarına harcadığı için gelmiş geçmiş en başarılı “anti-emperyalist,” kapitalist sisteme entegre olmuş siyasi muhafazakar demokrat partidir diyorum!...

CİHAT ve İSTİHBARAT

Batı aydınlanması ile işbirliği yapan yerli-yersiz yönetimlerden kurtulmanın tek yolu olan Cihat: Birlikte, sürekli hak ve adalet mücadelesidir.

Cihat farzdır ve Allah’ın ifadesidir.

(Ey müminler!) Gerek hafif, gerek ağır olarak savaşa çıkın, mallarınızla ve canlarınızla Allah yolunda cihad edin. Eğer bilirseniz, bu sizin için daha hayırlıdır.  Tevbe 9/41

Yoksulluk kader değildir, kaderimiz kendi elimizdedir, Allah her kese emeği/çalıştığı kadarını veriyor zaten.

Havzalarımızı sömürgecilerden kurtarmak için çalışmak, üretmek, zenginliklerini paylaşmak da ibadettir.

Toplumsal hastalıklara şifa, havzasal yaşamın sırlarına vakıf olmak ve ”Havzada ortak yaşamakdır.”,” Havzaların Zenginliği ve Hak İade Kuramı” tezimi, bunun için yazdım.

Geçmişin küllenmiş devrim hareketlerinin, közünü üfleyip, havza ve sınıf temelli mücadele vererek “devrim ateşini” havzalarımızda,  Mezopotamya ve Asi havzasında, Kuvva-i Milliye ruhuyla, tevhidi ve cihadi birlikle harlatarak yeniden yakmamız gerekiyor.

Komşu havzalarla.“çoban ateşi“ yakarak, etrafında müzakere, istişare etmemiz, tartışmamız, yaşama geçirmemiz gerekiyor.

Dünya tarihinde yeni bir yüzyıla girerken, Havza İşçi Devletleri kurmalıyız. Ezilenlerin kurtuluşu buradadır:            “Havzada Ortak Yaşamak”!...

Allah’a iman edenlerin/güvenenlerin veya iman etmeyenlerin/güvenmeyenlerin, komünistlerin, sosyalistlerin, tüm medeniyetlerin özgür iradeleri ile havzada ortak yaşamı, havza sınıf temeline dayalı olarak, birlikte gerçekleştirmeleri gerekiyor.

Yağmur suyunu ayırım çizgisi sınır kabul edilerek oluşturulan devlet yapılanması,” Türkiye Cumhuriyeti BirleşikHavza İşçi Devleti” nin kalkınma hızını artıracak ve diğer tüm dünya havzalarına da örnek teşkil edecektir.

Mevcut sınırlarımızın, küresel güçler tarafından, değişikliğine müsaade etmemeliyiz!...

Ana havza ve tali havzalarımızda yapılandıracağımız yeni oluşumlarla; yerel yönetimleri ile kendi içinde bağımsız ama özgür iradeleri ile Türkiye Cumhuriyetine bağlı!...

Havzada ortak yaşam’ı sağlayacak, sınıf temelli tam bağımsız: “Türkiye Cumhuriyeti Birleşik Havza İşçi Devleti / TÜRKİYE HAVZA DEVLETİ” adı ile yapılandırılmalıdır.

Emperyalist işbirlikçisi, sermaye sınıfının egemen olduğu bir ortaklık değil; Havzaların Zenginliğinin, havza sakini emekçiler, adil-eşit-ortak üleştirildiği bir toplumsal yapılanma oluşturulmalıdır.

Bu paylaşım, birey, aile ve kamu alanına“Hak İade Kuramım” üzerinden adil-ortak-eşit eşit paylaşımı yapılmalıdır.

Havzaların Zenginliğini adil-eşit-ortak paylaşamazsak,  Allah’da bizleri helak eder.İslami havzalar, Havzaların Zenginliğini, helalinden paylaşamadıkları için helak olmuştur.Helak olmaya devam ediyorlar. Kur’an da helak olan kavimlerin örnekleri çoktur.

Toplumsal yapılanma/devletin oluşumu, doğal olmalıdır.Wahşi-şahsi-sermaye-sınıfı; yapay kararlarları, sömürgeci tutumları, havza sakini emekçilerin; barış yurdu oluşturmalarına engel olmaktadır.

Yeni Türkiye’de, 2053-2071 hedeflerine ulaşması için toplumsal yapılanmalarını, ana havza ve tali/alt havzalarında, sınırlarını yağmur suyunu ayırım çizgisinin belirlediği, havza yaşam-yağış alanlarında, havza fanusu içerisinde sınıf ve havza temelli oluşturmalıdır.

Temel sorunlarımız:

Türkiye Havza Devleti’nde, havza yaşam-yağış alanında, havza fanusunda; gen ifadesinden, Allah’ın ifadesinden/Kur’an ifadesinden kaynaklı havzada ortak yaşam sağlanırsa içtimai sorunlar en aza inecektir.

Eşitlik: Sosyolojik bir kavram olup, “Havzaların Zenginliği”nin, “Hak İade Kuramı” ile adil-eşit-ortak paylaşımı ile sağlanabilir diyorum.

Farklılık: Tabii, doğal (biyolojik) irsi, kalıtımsal, genetik bir kavramdır, normal karşılanmalıdır. Farklılıkların yaratılıştan gelen işlevleri söz konusudur.

Emeviler, Abbasiler, Selçuklular, Osmanlılardan beri devam ede gelen bu hükümran güçler, İslami yönetim biçimleri benimsedikleri halde, tarih sahnesinde belli asırlarda tutunmuş olmakla birlikte, “sırat-ı müstakim”den ayrılınca, buhrana düşmüş sonları hüsranla bitmiştir.

Sebep: Tapınak dinciliği ve “Havzaların Zenginliği”nin adil-eşit-ortak paylaşılmayışıdır!...

Sonuç: Yıkım, hüsran, bühran!... Hükümran güçlere, küresel-wahşi-zenginlere yem olmak!...

Dinin gerçek hayatla bağını koparmak tapınakçılıktır.

Dini çıkarlarına alet etmeyen din adamaları, Allah rızası için İslam’ı yaşayan din adamları, halkı çıkarları için aldatmayan din adamları, camileri tapınak olmaktan çıkarıp, yaşam alanı olarak benimsemelidirler. Müslümanlar, Allah ile aldatılmamalıdır.

İbadet: İş ve değer üretmek demektir, yapılan tüm iyilikler, Salih Ameller, cihadı eylemler, ibadet sayılır.

Bilgisayar kodlaması: “html” ile “0”,”1” aç-kapa yaparak bayt ve bitleri oluşturmak insan bilincinin ifadesidir.

Kromozom, DNA, gen, nükleotid dizilim/organik baz : (Guanin, Citozin, Adenin, Timin) dizilimi ifadeleri, izomerler, aç-kapa yapılan kalıtımsal dizilimler, nizam-ı alem, ilahi nizam Allah’ın nizamıdır.

Kur’an’ı Kerim de Allah’ın ifadesidir ve gen ifadesi ile uyumludur. Çünkü gen ifadesi de O’nun ifadesidir. Bana göre, “gen ifadesi” ile uyumlu; doğru, duru, saf, halis, samimi, son din: İslam’dır. Yaratılmışların öz vatanları/mekânları havzalarımızdır, havza fanusudur.

Ancak!...

Herkesin kendi inancının mutlak doğru olduğunu iddia etmesi havza sakini emekçilerin, birliğini sağlayamaya engel bir haldir. Havza ve sınıf temelli siyasetle bu farklılıklar çözülebilir.

Etnik ve dini farklılıkların, ayrılıkların buhranların sebebi olduğu bilinmeli, hiç kimse/etnik grup, hiçbir kimse/etnik grup üzerinde baskı kurulmamalıdır.

Demokratik Cumhuriyet/Halk Ortaklığı yönetimi; sınıf temelli toplumsal ortaklık: Sosyal demokrasi siyaseti ile yapılandırılmalıdır.

Havza yaşam alanındaki, yerleşim yerlerinin kültürel nüfusa orantılı olarak, sınırlı süre için seçilen yönetimler vasıtası ile yönetilir.

Ana ve tali havzalar birbirine bağlı ama kendi içinde özgür olmalıdırlar.

Farklı medeniyetlere sahip, havza sakinlerinin, ortak kazanımları “iade kuramı” ile gözetilmelidir.

Havza yönetimini sağlayan danışma meclisinde; nispi nüfusa oranla, değişik medeniyetlere mensup, erkek-kadın eşitliği düşünülerek, eşit sayıda insanlar bulundurulmalıdır.

Mülk Allah’ındır. Mülk halkındır, mülk havza sakini olan herkesindir. Havzaların Zenginliği, toprak-su-hava-maden/enerji havza sakinlerinindir.

Havza zenginliklerine el koyan Küresel wahşi-şahsi-zenginlere, Havzaların Zenginliği, kaptırılmamalıdır. Küresel wahşi-şahsi zenginlerin zulümlerine son verilmelidir!...

Kur’an mazluma, zulüm görenlere kimliği sorulmaz diyor. Zulmedenlerin dışında hiç kimseye düşmanlık yapılmaz. Tüm havzaların düşmanı temelde, tüm insanlığa zulmeden, zalimler: Küresel-Wahşi-şahsi-kapiyalist-komünist-sermeye-sınıfıdır.

Misak-ı Milli sınırları, küresel-wahşi-şahsi- sermaye-sınıfı (Emperyal güçler) tarafından Lozan’da çizilmiş yapay bir çizgidir.

Doğal havza yaşam alanlarımızla uyumlu olmayan bu yapay sınırları, 26 havza yaşam alanımızda, tüm halklar anlaşarak doğal çizgilerine oturtmamız, büyümemiz gerekiyor.

Havzada ortak yaşam, eşitlik ister, eşitlik adalet ister, adalet özgürlük ister; birbiri içinden doğan bu kavramlara sahip çıkmak, küresel-wahşi-şahsi-zenginlere karşı havza ve sınıf temelli mücadele vermek ister.

“Dünyada cenneti oluşturmak”, “Yeni Türkiye’yi barış yurduna”,”Türkiye Yüzyılı” na çevirmek havza sakinlerinin, kendi doğal sınırları içerisinde!...

Kardeşçe, dostça, ortakça birlikte hareket etmeleri, birbirlerini sevmeleri, havzada ortak yaşamayı başarmaları ve “Türkiye Cumhuriyeti Birleşik Havza İşçi Devleti /

TÜRKİYE HAVZA DEVLETİ” ni teşekkül ettirmeleri ile mümkündür.

Wahşi sermaye, kendi çizdiği sınırlar içerisinde, kendi koyduğu kurallarla, kendi faydasına göre; tüm havzalarda, idari, siyasi, iktisadi, askeri ve istihbarı gücünü kullanmaktadır.

Ferman wahşi sermayenin ise, havza yaşam-yağış alanları bizimdir.

Sağduyusu ölmemiş, sağduyulu havza sakini emekçilerin, havzalarında efelenme zamanıdır.

Emeliniz ne ise ameliniz odur, fikriniz ne ise zikriniz odur.

Wahşi sermayeyi ve işbirlikçilerini havza ve sınıf temelline dayalı mücadele vererek, havzalarımızı barış yurduna çevirmeliyiz.

Havzaya, doğaya, hayvanlara, bitkilere, çevresine en az zarar veren kişi Allah’a en yakın kişidir.

İslam Dünyasında yaşayan, geçmişteki fakihlerin/âlimlerin; fikirleri, içtihatları geçmiş zamanlar içinde uygulandı.

Asrın samimi, yaşayan fakihleri, âlimleri, “havza ve sınıf temeli”ne dayalı bu cihada, yenilikçi fikirleriyle, hukuki normlarıyla, içtihatlarıyla destek vermelidirler.

SONSÖZ:

Küresel-wahşi-şahsi-sermaye-sınıfına diyorum ki!...

Güneşi, zapt edemeyeceksiniz!...

Güneş, her gün yeniden doğacak, ısıtmaya devam edecek dünyamızı!...

Güneş, ışınlarını gönderecek, ışın hızıyla, ısıtacak dünyamızı!...

Rüzgârların hızını kesemeyeceksiniz!...

Denizler dalgalanacak, bulutlar, havza fanusu yine kararacak!...

Şimşekleri göreceğiz gökyüzünde, rahmeti göreceğiz!...

Yağmur damlaları düşecek toprağa, ayrışacak, dağların ulaşılmaz zirvelerinden!...

Havza sınırlarımızı belirleyecek, akarken yaşam alanlarımıza, havzalarımıza, hakkaniyetle can verecek!...

Doğa, gösterecek yenileme gücünü, arıtılmış her yağmur damlasında, doğayı talan edenlere inat!...

Doğanın yenileme gücü, Hak’ın gücüdür…!

Doğayı kirletenlere, tecavüzcülere inat Rahmet yağacak, abdest alacak, cünüplükten temizlenecek havzalarımız!...

Akarsularımız durulacak, dupduru akacak, havzalarımız arınacak kirlerinden!...

Havza sakini emekçiler ve havza fanusu içerisinde ki tüm yaratılanlar;havza aidiyet duygusunu; pH’ını, ısıl dengesini/termodinamiğini, gen-genom, epigenetiği, morfogenetiği, enformatiğini, morfik alanı koruyarak hareket edecekdir!...

Tüm mikro ve makro yaratılmışların, gen ifadeleri ile oluşan havza yaşam-yağış alanlarımız, havza fanuslarımız: Dünyada ki cennetlerimizdir, barış yurduna döneceklerdir!...

Tabii ki…!

Özgürleşmiş ruhlarımızla, sürekli hak ve adalet mücadelesi verir isek, cihat eder isek…!

Zira…!

Köle ruhlu insanlar “hak ve adalet mücadelesi” yapamaz, cihat edemez!...

Havzalarımızda, özgürlüğümüze kavuştuktan sonra, refah ve konfor içinde yok olmamak için, havza aidiyet duygusu ile hak ve adalet mücadelesini, sınıf temeline dayalı olarak sürekli yapmamız gerekiyor!...

Havza sakini emekçilerin yaşam düsturu: Tevhidi birlik olmalıdır. Mücahidi Birlik olmalıdır.

Tevhidi birlik ile sürekliliği sağlanan: SÜREKLİ CİHAD olmalıdır!...

 

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder